Aralık 18, 2016 13:12 Europe/Istanbul

Yüce Kur'an'ı Kerim’in Ahzab suresinin 21. Ayetinde şöyle buyuruyor: Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.

Allah teala Tevbe suresinin 128. Ayetinde şöyle buyuruyor:

Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.

Bu ayet aslında Kur'an'ı Kerim’in yeryüzünün karanlığında hidayet ve saadet nurunu arayan ve son ilahi Peygamberi dört gözle bekleyen insanlara verilen müjdedir.  Bu müjde gerçekte tüm insanlara tüm devirlerde verilen bir müjdedir. Bu müjdede insanlara onların kendileri gibi bir insan olan, fakat rahmeti ve rafeti ve mübarek varlığının nuru ebediyen beşeriyetin hidayet yolunu aydınlatan bur resulün gönderildiği belirtiliyor.

Selam olsun Muhammed’e –s–, selam olsun her adımı Allah’a kulluk etmenin doğru yolunu insanlara gösteren son ilahi peygambere. Geniş yüreği ile tüm alemi rahmet kucağına alan İslam Peygamberi’ne –s– selam olsun. Selam olsun akıcı kelamı en sert ve taş yürekleri yumuşatan ve zemzem gibi durulayan alemlere rahmet Muhammed’e –s–. Selam olsun kulluğu ona iktida eden sayısız insanlar ilahi Arş’a kadar yükselten ve aşktan doyuran Allah resulüne –s–. Selam olsun adaletine, Arap acem, siyah beyaz, fakir gani, köle ağa, tüm insanları el ele yapan ve üstünlük için takvadan başka kriter olmadığını söyleyen İslam Peygamberi’ne –s–. Selam olsun hatemul enbiye Hz. Muhammed’e –s–. Mübarek veladeti son ilahi peygamberin ümmetine ve tüm beşeriyete kutlu olsun.

Bugün dünya müslümanları fahri alemin kutlu veladetini tefrika cinsinden yaraların acısını çektiği bir sırada kutluyor. İslam Peygamberi –s– şöyle buyururdu: Müminler birbirine karşı bir bedenin organları gibidir ve eğer başı ağıracak olursa, tüm vücudunda ağrı hisseder ve eğer gözünde bir ağrı olursa, diğer organları da rahatsız olur.

İmam Ali –s– Allah Resulü’nü –s– anlatırken şöyle buyururdu: Allah teala onun eliyle kinleri bertaraf etti, ateşi söndürdü, yabancıların arasında kardeşlik bağı kurdu ve haksız izzetlere zillete ve haksız zilletleri izzete çevirdi.

Evet, İslam Peygamberi –s– üstlendiği görevi gereği Allah tealanın risaletlerini tebliğ etti, ardından yüce Allah o hazretin aracılığı ile ihtilaflardan kaynaklanan çatlakları bertaraf etti ve insanların arasında dayanışma ve yakınlaşma oluşturdu ve gönüllerde yanan kin ve düşmanlık ateşini sönürdü.

Evet, sohbetimizin başında da belirtildiği üzere yüce Allah Kur'an'ı Kerim’in Ahzab suresinin 21. Ayetinde şöyle buyurur:

Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.

Dolaysıyla Allah Resulü’nün –s– sözü, ameli ve davranışı müminler için en iyi örnektir. Buna göre dünya müslümanları o hazretin siyerini örnek alarak bugün içine düştüğü dertlere derman bulması isabetli olur.

İslam Peygamberi’nin –s– kutlu veladeti dolaysıyla hazırladığımız vahdet haftası programının son bölümünde Allah Resulü’nün tek İslam ümmetinin temelini atarken –s– vahdet konusunda siyerini gözden geçirmek istiyoruz.

İslam dünyasında tek ümmet oluşturma yolundaki temel engellerden biri ırkçılık ve etnikçiliktir. Tarihte de belirtildiği üzere ırkçılık ve etnikçilik üzerinde bağnazlık, İslam Peygamberi’nin –s– biseti dönemindeki beşeri toplumu param parça etmişti. Nitekim aynı temelde bir çok haksız ayrımcılıklar uygulanırdı, öyle ki bu durum insanların yüreğini kin ve hasedle doldurmuştu.

