Mart 03, 2017 16:08 Europe/Istanbul

Son zamanlarda Avrupa ülkelerinde radikal sağa doğru yönelişin bu ülkelerde ve özellikle AB genelinde siyasi, sosyal ve kültürel dengeleri altüst ettiği gözleniyor.

Uzmanlara göre Avrupa kıtasının 2008 yılında mali ve iktisadi derin krizle karşılaşması ve bu krizle mücadele etmek için kemerleri sıkma politikalarının uygulanmasının doğurduğu olumsuzluklar, Avrupa’ya göçmen ve mülteci akını, AB’nin Rusya ile siyasi gerginlik yaşaması ve ayrıca artan terör tehditleri Avrupa kıtasında radikal sağın hortlamasına ve İslamofobia’ya zemin oluşturdu. Avrupa’nın radikal sağı bu yüzden son yıllarda Avrupa ülkelerinde düzenlenen seçimlerde büyük bir başarı sağladı ve bu başarılar hızla devam ediyor.

Aslında Avrupa kıtasında radikal sağa yönelik yeni eğilim ve bu eğilimin hızla büyümesi bu kıtada geleneksel sol ve ılımlı sağ arasındaki siyasi sınırları renksizleştirmeye veya tamamen ortadan kaldırmaya başladı. Avrupa’nın özellikli ılımlı sağ muhafazakar kanadına bağlı siyasi geleneksel partileri toplumdaki tabanını kaybetmemek ve radikal sağ partilerin siyasi, sosyal ve kültürel alanlarda ilerlemesine engel olmak iiçin radikal sağ partilerin sloganlarını tekrarlamaya başladı. Bu arada Avrupa’nın muhafazakar sağ partilerini radikal sağ partilere yakınlaştıran alanlardan biri göçmen karşıtlığı, yabancı karşıtlığı ve İslam karşıtlığıdır.

Aslında Avrupa’nın geleneksel sol partileri 2008 yılında patlak veren mali kriz ve bu kriz yüzünden uygulanan kemerleri sıkma politikaları sonucunda toplumdaki tabanını kaybetmeye başladı ve bu partilere destek veren seçmenlerin büyük bölümü radikal sol veya radikal sağ partilere yönelmeye başladı.

Son yıllarda Avrupa ülkelerinde düzenlenen seçimlerde geleneksel sol partiler büyük gerileme yaşadı. Nitekim şimdi Avrupa’da hemen hemen hiç bir ülkede geleneksel solun yeniden iktidarın başına geçemeyeceği anlaşılıyor. Hatta bazı Avrupa ülkelerinde esnek iki kutuplu siyasi yapısını koruyabilen ülkelerin bile artık ılımlı sağ veya ılımlı sol tek başına iktidar olamıyor ve muhalif partiler veya daha küçük partiler topluluğu ile çok kırılgan iktidarlar veya mecburen azınlık hükümeti kurmak zorunda kalıyor. İspanya 2016 yılında böyle bir durumla karşılaşan AB ülkelerinden biriydi. Bu ülkede halkçı muhafazakar parti altı arayla düzenlenen iki seçimlerde hükümeti kurabilmek için parlamentoda mutlak çoğunluğu elde edemedi ve sonuçta küçük partilerin desteği ile kırılgan bir hükümet kurdu. Bu arada İspanya’nın en büyük sol partisi olan sosyalist parti her iki seçimde bir çok sandalyesini kaybetti. İspanya’nın muhafazakar halk partisi lideri Mariano Rahoy genel seçimlerde en çok sandalyeyi kazanan parti lideri olmasına rağmen çoğunluğun oyunu kazanmakta başarılı olamadı.

Avrupa’da düzenlenen seçimlerde ve referandumlarda siyasi rekabet ardık ılımlı sağ ve sol partilerin arasında değil de, ılımlı sağ ve radikal sağ partilerin arasındaki rekabete doğru yön değiştiriyor. Bazı Avrupa ülkelerinde ılımlı sağ ve ılımlı sol partiler radikal sağ partilerin hızla büyümesi ile mücadele etmek için birbiriyle ittifak kuruyor ve böylece radikal sağ partilere karşı birlikte hareket ediyor. Almanya’nın eyalet seçimlerinde veya Fransa’nın yerel seçimlerinde böyle bir durum yaşandı. Fransa’nın sosyalist partisine yönelik halkın desteği azalınca şimdi 2017 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ılımlı sağ kanadın adayı Fransuve Fiyon’la göçmen ve İslam karşıtlığı ile bilinen milli cephe adlı radikal sağ partinin lideri Marian Lopen arasındaki rekabete dönüşmesi bekleniyor.

Almanya’nın Ağustos 2017’de düzenlenmesi beklenen parlamento seçimlerinde de radikal sağ eğilimle Almanya için bir alternatif adlı partinin 16 eyaletten on eyalette yerel parlamento seçimlerinde başarılı sağlamasının ardından bu seçimlerde de büyük başarı elde etmesi bekleniyor.

Avusturya’da düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise sol ve ılımlı sağ partilerin iki adayı ilk turda devre dışı kaldı ve yeşiller partisi ile radikal sağ eğilimle özgürlük partisinin adayları ikinci tura yükseldi.

Hollanda’da 2017 yılında düzenlenmesi beklenen parlamento seçimlerine gelince, anketler İslam düşmanlığı ile bilinen radikal sağ eğilimli özgürlük partisi lideri Greet Wilders’in bu ülkenin ılımlı sağ ve ılımlı sol partileri için güçlü bir rakip olacağı anlaşılıyor.

