İslam dünyasında vahdet 20
Geçen iki programda dış ve iç alanlarında islam dünyasının ayrımcılık nedenini özetlemeye çalıştık.
Başka bir ifade ile islam ülkelerinin kendi içinde bulunan bazı etkenler yüzünden ve bir takım dış müdahaleler ve komplolar neticesinde tefrika ve ihtilaflar islam aleminde baş göstermiştir. Bu konu üzerindeki analizlere değindik ve dini müslih ve düşünürlerin görüşleri esasında milliyetçilik ve hükümdarların otoriterliği konularını bu tefrikayı alevlendiren etkenlerden sayıldığını da ifade ettik. Bugünkü programımızda ise dış müdahalelerin üzeride durarak sömürgeci ülkelerin islam dünyasında ihtilaf yaratıcı rollerini ele alacağız.
Hatırlanacağı üzere geçen bölümlerde islam dünyasının bir çok müslih ve düşünürlerinin görüşlerinden yola çıkarak müslümanların asıl geri kalınmışlığı ve islam ülkelerinde tefrika ve ihtilafların şiddetlenmesini yabancıların ve özellikle batılı ülkelerin müdahaleleri sonunda gerçekleştiğini anlattık.Seyit Cemaleddin Esad Abadi islami uyanışın öncüsü olarak batılı devletlerin çeşitli siyasi ve askeri baskıları sırasında müslümanları bu çerçevede uyandırmaya başladı .İslam ülkelerinin daha çok iç işlerine doğru odaklanan ve geri kalınmışlığın nedenini bu alanda aramaya çalışan Seyid Cemal daha sonra islami beldelerin iç işleri ile ilgili olan kanıtlarla yabancıların müdahaleleri meselesini bir sikkenin iki yüzü olarak değerlendirdi ve bu iki konuyu birbirinden ayırt etmemenin gerektiğine vurgu yaptı. Bu yüzden El-Urve isimli siyasi ve gizli bir topluluk oluşturarak batı sömürgeciliği ile mücadeleyi kendi fikri ve pratik uygulamalarının başında tuttu. O sömürgeciliğe karşı dünya müslüman gönüllüleri düşüncesinin pratikte uygulanabilmesi ve islam dünyasının tüm çabalarının bir yönde ve batılıların müdahaleleri ile mücadele kapsamında yürürlüğe girebilmesi için, dünya müslümanlarının bir güçlü ve büyük islami ülkeyi kendi direniş cepheleri olarak seçmelerini önerdi. Bu nedenle kendi makale ve konuşmalarında her zaman sömürgeciliğin yenilemez olduğunu bir efsane olarak tanımlayan Seyid Cemal cesaret ve direnme ruhunu halkın ve islami ülkeler hükümdarları kalbinde canlandırmaya çalıştı. Seyit Cemal Esad Abadi bu bağlamda islami ülkelere sömürünün yolunu açan insanlara ve sömürgecilikle mücadeleden kaçan kişileri hain sıfatıyla anıyordu. Bu tutum daha sonra gelecek muslihlerin bakış tarzlarında da kendi yerini buldu.
Batılıların sömürüsü ve müdahalelerine gösterilen özen sadece ilk islami düşünürlerine has bir özellik değildi ve islam dünyasının iç işlerine dış müdahalelerin grift bir biçimde karıştığı sırada dönemin yeni islam alimleri tarafından bu gerçeğe vurgu yapıldı. Kuşkusuz İmam Humeyni son yarım asırda bu yeni fikri ve siyasi hareketliliğin öncüsüydü.İslam ülkelerinin geride kalınmışlığının analizinde istibdad ve sömürünün birbiri ile olan bağlantısına her daim vurgu yapan imam Humeyni, islam dünyasında vahdetin gerçekleşmesi meselesini büyük sömürgeci güçlerin çıkarları için büyük bir engel olarak görüp düşüncelerini bu bağlamda şöyle izah ediyordu:
''islamı ortadan kaldırmak için çeşitli yollarla bazı ellerin karıştığı bulunmakta. Yabancılar islam dinini, onları kendi menfaat ve çıkarlarına götürmede bir engel olarak görüyorlar. İslamın uygulandığı ve bir ülkenin islami olduğu takdirde yabancıların o ülke ve topraklardan eli kesilecektir . Şimdi bunlar müslümanlar arasında tefrika oluşturmayı planlıyorlar. İslami beldelerden yararlanmaya ve müslümanların yeraltı kaynaklarını yağmalamaya çalışanlar ve islami hükümetleri kendi sultaları altında tutmayı isteyenler, müslümanlar arasında tefrike ve şiddetin oluşturmasına gayret etmişlerdir.'
