Şubat 05, 2017 17:40 Europe/Istanbul

Geçen bölümde İslam inkılabı ülküleri arasında istiklal ülküsünün yerine değindik ve İran milleti İslam Cumhuriyeti nizamı ile beraber istiklalin tadına vardığını ve bu yüzden bunu hiç bir şekilde kaybetmek istemediklerini anlattık.

Yeni dedik ki istiklal ve özgürlük İran milletinin mücadele yılları boyunca bir arada ele alındı ve İran milleti ecnebilerin müdahalelerine karşı hassasiyeti kadar özgürlüğüne ve iç istibdada karşı mücadeleye de önem verdi.

Böylece istiklal ve özgürlük eşzamanlı olarak İslam inkılabının zafere kavuşmasıyla beraber İran’da elde edildi. Bu yüzden bugünkü sohbetimizi özgürlük meselesine ayırdık.

İran’da gerçekleşen İslam inkılabı İran milletinin şahın kukla rejimi ve zulmüne karşı mücadelenin bir parçasıydı. İslam inkılabı 2500 yıllık mazisi olan saltanat düzenini yıktı ve ilk kez İran’da Cumhuriyet nizamını inşa etti. Gerçekte Cumhuriyet nizamının benimsenmesi, İran milletinin önemli ve yüce konumunu ve ayrıca özgürlüğünü güvence altına alıyordu.

Öte yandan İran milletinin başlattığı kıyamın dini mahiyeti itibarı ile bu inkılabın içinden yükseken nizam da tamamen dini mahiyeti olan bir nizamdı. Doğal olarak bu nizamda özgürlük kavramı da dini öğretilerin temelinde tanımlandı.  Bu yüzden 1979 yılında zafere kavuşan inkılabın ideolojisi olarak İslam dini özgürlüğü beşeri değerlerin en büyüğü ve en yücesi olarak tanımlıyor ve beşeri toplumun özgürlük olmaksızın gelişip kemale ermeyeceğini vurguluyor.

İslam düşüncesi ve İslam inkılabının söylemi, liberalizm ve sosyalizm gibi beşeri düşünce ve felseflerin aksine özgürlüğü insanların kemale ermesi için ilahi bir muhibet olarak görüyor. Bu yüden İslam dini özgürlüğün diğer boyutlarının yanında manevi özgürlükten de insanları hırs, şehvet, öfke, bencillik ve aşırı taleplerden kurtaran etken şeklinde söz ediyor.

Image Caption

İslam Cumhuriyeti nizamından insanların özgürlük nimetinden yararlanarak gelişme ve kemale erme kaygısı her daim var olan bir kaygıdır. Ancak özgürlük sadece sosyal yaşama alanı ile sınırlı bir konu değil, aynı zamanda insanları uhrevi saadet ve kurtuluşa da kavuşturan ilahi bir nimettir ve bu nimetten yararlanmanın tabi ki bir takım sorumlulukları da söz konusudur. Bu eğilimde insanların özgürlük nimetinden yararlanma hakkı kesindir, ancak bunun karşılığında kendilerine, Allah’a, başkalarına, topluma ve hatta gelecek kuşaklara karşı sorumludur.

İslam inkılabının en temel ilkelerinden biri, istiklal ve özgürlüğü birbirinden ayrılmaz bir bütün olarak görmesidir. Bu ilk tarihi deneyimlerin temelinde şekillenmiştir ve eğer bi ülkenin istiklali ve toprak bütünlüğü tehlikeye girecek olursa veya ecnebilerin o ülkenin siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel alanlarına sultası gündeme gelirse, hiç kuşkusuz dış baskılar ve kukla bir rejimin işbaşına gelmesi ile beraber milletin özgürlükleri de yok olur ve yine bir devlet ancak halk arasında geniş tabanı olduğu takdirde ecnebilerin baskı ve nüfuzuna karşı direnebilir ki bu da ancak toplumun tüm kesimlerinin özgürlük nimetinden yararlanması ve sonuçta milli özgüven duygusu ile elde edilebilir.

Image Caption

İslam inkılabı söyleminde güvenlikle özgürlük arasında uygun bir denge kurulmuştur. Tarihi araştırmalar bir çok durumlarda hükümetlerin güvenliği korumayı bahane ederek halkın özgürlüklerini kısıtladığını veya bazı muhalif gruplar da özgürlük bahanesi ile ülkelerinin güvenliğini tehlikeye attığını gösteriyor. Ancak İran İslam Cumhuriyeti nizamında hükümetin düzen ve güvenliği koruma bahanesiyle halkın özgürlüğünü kısıtlamaya hakkı yoktur. Nitekim en kritik ve acil durumlarda bile geçici ve özel kısıtlamalar İslamî şura meclisinde milletvekillerinden izin almak sureti ile uygulanabilir. Örneğin eğer seçme ve seçilme özgürlüğü hakkı gibi seçim döneminde siyasi özgürlüğün bir boyutu olarak tecilli eden bir hakkı ele alacak olursak, İran’da hatta dayatılan sekiz yıllık savaş yıllarında ve o kritik ve hassas şartlarda seçimler hiç aksamadı ve İran milletinin özgürce seçme ve seçilme hakkı kısıtlanmadı.

İslam inkılabının söylemlerinden ilham alarak hazırlanan İran İslam Cumhuriyeti anayasası özgürlüğü tüm boyutları ile gülvence altına almıştır. Bu yasa inanç ve düşünce özgürlüğünü tanıyarak açıkça şöyle diyor: insanların düşüncelerini teftiş etmek yasaktır ve hiç kimse sırf inancı yüzünden sorgulanamaz.

