Şubat 23, 2016 06:16 Europe/Istanbul

Dini azınlıklar İran’da her zaman İran milletinin diğer kesimleri ile yan yana yaşamış, tüm arenalarda saygı görmüş ve faaliyet yürütmüştür.

İran’da dini azınlıklar tüm şartlarda, inkılap döneminden dayatılan savaş yıllarına kadar ve yaptırımlar döneminde İran milletinin tüm kesimleri ile gönül birlikteliği için direnmiştir. Şimdi de İran’da seçimlerin mevsimi yaklaştığı şu sıralarda dini azınlıklar bu arenada da diğerleri gibi etkili ve katılımcı bir varlık sergilemektedir.

İran İslam Cumhuriyeti anayasasının 64. Maddesinde dini azınlıkların milletvekili sayısına nüfusuna oranla işaret ediyor ve buna göre Zerdüştîlerin ve Musevilerin birer milletvekili, Aşuri ve Keldani Hristiyanların toplam bir milletvekili ve İran’ın Kuzey ve güneyinde yaşayan Ermenilerin de birer milletvekili çıkarabileceğini belirtiyor. Böylece İran’da dini azınlıkların mecliste beş milletvekilleri bulunuyor. Buna göre İslami Şura Meclisinin 290 milletvekilinden beşi dini azınlıklar tarafından seçiliyor.

İran’da 1906 yılında meşrute inkılabı zafere kavuşmadan önce dini azınlıkların hakları diğer halk kesimleri gibi, hükümetlerin siyasi hedeflerine, kralların ve yerel hükümdarları bireysel anlayışına bağlıydı. Meşrute hareketinin başlaması ve halkın sosyal ve siyasi durumdan hoşnutsuzluğunun tüm kesimleri sarmasıyla beraber bazı dini azınlıklar da bu harekete katıldı. Söz konusu tarihî dönemde meşrute inkılabının yarattığı vahdet, gönül birlikteliği, eşit hakların talep edilmesi ve kralın güç ve yetki alanının kısıtlanması, İran’ın ilk anayasasının tedvini için zemin hazırladı. Yeni anayasa İran milleti ile beraber azınlıkların haklarını da gözetledi.

İran’da birinci meclis seçimlerinde bu seçimlerin daha çok sınıfsal bir mahiyeti vardır ve tüzüğünde, azınlıkların nasıl temsil edileceği belirsizdi. Daha sonra seçim yasasının 12. Maddesinde yapılan değişiklikle beraber Yahudilerin, Zerdüştîlerin, Kuzey ve Güney Ermenilerin ve Aşuri Hristiyanlarının mecliste birer milletvekili çıkarması kararlaştırıldı. Bu madde meclisin ister İslam inkılabından önce ister sonrasındaki dönemlerde olsun hiç değişmedi ve aynen uygulandı.

İran anayasasının 64. Maddesi ve bu maddede yapılan son değişikliğe göre dini azınlıkların her biri İslamî şura meclisinde milletvekili bulundurabilir. Yine İran anayasasının bazı maddelerinde, dini azınlıkları da kapsayan genel tabirler yer alır. Örneğin 19 ve 20. Maddelerde tüm vatandaşların hakları eşit olduğu ve yasaların tüm vatandaşları koruduğu belirtilir veya 3. Maddede tüm vatandaşların kendi kaderini belirlemeleri için gereken zeminin hazırlanma zaruretine veya tüm vatandaşların yargı güvenliği temin edilmesine vurgu yapılmıştır.

İran anayasasındaki bu maddelerden hareketle İslam Cumhuriyeti anayasası, meşrute anayasasına kıyasla dini azınlıklara daha fazla hak tanıdığı ve daha fazla özgürlüklerine vurgu yaptığı söylenebilir.

