İslam inkılabının zafer yıldönümü - 5
İstikbar karşıtlığı, İran İslam Cumhuriyeti nizamının sarsılmaz ilkelerinden biridir.
İran İslam inkılabı aslında her türlü sultacılığa ve sultaya boyun eğmeye hayır diyerek dünyaya yeni bir düşünce sundu ve bu kurtarıcı düşünce, küresel istikbar güçlerini büyük bir engelle karşı karşıya getirdi.
İran’da İslam inkılabı Şubat 1979 tarihinde zafere kavuştuktan sonra İslamî İran ile dış dünya ilişkilerinde önemli bir değişime zemin hazırladı, ancak bu değişim Amerika ve müttefiklerinin İran’ın genç inkılabı ve İslamî nizamı ile mücadele uğruna her türlü komployu düzenlemeye yöneltti.
İslam Cumhuriyeti geldi, ülkenin şu sahte sahibini bir kenara itti ve halk olan esas sahibinin eline teslim etti. Şimdi halk seçim yapıyor, katılım yapıyor, zorbaları reddediyor, gücünü ispat ediyor. Bu, İslam Cumhuriyeti ve İslam inkılabının ele geçirdiği düşmanın ilk barikatıydı.
Bugün İran’da İslam inkılabının zafere kavuştuğu günün üzerinden 38 yıl geçiyor ve bu önemli hadise hala dünyada düşünce ve kalem ehli olanlar için bir çok cazibesi bulunuyor. Çünkü bu büyük hadise bir yandan dünya müslümanları ve mustazafları arasında büyük bir şevk ve umut dalgasını yükseltti ve öbür yandan istikbarın dünyayı sömürü temelinde paylaşması ve sulta siyasetini sürdürmesi yönündeki tüm siyasi dengelerini bozdu.
İslam inkılabı düşüncede ve pratikte her türlü sultacılığı ve sultaya boyun eğmeni reddetmek ve tüm müslümanların haklarını savunmak ve sultacı güçlerden bağımsız hareket etmekle küresel istikbar ve Batılı ülkeleri öfkelendirdi ve düşmanlıklarını tetikledi.
İran İslam Cumhuriyeti İslam inkılabı zafere kavuştuğu ilk günden itibaren zulüm ve adaletsizliğe karşı direnişe vurgu yaparak siyasi programlarını ve düşüncelerini ilan etti.
İran İslam Cumhuriyeti ilk günden söylediği gibi zorbalığa, zulüm ve dayatma ve baskı ve alemin müstekbirlerinin kibirli beklentileri karşısında geri adım atmayacağını ve yüce ülkülerinden el çlekmeyeceğini ispat etti.
Bu önemli hedefin evrensel bir mesajı vardı ve tüm dünya Doğu ve Batı güçleri arasında paylaşıldığı bir sırada üçüncü bir yol gündeme getirdi. Bu yol, zorba devletlerin iktidarını ve saldırgan politikalarını sorguluyordu.
Bu yeni düşünce bir yandan küresel etkileri ile sultacı güçlerin dünyanın zayıf milletlerine yönelik politikalarını sorgulamaya başlarken, öbür yandan da mustazaf milletlerin adalettalep isteklerinin daha yüksek sesle dile getirilmesine vesile oldu. Bu hareket İslam inkılabından ilham aldı ve İran’ın inkılapçı modellerini ezilen hakların yeniden elde edilmesinin yolu olarak ön plana çıktı.
Siyaset meseleleri uzmanı Hamed El Halife şöyle diyor:
İran’da İslam inkılabının zafere kavuşması yirminci yüzyılın ikinci yarısının en büyük hadisesi ve gelişmesiydi. İran İslam inkılabı bir çok ülkeyi ve milleti derinden etkiledi ve dünyanın özgürlükçü ve bağımsızlık için mücadele eden hareketlere yeni fırsatlar sundu.
İslam Cumhuriyeti nizamı gerçekte beşeri değerlerden çok büyük kapasiteleri gündeme getirdi ve Batı’nın uluslararası hukuk dosyasında rafa kaldırılan ilkeleri, dünyanın mazlum milletleri adalet peşindeyken yeniden ileri sürdü.
