IŞİD'ın türemesi ve kaynakları - 1
Bu programda tekfirci IŞİD terör örgütünün nasıl türediği ve mali ve ideolojik kaynakları incelenecek.
IŞİD tekfirci bir terör örgütüdür, 2011 yılında Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerinde yaşanan gelişmelerin ardından Irak ve Suriye topraklarından bazı bölümlerini işgal ederek kuruldu. Korku ve dehşet saçan davranışları ile bölgesel ve küresel bir çok dengeyi etkileyen tekfirci terör örgütünü çeşitli açılardan ele almak mümkün.
Hali hazırda IŞİD, kuruluşunun köklerini uzak ve yakın tarih olmak üzere iki zaman diliminde irdelemenin mümkün olduğu en önemli tekfirci terör örgütü sayılıyor. Aslında tekfircilik bir bakıma tarihi bir akım olarak biliniyor, öyle ki uzun bir zaman diliminde süregelen bir akım gibi duruyor. Buna göre tekfircilik, mazisi haricilere dayanan çok eski bir olgudur. Bu akım geçmişte daha çok dini ve inanca dayalı bir akımdı, ancak zamanla ve dış etkenlerin müdahalesiyle siyasi boyut kazandı.
Tekfir sözcük olarak anlamı örtmek, kefaret ödemek ve birini kafir saymaktır, fıkıh ve kelamda ise, müslümanları küfürle suçlamaktır. Muhalif grupları tekfir eden insanlar ve tarikatlar, onları İslam dininin dışına çıkaran en ufak etken yüzünden muhaliflerin katledilmelerine hükmediyor. Tekfirci ise, genellikle tekfirci – Vahabi akımın türlü algılarına mensup olan ve Müslümanları sırf onlar gibi düşünmediği ve onlara göre şer’i kriterlere aykırı hareket ettikleri için dinden çıkmakla suçlayan kişi veya gruplara verilen addır.
Tekfircilik akımında bir çok kişi teorisyen olarak rol ifa etmiştir. Gerçi tekfirciler kendilerini selefi olarak tanıtmaya çalışıyor ve Kur'an'ı Kerim ve asr-ı saadette Resulullah’ın –s– sünnetine göre amel ettiklerini iddia ediyor, fakat bu iki kesim arasındaki bazı ortak yönlere karşın selefilikle tekfircilik arasında köklü farklılıklar söz konusudur.
Selefiler ve tekfirciler İbni Taymiyye, Muhammed bin Abdulvahab, Ebul Ala Maududi, Muhammed Reşid Rıza, Hasan El-Benna ve Seyyid Kutub gibi teorisyenlere istinat etmelerine karşın gerçekte her bir grubun öteki grupla tefsirleri ve stratejileri farklıdır.
Bazı araştırmacılar ise tekfircilerin kökleri birinci dünya savaşına uzandığını belirtiyor. O dönemde Fransa ve İngiltere 1916 yılında ve Sykes Picot adı ile anılan bir anlaşma çerçevesinde Ortadoğu bölgesini kendi aralarında paylaşmaya karar vermişti. Bu anlaşmada yeni Ortadoğu’nun sınırları etnik kriterler gözetilmeksizin çizildi.
Sykes Picot anlaşmasına göre yeni Irak Musul, Basra ve Bağdat gibi birbirinden tamamen farklı dini ve etnik yapıya sahip olan üç bölgenin birleşmesinden kuruldu. Kürtler kuzeydi, Sünniler merkezde ve Şiiler güneyde yeni Irak sınırları içinde yer aldı. Siyasi sosyoloji bakımından bu uyumsuz dini ve etnik yapı bu bölgede tekfirci örgütlerin şekillenmesine zemin hazırladı ve Saddam rejiminin devrilmesi ile beraber Irak’a dayatılan bu uyumsuz yapı da çöktü ve külünün altından IŞİD doğdu. Sözde Irak Şam İslam Devleti tabiri ise uzmanlar Sykes Picot anlaşması ile IŞİD arasındaki bağlantıyı ispat etmek üzere istinat ettikleri bir tabirdir. Burada Şam beldelerinden maksat, Arap dünyasının kuzeyinde yer alan ve doğudan İran, kuzeyden Türkiye, batıdan Mısır ve güneyden Şam çölü ile sınırlı olan bölgedir. Çağdaş tarihte ise bazen bu bölgelere yakın doğu veya yeşil hilal de denmiştir. Bazı yazarlar ise bu bölgede Doğu Arap tabirini kullanmıştır.