Şimdi İslam Peygamberi –s– bu param parça hale gelen toplumu birleştirmesi ve birlik yapması gerekiyordu. Allah Resulü –s– yüce Allah’ın emri üzerine üstünlüğün tek kriteri olarak Kur'an'ı Kerim’de de belirtildiği üzere takvayı belirledi ve İslam ümmetine bildirdi.

İslam Peygamberi –s– insanları ayırt etmez ve kölelerle ağaların arasında bir farklılık tanımazdı. O hazret güzel davranışı ile tüm insanlara eşitliği öğretti, öyle ki bir topluluğun arasında oturduğunda o hazreti tanımayan insanlar oturanlardan hangisinin İslam Peygamberi –s– olduğunu çıkaramıyorduz. Zira Hz. Muhammed –s– onca yüce konumuna rağmen Allah’ın kullarına ister kölü ister hür, ister Arap ister acem, ister gani ister fakir, hepsini bir görüyor ve onlarla onlardan biriymiş gibi davranıyordu.

İslam Peygamberi –s– eşi Hz. Hatice’nin –s– kölesi olan Zeyd bih Harise’yi evlatlık olarak kabul etti ve Zeyd’i İslam’ın kucağında yetiştikten sonra İslam ordusunun komutanı yaptı. Allah Resulü –s– daha önce siyahi köle olan Habeşistanlı Bilal’i de aynı şekilde benimsedi ve İslam’ın ilk müezzini yaptı. İslam Peygamberi –s– Araplardan olmayan Salman Farsi hakkında da Salman bizim ehli beytimizdendir, şekilde buyurdu. Böylece Allah Resulü –s– ırka ve soya dayalı her türlü uydurma sınırı kırdı ve tek İslam ümmetini oluşturma yolunda en büyük engellerden birini ortadan kaldırdı.

İslam Peygamberi –s– Medine kentine gelerek İslam devletini kurmak istediğinde bu kentin nüfusu müslümanlar, yahudiler ve Us ve Hazrac gibi yüz yılı aşkın bir süredir aralarında kin ve savaş yaşayan aşiretlerden oluşuyordu. Mekke’den Medine’ye Allah Resulü’nün –s– beraberinde gelen muhacirler de farklı kültürleri ile ve yanlarına hiç bir şey alamadan kendi aşiretlerinden kopan ve İslam dinini korumak için Medine’ye göç eden bir başka kesimdir.

İslam Peygamberi –s– toplumu tek yürek yapmak için ilk adımla Medine halkı için bazı kurallar getirdi ve çeşitli aşiretlerin arasında da bazı anlaşmalar sağladı. Medineli yahudiler İslam Peygamberi –s– ile barış anlaşması imzaladı ve düşman Medine’ye saldırdığı takdirde müslümanların yanında kenti savunma ve Kureyş gibi müşrik ve kafir aşiretlerle ticaret yapmama ve onlara mali ve insan gücü desteği vermeme sözü verdi. Aslında bu tarihi anlaşma Bi'set kültüründe insanların ne kadar saygın olduğunu açıkça ortaya koymuştu. İslam dininde insanların özgürlüğü önemliydi ve zorbalığa ve dayatmaya asla yer yoktu. Bu anlaşmalarda sadece Mekke’den gelen muhacirler veya Us ve Hazrac aşiretlerinin hakları koruma altına alınmadı ve aynı zamanda İslam’la düşmanlık gütmedikleri sürece yahudilerin hakları da güvence altına alındı ve İslam ümmetinin yanında yaşamalarına izin verildi.

