Nisan 08, 2017 09:53 Europe/Istanbul

Değerli dostlar geçen bölümlerde islamî öğretileri esas alarak insan hakları kurallarının belirlenmesinin sadece yüce Allah'a ait olduğunu anlattık ve dedik ki alemlerin yaratanı yüce Allah ilahî peygamber ve kitapları göndererek insanoğlu için söz konusu kuralları belirlemiştir.

İnsan yaratılışının ilk günlerinden itibaren yüce Allah insan hayatının hidayeti için kitaplar göndermiş,bu yol gösterici kitaplarda insanın nerden geldiği, nereye doğru gideceği ve yüce Allah'a doğru sırat-ı müstakim'in nasıl katedileceği gerektiği anlatılmıştır. Yüce Allah tarafından insanlara emanet edilen söz konusu kitapların sonuncusu ve en mükemmeli olan Kuran-ı kerim'i okuyup anlamakla yaratılışın anlamı da belirlenir. Yüce Allah insanın bu kitaptaki öğreti ve mesajlara uyduğu takdirde bütün yer ve göklerden üstün bir konumda olacağı ve aksi takdirde diğer kâinatın ona karşı üstünlük kazanacağını buyuruyor. Kuran-i kerim'in Ahzab suresinin 72. ayetinde şöyle okuyoruz:

Biz emaneti (imtihanı) göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan (imtihan sorumluluğundan) korkuya kapıldılar. Onu insan yüklendi. O çok zalim ve çok cahildir.

Kuran-ı kerim küresel ailenin müslümanlar, müslüman olmayan muvahhid insanlar ve kafirler'den oluştuğunu kaydedip her grup için özel mesajlar vererek belli başlı haklar tanımıştır. Bi'set döneminde de Allah  kendi peygamberine verdiği iki ilke ile bu aile fertlerinin işleriyle ilgilenmesini buyurdu. Birinci ilke hakkında Al-i İmran suresinin 64. ayeti şerifesinde şöyle okuyoruz:

De ki "Ey Kitab ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olacak) bir kelimeye gelin. (O da şudur ki) Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rabler edinmesin." Eğer yine de yüz çevirirlerse "Şahid olun, biz müslümanlarız" deyin.

Bu ayetin bir bölümü tüm muvahhidler arasındaki ortak ilkeyi beyan edip diğer bölümü ise tüm insanlar arasında ortak bulunan özelliğe değiniyor. söz konusu ayetin tümü görünürde kitap ehline hitap ediyor olması muvahhid insanlara Allah'tan başka bir şeyi tapmamalarını ve O'na  şirk koşmamaları mesajını verip tüm insanları örneğin kâfirleri kendi aralarından hiç kimseyi tanrı yerine koymamalarına davet ediyor.

Image Caption

İkinci ilkeye ilişkin Kuran-ı kerim Mümtehine suresinin 8.ayetinde müslümanlara, muvahhid ve mülhidlerin haklarına karşı saygı göstermeleri için emredip hatta mülhidlere yönelik yargıda bulunmaya teşvik ediyor. Yüce Allah adı geçen ayette şöyle buyurmakta:

Allah sizinle din konusunda savaşmayanlara, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi yasaklamaz. Çünkü Allah adaletli olanları sever.

Aslında islam dininin temel emirlerine göre  müslümanların küresel aileye karşı vefalı ve saygılı davranmaları icab edip sadece onlara karşı siyasi ve sosyal baskı uygulayan kesimle kötü davranmaları gerekiyor. Bu nedenle siyasi davranış açısından da müslümanlar ahde vafasızlık yapmamaları için eğitilmiş ve karşı tarafın kendi sözü üzerinde durduğu müddetçe onlar da kendi teahhütlerine sadık kalmalıdırlar.. Yüce Allah Tevbe suresinin 7. ayetinde bu meseleye değinerek şöyle buyuruyor:Size karşı doğru davrandıkça, siz de onlara karşı doğru davranın.  Ayrıca Kuran-ı Kerim tüm insanlara birbirleri ile iyi davranma hususunda Bakara suresinin 83. ayetinde '' insanlara iyilikle davranın'' diye emrediyor. 