IŞİD’in bir özelliği, dini – tarihi simgeleri kullanmaktır. Bu durum hem örgüt için kullanılan IŞİD adı ve hem sözde halifesinin adı için söz konusudur. Ebu Bekir Bağdadi lakabının seçimi bir nevi tarihi çağrışım yapmak içindir ve anlamı da asr-ı saadette Ebu Bekir ilk halife olduğu gibi şimdi de Ebu Bekir Bağdadi, yeni sözde hilafetin ilk halifesi oluyor. Gerçekte IŞİD elebaşları için Ebu Ömer Bağdadi ve Ebu Bekir Bağdadi lakaplarının seçimi bu temele dayanır. IŞİD terör örgütü İslam ülkeleri arasında Osmanlı hilafetinin çöküşü ve Sykes Picot anlaşmasının sonucu olan sınırları kabul etmiyor ve Irak ve Suriye’nin bazı bölümlerini işgal ederek kendini Irak Şam İslam Devleti yani IŞİD olarak adlandırıyor.
Bir başka açıdan bakıldığında IŞİD, tarihi tekfirci akımlara benzerlik arz etmekle beraber yeni bir fenomen sayılıyor ve kuruluşu son yıllarda yaşanan gelişmelere dayanıyor. Buna göre IŞİD’in türemesi genel anlamda El-kaide’nin Afganistan’a musallat olması ve özel olarak da Amerika’nın 2003 yılında Irak’a saldırmalı ve El-kaide’nin Afganistan’da Taliban iktidarının devrilmesinden sonra Irak’a gelmesine dayanıyor.
Işit kendince hilafet yapılanmasının gereği olan bir devletin tüm işlevlerini yerine getirmeye çalışıyor ve bu yüzden kağıt para basmak, vize vermek, vergi almak ve medya organları kurmak gibi türlü icraatta bulunuyor.
Dabek, IŞİD’in İngilizce ve Arapça yayımlanan yayın organıdır. Dabek’in adı ise miladi 1516 yılında Merec-ul Dabek savaşına ve Osmanlı halifesi birinci sultan Selim’in komutasındaki ordunun Mısır güçlerini yenmelerine ve Irak, Suriye ve diğer bazı bölgelere musallat olmasına işaret ediyor.
El-kaide terör örgütü 1990’lı yıllarda bin ila üç bin ecnebi teröristi cezbetmeyi başarırken, IŞİD bu rakamın bir kaç katını bir araya toplamayı başardı. Aslında IŞİD’in terörist sayısı hakkında kesin rakam bulunmuyor. ABD istihbarat örgütleri IŞİD üye sayısını 20 ila 31 bin olarak tahmin ederken, 2014 yılında bu tahminini değiştirdi ve 9 ila 18 bin olarak açıkladı.
Suriye’de bazı kaynaklar IŞİD teröristlerinin sayısını 50 bin olarak açıklarken, Rus kaynaklar en son bu rakamı 70 bin olarak tahmin etti.
Iraklı güvenlik kaynakları IŞİD teröristlerini 100 binle ifade ederken, Kuzey Iraklı kürtler bu rakamı 200 bin olarak tahmin ediyor. Her halükarda en yüksek rakamların IŞİD’in işgali altında bulunan tüm milis güçler de hesaba katıldığı anlaşılıyor, oysa IŞİD’in savaş cephelerindeki terörist sayısı 15 bin olarak belirtiliyor.