İran anayasası ve seçim kanununda yer alan ve dini azınlıkların haklarını içeren maddelere göre, dini azınlıklar kendi aralarından temsilciler seçerek meclise gönderebilir ve bu temsilciler İslamî şura meclisinin kararlarına ve çıkardığı yasalara ortak olur.

İran İslam cumhuriyetinde yetkililerin tüm gayreti, tüm İranlı vatandaşların bir arada ve barış içinde yaşamalarını sağlayacak yasaları çıkarma üzerinde odaklanmıştır. Bu yüzden Müslümanlarla gayri müslimlerin hakları arasındaki az miktarda farklılıklar yeni içtihatlara başvurmak ve çağın gereksinimlerine uygun hareket etmek sureti ile daha da azaltılmıştır.

Buna göre İran’da bazı yasalar yeniden düzenlenerek dini azınlıkları özgürce faaliyet etmelerine zemin hazırlanmıştır. Öte yandan İran anayasasına göre tüm vatandaşlar kanun karşısında eşittir ve her vatandaşın haysiyeti, canı, malı, hakları, konutu ve mesleği her türlü taarruza karşı korunur ve hiç kimse inancı yüzünden sorgulanamaz.

İran anayasasının 14. Maddesinde de İslam Cumhuriyeti devleti gayri müslimlere karşı hasene ahlak ve İslamî adalete göre davranmak ve azınlıkların insani haklarına uymakla yükümlü hale getirilmiştir.

İran anayasasının 67. Maddesine göre dini azınlıkların temsilcileri mecliste yemin ederken kendi kutsal kitapları üzerine yemin edebilir. İran anayasasının 13. Maddesi dini azınlıklara aittir. Bu maddeye göre Zerdüştîler, Yahudiler ve Hristiyanlar dini azınlık olarak tanınır ve yasaların çerçevesinde kendi dini ayinlerini yerine getirmekte serbesttir ve kişisel malları ve dini talimatları alanlarında kendi inançlarına göre hareket edebilir.

Seçim yasasının 12. Maddesi, Zerdüştî, Yahudi, Aşuri, Keldani ve Kuzey Ermenileri Tahran valiliği seçim bölgesinde ve Güney Ermenileri ise İsfahan valiliği seçim bölgesinde, bulundukları bölgelerin valilikleri ve kaymakamlıkları tarafından düzenlenen seçimlerde oy kullanabileceklerini beyan ediyor. Gerçi seçim yasasında dini azınlıkların seçim bölgeleri Tahran ve İsfahan olarak belirlenmiştir, ama yine de hangi kentte dini azınlıklara mensup seçmen sayısı baraja ulaşırsa, orada da dini azınlıklar için seçim gerçekleştirilir. Yine dini azınlıkların seçim sandıkları kendi aralarından seçtikleri ve bulundukları bölgenin valiliğine bildirdikleri gözlemcilerce gözetlenir.

Seçim yasasının 28. Maddesi ise adayların şartlarını beyan ediyor. Bu şartlardan biri İslam’a ve İslam Cumhuriyeti nizamına inanmak ve bağlılıktır. Ancak maddenin birinci fıkrası, anayasada belirlenen dini azınlıkların adayları İslam’a inanmak ve bağlı olmaktan müstesna ediyor ve sadece kendi dinlerine inanmaları gerektiğini vurguluyor.

İran’da seçim yasasına göre meclise adaylığını koyan diğer tüm adaylar gibi din azınlıkların adayları da İslam Cumhuriyeti yasaları çerçevesinde seçim kampanyası düzenleyebilir. Aslında İran anayasası ve İslam Cumhuriyeti nizamına göre azınlıklar sadece din ve inanç konusunda Müslümanlardan farklıdır ve seçilip meclise girdikten sonra kendi din ve inançlarına bağlı kalmaları yeterlidir.