 Kuran-ı kerim'in diğer ayetlerinde de küresel aile fertlerinin haklarının yerine getirilmesi 3 peygamberin kendi dilinde genel bir emir çerçevesinde Kuran-ı kerimin Araf suresinin 85ci, Hud suresinin 85ci ve Şu'ara suresinin 183. ayetlerinde '' insanların eşyasını (gerçek değerinden) düşürüp-eksiltmeyin'' ifadesiyle 3 kez vurgulanmıştır. Bu söz Hz. Şuayb (as)'ın döneminden yaygınlık kazanarak günümüze dek ilâhi şeriatlerde zikredilmiştir. Ancak Şuayb da elde ettiği sonuçları Hz. İbrahim (as)'ın mektebinden toplamıştır.onun için bu temel ifade ilâhi mekteblerin tümüne aittir. Bu mesajı anlamada da onun ekseriyeti kapsama özelliğine dikkat etmek gerekir çünkü bu ayet her din ve etnikten olursa olsun tüm insanların yaşam tarzlarını kapsıyor.  Tartıda eksik satmak, pahalı satmak, eğitim, telif veya araştırmada ihmal etmek,sosyal hizmetler zemininde dikkatli olmamak ve  yargıda kayıtsız kalmak gibi örnekler hepsi halka yönelik haksızlık yapmak anlamına geliyor. örneğin Bir müslüman ile bir mülhid mahkemeye başvurdukları zaman savcının adalete uyarak karar vermesi onun bir görevidir ancak bunun dışında davranırsa bir taraf haksızlığa uğramış olacak. Bu nedenle Kuran-ı kerim Nisâ suresinin 58.ayeti kerimesinde insanların adaletle yargılanmaları gerektiği hususunda şöyle buyuruyor:

ve (Allah) insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor.

Müslümanlar, muvahhidler ve mülhidler küresel ailenin fertleri olarak islam dininde her birisi için özel mesajlar yer almış ve  islam dini kendi davetini tümü için yapmıştır. Şimdi dünya için islam dininin mesajı kimileri tarafından sadece Hz Mehdi (ac)'ın  hükümeti dönemine ait olduğu algısı oluşabilir.Gerçi bu sözün doğruluğunda hiç şüphe yoktur ve İmam Zaman tüm dünyayı kendi hükümeti sayesinde yönetecektir. lakin o hazretin gaybeti döneminde islamın küresel aile için hiç bir planı olmadığını düşünmemek gerekir. Acaba  hiç kimsenin bilmediği ve ne zaman gerçekleşeceği  bilinmeyen o hazretin zuhuru dönemine kadar islam dünyayı yönetmekten aciz olabilir mi? veya herkesin müslüman olduğu takdirde İslam dininin dünyayı yönetebilceğini düşünmek mümkün mü? Kesinlikle bu soruların cevabı hayırdır.çünkü yüce islam dini ister müslümn olsun veya mülhid,  zuhur dönemine dek küresel aile için plan ve mesajı vardır.

Image Caption

Değerli dostlar sohbetimizin burasına kadar islam dininin tüm beşeriyet için insan severlik mesajları taşıdığını anladık.İnsan yüce Allah'ın bir mahluku olarak akıl ve irade sahibi olması nedeniyle diğer mahluklara karşı üstünlük kazanmıştır. yaratılışın temelinde tüm insanlar eşittir ve renk, etnik ve cinsiyet özellikleri üzerinde hiç bir farklılık veya üstünlük söz konusu değildir. İnsanın üstünlüğü sadece iman, takva ve eylemde gösterdiği çaba ve faaliyetlerine bağlıdır. Bu nedenle alemlerin yaratanı yüce Allah kendi peygamberlerini insanların hidayeti , yaşam boyunca ve ölümden sonra bilmeleri gereken meseleler için göndermiştir. Buna ilaveten insanın hidayeti için çeşitli kitaplar gönderen yüce Allah bunların en sonuncusu olan Kuran-ı kerim bu kitapların en mükemmeli olarak bilinir ve tüm insanlar için beşeri ve insan severlik mesajlarla doludur. Günümüz dünyasında ilâhi hükümlerin tümü insanoğlunun kullanımına sunulmuştur. Şüphesiz bu karmaşık dünyada müslümanlar tüm hükümleri pratikte uygulamayı başaramazlar. Onun için her müslümanın ilâhi emirleri uygulamak için doğru bir yol seçmesi bir görevdir ve bu hükümleri dünya üzerinde yaymak için diğer insanlarla kavga ve savaşa girmemeli. Bu hedefe ulaşmanın yolu ancak ve ancak Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker 'den geçer ki bu yol aynen Kuran-ı kerimin önerdiği yoldur. Yüce Allah Hac suresinin 41.ayeti kerimesinde şöyle buyruyor:

Onlar ki, kendilerini yeryüzünde yerleştirip iktidar sahibi kılarsak namazı kılarlar, zekatı verirler, ma'rufu (iyiliği) emrederler, münkerden (kötülükten) sakındırırlar. Bütün işlerin sonu (neticesi ve karşılığı) Allah'a aittir. 

İslam dini küresel ailenin tüm fertlerine saygı ile davrandığının yanısıra bu ailenin islami olması hedefiyle kendi yarenlerini hakkı yerine getirmek ve bu aileyi hakka doğru çağırmakla mükellef kılmıştır.