Kuşkusuz İran İslam Cumhuriyeti bu ilkelerin küresel istikbar güçleri tarafından onaylanmasını veya desteklenmesini beklemiyor. Ancak bu zorbalar bu inkılaptan ve İslam cumhuriyetinden duydukları öfkeleri davranışlarına yansıttı.
Bu konuda Amerika Dışişleri Bakanlığının eski Bakan yardımcılarından Martin İndaik şöyle diyor: İslam inkılabını cezalandırmak, istiklal ve Amerika’nın sultasından kurtulma yolunda adım adan ülkelere ibret olacaktır.
Gerçekte zorba devletlerin genç İslam Cumhuriyeti nizamına yönelik düşmanlık gütmelerinin sebebi, bu nizamın başta müslümanlar olmak üzere dünyanın düşünceli ve hür insanlarına yeni bir modal sunmasıydı. Amerikalı ünlü yazar ve düşünür Noam Chamsky’e göre Amerika ve Batılı devletlerin İran’a karşı düşmanlıkları, komploları ve muhalefetlerinin sebebi, İran’ın Batı sultası ve sömürüsüne boyun eğmemesidir. Chamsky şöyle diyor: İran bağımsız kaldıkça ve Amerika’nın sultası karşısında boyun eğmedikçe, Washington’un İran ile düşmanlığı ve muhalefeti de devam edecektir.
İşte bu yüzden İslam inkılabının zafere ulaşması ve dünya genelinde müslümanların uyanışına yeni bir model sunması dünyada İslam ve Batı’nın yüz yüze gelmesinde yeni bir dönemin başlamasına zemin oluşturdu. Aslında İran ile düşmanlıklar İslam inkılabı zafere kavuştuğu ilk günden başladı ve zamanla gelişerek derinleşti ve çeşitli şekillerde devam etti. Bu husumetin bayraktarı ise Amerika ve siyonistler oldu.
Amerika’nın savunma eski bakanlarından Aleksandır Hage şöyle diyor:
Bence uluslararası sorunlardan daha önemli ve daha tehlikeli olan şey İran’da başlayan İslamî köktenciliğin doğuracağı sonuçların yayılmasıdır. Bu durum kontrolden çıkacak olursa, süper güçlerin çıkarların en tehlikeli biçimde tehlikeye girecektir. Bu inkılabın İslamî oluşu, bizim kaygılarımızın ve muhalefetimizin esas nedenidir.
İran İslam inkılabı başta İslam ülkeleri olmak üzere dünyanın mustazaf millerinin derinlemesine bilinçlendirerek bölgesel ve küresel bazda kalıcı siyasi değişimlere zemin hazırladı. Bu büyük değişim, İslam’ı dünyada belirleyici siyasi bir güç olarak tanıttı. Kuşkusuz bu modeller ve adalettalepliğe yönelik küresel mesajlar istikbar güçlerinin çıkarlarına aykırıydı.
Küresel listikbar güçlerine göre İslam inkılabı sadece İran’a istiklal getirmekle kalmadı, bunun yanında istiklaltaleplik ruhunu ihya ederek tüm dünyaya sundu ve zulüm altında inleyen milletlere kurtuluş modeli sunmayı başardı, ki bunun en somut örneği Filistin’de yaşandı.
Öte yandan İran anayasasında dünyanın mazlum milletlerine vurgu yapıldı ve bazı maddelerinde bu destek mazlum ve mustazaf milletlerin haklarını koruma şeklinde ifade edildi.
Siyaset meseleleri uzmanı İvor Benson şöyle diyor:
İran’ın kavuştuğu siyasi, iktisadi, kültürel ve askeri istiklale İran inkılabının yöntemi ile kavuşmak, bugün Irak, Sudan, Filistin ve diğer ülkelerde kendi toprağı ve suyu için sultacılara karşı mücadele veren mücahitlere bir örnek oluşturdu. İlginçtir ki bu mücahitler ülkelerine tecavüz eden zorbalarla aynı sloganlarla yani kahrolsun Amerika ve aynı yöntemle yani halk seferberliği ve aynı silahlarla yani hafif ve konvansiyonel silahlar ve aynı simgelerle yani Allah’a tevessül ve tevekkülle İslam inkılabında olduğu gibi savaşıyorlar ve istikbarı kaygılandıran da bunlardır ki İran İslam inkılabının zaferi gibi benzer zaferlerin yaşanmasından korkuyorlar.