Gerçekte dini azınlıkların hakları ile Müslümanların haklarının eşitliğine yapılan vurgu, İslam Cumhuriyeti nizamında dini azınlıkların haklarına yönelik bakışını açıkça ortaya koyan bir durumdur. İmam Humeyni –ks– birinci dönem İslamî şura meclisi açılışı dolaysıyla gönderdiği mesajında, meclisin dini azınlıklara yönelik görev ve sorumluluğuna işaret etti. İslamî şura meclisi Müslümanların hizmetinde olduğu ve Müslümanların refahı için çaba harcadığı gibi İslam dininde özel saygınlığı bulunan ve ülkenin saygın kesimleri olan dini azınlıkların refahı ve huzuru için çaba harcaması gerektiğini vurguladı. Nitekim dini azınlıklar da Müslümanlar gibi aynı safta ülkeye hizmet ediyor ve yine aynı safta ülkenin tüm değerlerinden ve kazanımlarından yararlanıyor.

İran anayasasında çeşitli dinlerin haklarının gözetilmesi medeni haklar alanında İslamî nizamın çeşitli dinlerle teamülde yüksek kapasitesini ifade ettiği gibi, dini azınlıkların haklarına uyma bağlamında başka ülkelere emsal teşkil eder. Gerçekte dünyada medeni hakları, demokrasiyi ve insan haklarını savunduklarını iddia eden bir çok ülkede, o ülkede yaşayan dini azınlıklar için bu denli geniş haklar tanımlamıştır. Oysa İran’da bin yılı aşkın bir süredir çeşitli dinlerin mensupları yan yana, her türlü ırkçılık ve ayrımcılıktan veya her türlü dini ve psikolojik baskıdan bağımsız olarak yaşamaktadır, ki bu da başlı başına İran kültürünün zenginliğini ve semavi dinlere ve izleyenlerine gösterdiği saygıyı yansıtır. Nitekim İran’da yaşayan dini azınlıkların önde gelen büyüklerinin de itiraf ettiği üzere, bu insanlar hatta özgürlük beşiği olduklarını iddia eden Batılı devletler bile İran’da sahip oldukları hak ve özgürlükleri elde edememiştir.

İranlı Yahudilerin İslamî şura meclisinde temsilcileri Mere Sıdk geçenlerde Tahran’da Ermenilerin kilisesinde düzenlenen “İran İslam cumhuriyetinde dini azınlıkların hakları” ile ilgili düzenlenen oturumda bu gerçeği gündeme getirdi. Mere Sıdk, Batı’nın İran’da dini azınlıkların hakları ihlal edildiğine yönelik karalama kampanyalarını eleştirerek, İran’da dini azınlıkların şartlarının tamamen dini özgürlüklerini kapsadığını, dünyanın hiç bir yerinde İran’da olduğu kadar özgür olmadıklarını belirtti.

Oturumda Aşuri milletvekili Yunatan Bet Kelya da yaptığı konuşmada, İran ve Irak arasındaki savaşta hiç kimse senin dinin nedir, diye sormadığını, şehitler tüm dinlere ait olduğunu belirtti. Bet Kelya, en büyük onurları dünya aşurileri birliğinin Amerika’dan İran’a getirilmesinden ibaret olduğunu, çünkü İran’da dünyanın hiç bir yerinde olmadığı kadar özgürlükleri bulunduğunu, aşuriler iki bin yıldır İran’da Hristiyan olarak yaşadığını ve 1400 yıldır Müslümanlarla kardeşçe bir arada yaşadıklarını vurguladı.

Ancak tüm bu gerçeklere karşın Batı’da insan haklarını savunduklarını iddia edenler İran’da insan hakları konusunda garez-kar raporlar yayımlıyor ve sürekli İran’ı dini azınlıkların haklarını ihlal etmekle suçlamaya çalışıyor. Oysa demokrasi iddiasında bulunan Batılı ülkelerin birçoğunda Müslümanlar parlamentolarda temsilci bulundurmak başta olmak üzere bir çok temel sosyal haklarında mahrum bırakılıyor. 015


Etiketler