İran’da inanç özgürlüğünün tecelli ettiği en önemli alan, tevhidi dinlerin izleyenlerinin dini merasimlerini ve ibadetlerini düzenlemekte serbest ve özgür olmalarıdır. Gerçi İran anayasasında ülkenin resmi dini İslam ve resmi mezhebi şii olarak belirlemiş, ancak anayasa ilkelerinde zerdüştiler, yahudiler ve hristiyanların da kendi dini merasimlerinde ve ibadetlerinde özgür oldukları vurgulanmıştır. Yine bu vatandaşların İslamî şura meclisinde onları temsil edecek milletvekili kontenjanı öngörülmüştür.

İran’da müslüman halkın diğer ilahi dinlerin izleyenleri ile sosyal ilişkileri ve muaşereti tamamen karşılıklı saygı ve vatandaşlık hakkı ve insan hakları temelindedir. Bu durum ise aralarında güçlü kardeşlik bağları oluşmasına vesile olmuştur ve dini azınlıkların mensupları 8 yıllık dayatılan savaş durumu gibi durumlarda İran milleti ile tek yürek ülkelerini savunmuştur.

Image Caption

İfade özgürlüğü, İran’da üzerinde önemli durulan özgürlüklerden biridir ve kökleri İslam inkılabı söylemine dayanır. İran’da inkılaptan önceki yıllarda despot saltanat düzeninin sultası yüzünden basın, yani ifade özgürlüğünün en önemli bileşeni büyük kısıtlamalarla karşı karşıya idi, ancak İslam inkılabı zafere kavuştuktan sonra İran basını ve medya organları hem nicelik ve hem nitelik bakımından önemli ilerleme kaydetti. Son yıllarda daha da gelişen İran meydası medeni toplumun gözlemcileri olarak hükümetlerin çalışmalarını gözetliyor ve emri maruf ve nehyi anil münker ilkesi çerçevesinde özgürce hükümetin icraatını eleştiriyor.

İran anayasasında da bu özgürlüğe açıkça vurgu yapılıyor. İran anayasasında basının düşüncelerini ifade etmekte özgür oldukları, ancak bu düşüncelerin İslam ilkelerine veya vatandaşların haklarına aykırı olmaması gerektiği vurgulanıyor.

İran’da da dünyanın gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi basın suçları ile ilgilenen mahkemeler jüri heyeti huzurunda düzenleniyor.

Hali hazırda İran’da yüzlerce gazete, dergi, haber ajansı, haber sitesi faaliyet yürütüyor ve İran milleti sanal ortamda ve sosyal paylaşım sitelerine ulaşarak düşüncelerini paylaşıyor.

Dünyanın gelişmiş ülkelerinde siyasi partiler ve medeni ve sosyal teşekküllerin kurulması demokrasinin olmazsa olmlazı ve bu ülkelerin siyasi özgürlüklerinin en önemli bileşenlerinden biri olarak bilinir.

İran İslam cumhuriyetinde de siyasi parti ve grupların faaliyeti ülkenin istiklaline ve toprak bütünlüğlüne ve nizamın çerçevelerine zarar vermeyecek şekilde tanınmıştır. Bu tür gruplar ve siyasi partilerin yasalara göre miting ve yürüyüş düzenleme hakkına sahiptir, ancak silahlanmaları ve İslam’a aykırı faaliyet etmeleri yasaktır. Oysa İslam inkılabı zafere kavuşmadan önceki yıllarda şahın despot rejimi siyasi partilerin faaliyetine izin vermez ve bu tür grupların liderlerini hapse atardı.

Siyasi katılım hakkı da İslam inkılabı söyleminde özgürlüğün bir başka boyutudur. İran’da İslam inkılabının zaferi üzerinden yaklaşık kırk yıl geçiyor ve bu yıllarda ortalama her yıl bir seçim yapıldığı gözleniyor. İran’da hatta savaş yıllarında ve İran kentleri düşman uçaklarının ağır bombardımanı altında bulunduğu günlerde bile seçimler aksatılmadı.

Image Caption

İslam inkılabı söylemi çerçevesinde tüm vatandaşlar hangi dine, dile, etnik gruba ve mezhebe mensup olursa olsun ve hangi siyasi görüşü benimserse benimsesin, eşit oy hakkına sahiptir ve seçme veya seçilme sürecine katılabilir. İran’da rehberden cumhurbaşkanına ve milletvekillerinden kent ve köy konseyleri üyelerine kadar tüm devlet erkanları halkın doğrudan veya dolaylı oyları ile belirlenir.

Sosyal özgürlükler ve vatandaşlık hakları da İslam inkılabı söyleminde özgürlüğün bir başka bileşenidir. İslam dininin tealimine göre dil, ırk, soy ve bunun gibi özellikler vatandaşların arasında ayrımcılık vesilesi olamaz ve bu yüzden İran’da en ufak sosyal ve kültürel topluluklar bile çoğunluk glibi eşit ve adil haklardan yararlanır. İran anayasası ülkenin kültürel çeşitliliğine saygı duyarak tüm dini ve etnik grupları kendi dillerinde basın ve medya organından yararlanmalarına ve hatta dillerini ülkenin resmi dili olan Farsçanın yanında kendi bölgelerindeki okullarda ders müfredatı olarak çocuklarına öğretme hakkını tanımıştır.