İtalya’da AB ve avro karşıtlığı ile bilinen beş yıldız hareketi parlamentoda ikinci sırada yer alıyor ve anketler bu ülkede 2017 yılında erken seçime gidilecek olursa bu hareketin ılımlı sağ ve ılımlı sol partilere ciddi rakip olacağını gösteriyor.

Avrupa’nın diğer ülkelerinde de radikal sağ partilerin bu ülkelerde siyasi sınırları ve dengeleri altüst ettiği gözleniyor. Şimdi ise Avrupa ülkelerinde siyasi partilerin arasındaki sınırların değişmesinin ardından 2017 ve ileriki yıllarda yeşil kıtada büyük sorunlar yaşanacağı ifade ediliyor. Gerçekte radikal sağ eğilimli siyasi partilerin göçmen ve İslam karşıtlığına bakıldığında, ifade ve özgürlük iddiasında bulunan Avrupa’da İslam karşıtlığı ve yabancı karşıtlığı daha da tırmanacağı anlaşılıyor.

Avrupa’da yaşanan bu değişiklikler, yeşil kıtada radikal sağ partilerin mercek altına alınmasını kaçınılmaz kılıyor. Esas soru, radikal sağ düşüncesinin Avrupa’da ne gibi bir maziye dayandığı sorusudur. Yine bu ideolojinin amaçları, bileşenleri ve eğilimleri nelerdir? Acaba radikal sağa eğilim, Avrupa gelişmeleri üzerinde ne gibi etkiler yapmış ve yapacaktır? Peki bu durumda Avrupa’da yaşayan müslüman azınlığının durumu bunce İslam karşıtı eğilimin arasında ne olacaktır? En başta bu sorulara cevap aramak gerekir.

Aslında radikal sağın tanımında uzmanların arasında görüş birliği yoktur ve hatta bir çok durumda radikal sağın tanımı yasal siyasi partilerin yanında illegal ve hatta terör örgütlerini kapsadığı görülmektedir.

Siyasal ve sosyal bilimler düşünürleri Avrupa’da radikal sağı tanımlarken sürtüşmeci, hoşnut olmayan, itiraz eden, ecnebi karşıtı popülist, küreselleşme karşıtı, dayanışma karşıtı, radikal ulusalcı gibi tabirleri kullanıyor.

Gerçi radikal sağın değişiminden  küreselleşmenin yeni bir tarihi döneminde söz ediyoruz, ama radikal sağın bu zaman diliminde sırf yeni bir fenomen olduğunu düşünme ve bu fenomenin ideolojik bağlarını veya faşist örnekleri gözetmeksizin yorumlama hatasına düşmemek gerekir. Gerçekte radikal sağ ideolojisini faşizmin önceki bileşenlerini benimseyerek ve küreselleşen dünyanın şartları altında yeni stratejileri gözeterek tanımlamak gerekir.

Günümüzde sağcılık düşüncesine hakim olan gerçek, organize radikal sağın farklı gruplardan ve farklı eğilimlerden oluştuğunu ve ideolojik yön bakımından birbirinden farklı olduğunu gösteriyor. Bu gruplardan bazıları birbiriyle işbirliği ve bazıları rekabet ve hatta birbirine karşı mücadele ediyor.

Fredrish Ebert müessesesi 2006 yılında sosyal bilimler düşünürlerinden radikal sağın tanımı hakkında görüş bildirmelerini istedi. Buna göre radikal sağ şöyle tanımlandı: radikal sağ, ortak bileşenleri eşit olmayan kavramları sergileyen bir düşünce modelidir. Bunlar kendilerini siyasi alanda diktatörlüğün çeşitli şekillerine eğilimli, halkçı anlayış sahibi ve nazismi haklı gösteren kesim olarlak gösteriyor. Sosyal alanda ise bunların göstergesi yabancı karşıtlığı ve sosyal darvinizm düşünceli olmalarıdır.

Siyasal bilimler düşünürleri arasında Karpiere İgnazi, radikal sağ partileri tespit edebilmek için üç temel şarttan söz ediyor. İlk şart bu partilerin sağın en uç noktasında yer almalarıdır. İkinci şart ise faşizm ilkelerine ideolojik bağ ve mitolojileridir. Üçüncü şart ise radikal sağ olan partinin demokratik sistemin meşruiyetini reddeden siyasetlerden ve değerlerden ve konulardan söz etmesidir. İgnazi bu üç bileşene göre radikal sağı iki gruba ayırıyor. İlk grup temel olarak eski geleneksel partilerin mirasına sahip çıkan ve faşizm ve mirası ile asgari düzeyde bağlantısı olan kesimdir. İkinci grup ise yeni ve modern radikal sağ partilerdir ve son zamanlarda Avrupa ülkelerinde seçimlerde büyük başarı sağlayan radikal sağ partiler bu ikinci grupta yer alan radikal sağ partilerdir.

Gerçekte Avrupa ülkelerinde son dönemde bazı radikal sağ partiler kıtada yükselen göçmen karşıtlığı dalgasına binerek seçimlerde bazı başarılar elde etti. Bu partiler göçmen meselesini sıradan bir konunun ötesinde bir sorun olarak görüyor. Bu tür radikal sağ partilerin iki özelliği bulunuyor. bu partiler seçimlerin düşüncelerini göçmen karşıtı duyguların temelinde yönlendirmeye çalışıyor. Ancak bu partilerin göçmen karşıtlığı onları sürekli diğer partilerin eleştirilerine maruz bırakıyor.