IŞİD’in diğer tekfirci terör örgütlerinden en büyük farklılığı, örgütün geniş mali kaynaklarıdır. Bu yüzden IŞİD mali açıdan dünyanın en güçlü terör örgütü sayılıyor.
Gerçekte IŞİD’in mali kaynakları çok çeşitlidir. Fars körfezinde yer alan bazı Arap emirliklerinden alınan mali yardım, fidye, adam kaçırma, bankaları soyma ve kaçakçılık, IŞİD’in en önemli mali kaynakları sayılır. Örgütün günlük geliri ise bir ila üç milyon dolar tahmin ediliyor.
Tekfirci IŞİD terör örgütü aslında bir dizi insandan oluşan fiziksel bir topluluk değil. Örgütte aynı zamanda çeşitli uzmanlık alanları bulunan kişiler belli bir ideoloji ve düşünce ekseninde bir araya gelmiş bulunuyor. bu arada IŞİD’in El-kaide gibi diğer bazı tekfirci terör örgütleri güçlü düşünce temeline sahip olmadığı belirtilmelidir. Ancak bura rağmen örgütün yarattığı cazibeler ve pratikte güçlü oluşu, teorik zaafını örtmeye yettiği anlaşılıyor. IŞİD diğer tekfirci akımlar gibi çeşitli teorilere ve düşüncelere sahip bulunuyor.
IŞİD’in fikri temel bileşenlerinden biri, mevcut konsensüse itiraz etmesidir. Tekfircilere göre günümüzde müslümanlar cahillik içinde yaşıyor ve buna sebebiyet veren şey ise, IŞİD’e göre tevhid ilkesinin yanlış algılanmasıdır. Tevhid ve şirk, tekfircilerin söylemlerinde iki temel kavramdır ve geleneksel tekfircilikten modern tekfirciliğe doğru ilerledikçe tevhid kapsamı daralıyor ve bunun yerine şirk kapsamı genişliyor ve müşrik ilan edilenlerin sayısı artıyor.
IŞİD’in küfür ve şirk inancının temeli haricilere ve İbni Taymiyye’ye dayanıyor. Onlar İslam ve iman kavramları arasında farklılık bulunduğuna inanıyordu. Onlara göre İslam şahadetleri dile getirmek, namaz, oruç, Hac ve zekat gibi görece amellerle elde edilebiliyor, ancak iman, kalple ilgilidir ve İslam’dan daha titiz bir manası vardır.
Cihat kavramı Şii fıkhında masum imamın veya temsilcisinin varlığı veya izni gibi şartları vardır ve ehli sünnetin klasik fıkhına göre has farklılıkları söz konusudur. Cihat zalim hükümdarların eşliğinde olmaz, ancak yeni tekfirci ideolojide cihadın has önemi vardır, öyle ki bu amel namaz, oruç ve Hac gibi ibadetlerden daha fazla önemsenir. Tekfircilere göre amelde ve teoride cihat etmeyen Müslümanlar İslam’ı anlamamıştır.
Tekfirciler cihat kavramını yanlış yorumlayarak terörü kutsuyor. Tekfircilere göre Allah’a kullak cihatsız elde edilemez ve cihat Allah’a kulluk etmenin en büyük mertebesidir. Bu yüzden tekfirciler sürekli cihat meselesini sünni toplumların en temel meselesi haline getirmeye ve belli bir sınıfın tekelinde olmamasına çalışıyor.
Yeni tekfirciler IŞİD’e inanmayan müslümanları ve başkaları kafir ilan ettikten sonra onları katletmeyi de farize sayıyor. Tekfirciler bu katliama cihat adını veriyor. Tekfirciler başta Şii Müslümanlar olmak üzere selefi olmayan herkesi katletmek için her türlü aracı mubah görüyor ve sivil ve masum insanları katletmeyi de haklı biliyor ve bu cinayetleri için şer’i gerekçeler üretiyor.