Kardeşlik ahdi, Allah Resulü’nün –s– İslamî toplumun dayanışmasını pekiştirme yönünde uyguladığı bir başka önemli tedbirdi. İslam Peygamberi –s– tüm müslümanlara ikişer ikişer kardeşlik ahdi bağlamalarını emretti. Aslında bu ahitleşmenin güzelliği, İslam dininde yüce Allah’ın emri gereği ırk ve soy gibi değerlerin değerini yitirmesi düşünüldüğünde daha da belirgin oluyor. Şimdi Medine’de çeşitli aşiretlere ve farklı ırklara mensup olan insanlar birbiriyle karşdeş oluyordu. Yine daha önce köle olan insanlar malı mülkü ve serveti bol olan insanlarla kardeş oluyordu. Bu anlaşma ile beraber müslümanların toplumunu bölen cahiliye sınırları çökmeye başladı ve tek İslam ümmetinin temelleri güçlendi. Bazı tarihçiler ise bu kardeşlik anlaşmasını ve dini eşitliği İslam Peygamberi’nin –s– Allah’a iman ekseninde vahdet oluşturması yönünde en etkili tedbiri olarak değerlendiriyor.

Şimdi de dünya müslümanlarının bir kez daha kendi aralarında kardeşlik anlaşması yapmaya muhtaç oldukları anlaşılıyor.

Gerçekte İslam Peygamberi’nin –s– yeni yeni ayakta durmaya çalışan bir ümmetin arasında vahdet oluşturmaya yönelik siyeri tüm devirlerde İslamî vahdet için en iyi örnektir. Bugün Allah Resulü’nün –s– müminlerin kaleplerini birleştirme yönündeki siyeri karşımızda durduğu gibi, o hazrete yönelik aşk ve sevgi de dünyanın bir buçuk milyarlık müslüman nüfusunun kalplerinde muazzam bir sermaye sayılır. Gerçekte İslam Peygamberi’nin –s– mübarek varlığı ve bu büyük insanın tüm müslümanların inancının tam merkezinde yer alması başlı başına vahdet etkenidir. Bu arada İslamî maarif ve hakikatlerin arasında hiç bir şey Allah Resulü’nün –s– mübarek varlığı kadar tüm müslümanların üzerinde hemfikir olduğu başka etken yoktur. nitekim tüm müslümanlar İslam Peygamberi –s– hakkında ortak inançları paylaştığı gibi duyguları ve kalpleri de bu bağlamda birdir. Bu yüzden Resulullah efendimizin –s– mübarek varlığı vahdet ekseni olabilir. zaten bu yüzden İslam düşmanları müslümanların birlik ve beraberliğine yönelik saldırılarında sürekli Allah Resulü’nün –s– mübarek ve mukaddes varlığını hedef almış ve o hazretin doğru tanınmasını engellemek istemiştir.

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei de bu konuda şöyle diyor:

Kur'an'ı Kerim, Kabe, farizeler ve akaid, hepsi ortaktır, fakat bunların her biri insan kişiliğinin bir boyutunun dikkatini çeker. Üstelik bu sayılan şeylerin çoğu farklı tefsirler ve farklı yorumlar yüzünden müslümanların arasında farklı algılanabilir. Fakat tüm müslümanların düşünce ve inanç ve daha önemlisi duygu bakımından hemfikir olduğu konu, İslam Peygamberi Hz. Muhammed bin Abdullah’ın –s– mübarek varlığıdır. Bu noktayı büyük saymak gerekir. Bu sevgi ve aşkı her geçen gün daha da arttırmak gerekir. O mukaddes varlığa yönelik manevi ve ruhi eğilimi müslümanların zihninde ve kalbinde şiddetlendirmek gerekir.

Değerli dostlar, sözü İmam Ali’den –s– çok güzel bir vecize ile noktalamak istiyoruz. Kardeşlik ahdi bağlandığı gün Allah Resulü –s– onu kardeş olarak seçen İmam Ali –s– şöyle buyurur: İyilik yapan insanların gönlü ona hayran oldu, gözler ona yöneldi. O gönlümüze umut verdi. Madem şimdi Allah teala lütfu ve merhameti ile o hazretin aşkını ve sevgisini gönüllerimize yerleştirdi ve belki bizleri iyilerden sayarak bu fazl ve inayeti bize ihsan eyledi, o zaman varsın ölen kalplerimiz Resulullah’ın –s– sevgi aşkı ile yeniden canlansın ve gönüllerimiz onun melekuti simasının cemali ile aydınlansın.