İslami ülkelerin siyasi gelişmelerine bakıldığında Sömürü her daim 'tefrika oluştur Hükümet et' stratejisi ile kendi planladığı hedeflerine daha kolay ve hızlı bir şekilde ulaşabilmesi için müslüman milletler arasında ayrımcılık ve ihtilaf yaratmış ve böylece yüzyıllarca islami ülkelerin zengin kaynaklarını yağmalamayı başarmıştır. Bu sohbetimizde sömürgecilerin islam ülkelerindeki hırsızlıklarından bir kaçını örnek olarak sıralıyoruz.Dış müdahaleler kapsamında islam dünyasında müslümanları birbirinden ayıran birinci örnek islam dünyasının iki büyük imparatorluğu olan İran ile Osmanlı arasında tefrika oluşturmaktı.Bir islam imparatorluğu olarak tanınan Osmanlı devleti batılılara karşı üstünlük gücü elde bulundurduğu sırada ve batının bu imparatorluğa geniş boyutlu askeri ve siyasi saldırının yapamadığı zaman batılıların bu esnada islam dünyasında en önemli attığı adımlarından biri tefrika zeminini hazırlamakla doğrudan İran ile Osmanlı arasında çatışmaların vuku bulmasına sebebiyet vermek oldu. Ayrıca İran'a hakimiyet yapan Gurkaniyan silsilesi döneminde, Timur Veniz cumhuriyeti ile Osmanlı hükümdarı birinci Beyazıt'a karşı birleşti ve miladi 1402 yılında onu yendi.
Yine İran'da Safeviler hükümeti döneminde İran devleti batılı devletlerin hile ve koploları ile ortak düşman olan Osmanlı'ya karşı saldırı ve savaş başlattı. Karşılıklı olarak Osmanlılar da vahdet bozucu girişimlerde bulundu ve böylece Avrupa devletleri islam dünyasının iki büyük kutbu arasında tefrika oluşturarak istediği çıkarları elde ettiler.Osmanlı hükümetinin çöküşü ardından bu strateji yabancı sömürgeciler tarafından devam ettirildi.Osmanlı hükümeti birinci dünya savaşında yenilgiye uğradıktan sonra tefrika ve şiddetin oluşma zemini bu imparatorlukta kendisine uygun bir ortam buldu. Bu savaşta başarıya ulaşan müttefik ülkeler bu imparatorluğu çeşitli ülkeler halinde bölmeye çalıştılar. Türkiye, Suriye, Irak, Ürdün ve Arabistan gibi ülkeler Osmanlı imparatorluğunun bölünmesi ardından birinci dünya savaşından sonra ortaya çıkan ülkelerdi.birinci dünya savaşından sonra yıllar boyunca bu ülkeler arasında devam eden çatışma ve gerginliklere bakıldığında Osmanlı imparatorluğunda batı ülkelerinin bir çok hedeflerinin gerçekleştiği anlaşılır.
Geçen bölümlerde de anlatıldığı gibi müslümanlar arasında ortak dini değerler islam dünyasında vahdet sağlayıcı önemli temel ilkelerden biri sayılıyor.Batılı sömürgeciler eskilerde yaptıkları gibi islam ülkelerinin iç işlerine doğrudan karışamadıklarını gördükleri zaman yeni yöntemlere başvurdular ki bu arda kültürel saldırı bunlardan biridir. Böyle bir saldırıda artık askeri silahlar başarı ve zafere ulaşma sebebi değildi ve islami ülkelere uluslararası medya üzerinden giren bazı düşünceler gittikçe etki alanlarını hazırlıyordu.Güçlü akli ilkelerine dayanan bu görüşler islam dünyasında dönüşüm ve şiddetin oluşmasına neden oldu.İslam ülkelerinin bu görüşlere olan tepkileri üç biçimde gündeme geldi:kesin kabul, kesin red ve esnek davranma. Bu süreçte islam dünyasının nesibi bu düşüncelerle nasıl karşılaşacağı tarzından doğan ihtilaflar oldu.
Kültürel sömürgeciliği dünya sömürüsünün son versiyonu olduğu kanaatini taşıyan bir çok analistin bekleyişine karşı, 21.yüzyıla girişle islami ülkeler batılıların kültürel sömürgeciliğinin yanısıra eski yöntemlere dönüş yaptıklarına şahit oldular. Amerika ve Avrupa ülkelerinin iki islami ülke olarak bilinen Irak ve Afganistan topraklarına saldırıları sömürgecilikte bu dönüşün göstergesiydi. İslam dünyasında uyanışın başlanmasıyla birlikte ve islam ülkelerinin batının kültürel ve siyasi baskısı karşısında direniş pozisyonunda bulunması ve onun ardından kapitalizm sisteminde krizlerin baş göstermesi, batı ülkelerini doğrudan müslüman ülkelere müdahale etmeye yönlendirdi.