İran anayasasının üçüncü maddesinde şöyle deniliyor: İslam Cumhuriyeti devleti ülkenin dış politikasını İslam kriterlerine göre, tüm müslümanlara karşı kardeşçe sorumluluk ve dünya mustazaflarına sınırsız destek verilecek şekilde düzenlemelidir.
İran anayasasının 154. Maddesi de istiklal ve özgürlük ve hak ve adalet hükümetini dünyanın tüm insanların hakkı olarak tanıyor. Bu maddeye göre İslam Cumhuriyeti dünyada mustazafların müstekbirlere karşı haktalep mücadelesine destek veriyor.
Hakkı savunmanın geniş bir kapsamı vardır ve sadece bir konu ile sınırlı kalması gerekmez. Bu açıdan İran İslam Cumhuriyeti sadece hakları ezilen mazlum Filistin milletine karşı sorumluluk hissetmiyor, aynı zamanda zulme uğrayan tüm milletlerin kaderine karşı sorumluluk taşıyor. Nitekim Myanmar’da mazlum müslümanların haklarını savunma yolunda adım atan İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif geçenlerde Malezya’nın başkente Kualalampur’da düzenlenen İİT Dışişleri Bakanları zirevesinde yaptığı konuşmada dünya medyasının Arakanlı müslümanlara uygulanan soykırıma karşı sessizliğini eleştirerek müslümanlara karşı uygulanan cinayetleri kınadı ve İslam dünyasını Arakanlı müslümanlara destek için birlik olmaya davet etti.
Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif şöyle konuştu.
Yemen kaderinin konusunda da İran İslam Cumhuriyeti defalarca Suud rejiminin cinayetlerini kınadı. İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei son beyanatında bu konuya temas ederek BM’nin Yemen’de yaşanan cinayetlere ve bu ülkede bebeklerin katledilmesine karşı bazı ülkelerden para alarak göz yummasını beşeriyetin büyük aybı niteledi ve bu skandalın gerçek insan haklarına aykırı olduğunu ve dünya genelinde bu konu üzerinde hukuk ve yargı açılarından çalışmak gerektiğini vurguladı.
İran İslam Cumhuriyeti dünyada başka milletlerin kaderi ve özellikle Afganistan, Irak, Suriye ve Yemen milletine dayatılan savaşlara tepki gösterdi ve bu tür davranışların beşeriyete karşı zulüm ve cinayet niteledi. Bu zulmü ise dünyanın zorba ve sultacı güçleri mazlum milletlere uyguluyor. Bugün dünyanın neresinde olursa olsun, Bahreyn’den Myanmar’a veya Afrika’dan hatta Amerika veya Kanada’ya kadar nerede insanlar zulüm ve katliamlara maruz kalıyorsa, bunun perde arkasında istikbar güçlerinin zalimane siyasetlerini aramak gerekir.
Kuşkusuz İran İslam Cumhuriyeti beşeriyete karşı her türlü zulme karşı çıkan öz inkılaçı düşüncesi ile küresel istikbarın aşırı taleplerine karşı dik duruş sergilemiştir ve gücü yettiği kadar da dünyada mazlum milletlerin haklarını savunmaya devam edeceği kesindir.Yemen milleti mazlum bir millettir, Bahreyn milleti mazlum bir millettir, Filistin milleti şiddetli bir şekilde mazlumdur ve uzun yıllardan beri baskı altındadır. Biz elimizden geldiği kadar mazlumu destekleriz ve gücümüz yettiği kadar bu bizim görevimizdir. İslam bize zalime karşı durun ve mazlumu savunun diye buyurmuştur. Bu, Emirülmüminin Ali’nin –s– tavsiyesidir ve İran son 38 yılda bu tavsiyeye uymuştur ve düşmanların İslam Cumhuriyeti nizamı ve İslam inkılabı ile muhalefetinin sebebi de bu gerçektir ve zaman ilerledikçe de bu düşmanlıklar bitmez, çünkü inkılabın ve İslamî nizamın mazlum milletlerin haklarını savunmak gibi değerleri değişmeyecektir.