Güneşten hüzmeler - 64
Adalet, dinlerin sosyal yapılanması ve insanların din çerçevesinde hareketinin amacı olmuştur, öyle ki adalete yönelik bu ciddi çaba hiç bir beşeri düşüncede yoktur.
Adalet, İslamî düşüncede işlerde eşitliği ve dengeyi herkes hak ettiği paya kavuşacağı şekilde inşa etme ve her şeyi bu açıdan şayeste olduğu konuma yerleştirme anlamına gelir. Adaletin karşı noktası, zulümdür. Yani insana hak ettiği şeyin verilmemesi ve elinden alınmasıdır. Adalet ayrıca ayrımcılığın karşı noktasıdır, şöyle ki iki insan eşit şartlarda olduğu halde birine bir muhibet verilir ama ötekiden esirgenir.
Gerçekte adalet beşeriyetin fıtri ve temel ihtiyaçlarından biri sayılır.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei adaleti hakla iç içe olan geniş bir kavram olarak tanımlıyor. Ayetullah Hamanei bu önemli meseleyi şöyle açıklıyor:
Adalet, görecede basit bir kavram gibidir ve herkes bu kavramı dillendirir ve sürekli tekrarlar. Ancak pratikte adalete kavuşmak oldukça zor bir süreçtir. İmam Ali –s– hak konusunda buyurduğu gibi: hak çemberi vasıfta ve sözde en geniş ama pratikte en dar çemberdir. Adalet konusunda da aynı şey söz konusudur. Zira adalet ve hak asla birbirinden ayrı değildir. Bir anlamda hak, adaletin ta kendisi ve adalet de haktır. Bunu anlatmak kolaydır, ancak pratikte adalete kavuşmak zordur, hatta bazen adaleti tanımak ve mısdaklarını tespit etmek de çok zor bir iştir.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei adaleti şöyle tanımlıyor: mesafeleri azaltmak, eşit fırsatlar sunmak, dürüstü olanı teşvik etmek ve milli servete el uzatanları engellemek, adaleti hakimiyet yapısında yaygınlaştırmak, atamalarda ve azletmelerde, yargılarda, görüş beyan etmekte, ülkenin en ücra köşelerini ve yoksul bölgelerini ülkenin merkezi gibi gözetlemek, ülkenin milli kaynaklarını herkese ulaştırmak, herkesi bu kaynakların sahibi ve maliki bilmek, adaletin olmazsa olmazları ve herkesin üzerinde mutabık olduğu durumlarıdır ve yerine getirilmelidir.
Sosyal adalet, beşeri yaşamın çok önemli ve çok değerli konularından biridir ve bir toplumda bu inşa edenlerin insani erdeminin işareti sayılır.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’ye göre sosyal adalet üç temel ilkeye dayanır ve sosyal nizamın mimarları ve tasarımcıları bunları mutlaka gözetlemeleri gerekir. Birinci ilke, adil yasalar çıkarmaktır ve İslam dinine inananlara göre adil yasalar, ancak İslam yasalarıdır. Zira İslam dini yasalarını ilahi vahiyden almıştır ve alemin tüm sırlarını bilen bilge Allah İslamî toplumun yasalarını dünyanın doğası ve fıtrat kanunlarına göre belirlemiştir. İlahi yasalar uygulandığı takdirde adalet gerçek manada topluma hakim olur.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’ye göre sosyal adaletin ikinci ilkesi, ilahi yasaları uygulayacak güçtür. Eğer adil yasalar var olur da, bu yasaları uygulayacak güç olmazsa, o zaman sosyal adalet de olmaz. Nitekim en iyi yasalar şayeste uygulayıcıları olmadığı takdirde hiç bir faydası olmaz. Nitekim asırlar boyunca İslam yasaları müslümanların kurduğu ve içinde yaşadığı toplumlarda uygulanmadı. İşte bu yüzden İslam açısından yasaları uygulayan kimse, yani yürütme erkenin başına geçen kimse adil ve takvalı bir insan olmalı ve yasaların uygulanmasını büyük bir titizlikle gözetlemelidir.
Ancak sosyal adaletle ilgili çok önemli nokta üçüncü ilkesidir ki bu da halktır. Eğer toplumda adaleti gerçek manada uygulayacak olursak, halk sosyal arenaya tam katılımı olmalıdır. Halk kendi haklarını tanıması ve bu hakların karşılanması olan adaletin uygulanmasını talep etmesi gerekir. Bu yüzden İslam dini halkın bilinç ve şuuruna vurgu yapar. İslam dini uygulayanın adil olması gerektiğini söylemekle yetinmez ve ister halk anlasın, ister anlamasın, ister talep etsin ister etmesin, haklarında adaletin haklarında uygulanmasını ister. İslam dini halkın kendi haklarının bilincinde olması gerektiğini beyan eder. Eğer halk kendi haklarının bilincine varacak olursa ve o hakları talep ederse, o zaman adalet uygulanma açısından kesin bir güvenceye kavuşmuş olur.
İslam dininde yoksullukla mücadele, sınıfların arasındaki uçurumu kapatma ve insanların imkanlardan yararlanmada eşit olması ve fırsatları eşit bir şekilde kullanması, sosyal adaletin temel bileşenleridir. Bu yüzden İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei yoksulluğu gidermek ve toplumun zayıf kesimlerinin sorunlarını çözümlemek, İslamî yönetimin önemli görevlerinden biri olduğunun altını çizerek şöyle diyor:
Bize göre adalet, sınıfların arasındaki mesafeyi azaltmaktır; coğrafi mesafeleri azaltmaktır. Yani ülkenin uzak bir köşesinde bir bölgede insanların mahrumiyet ve yoksulluk içinde yaşaması, fakat merkeze yakın olan yerler refah içinde olması asla kabul edilemez. Bu adalet olamaz. Bu yüzden hem sınıfların arasındaki mesafe ve hem coğrafi mesafeler ortadan kaldırılmalı ve imkanları ve fırsatları kullanmakta eşitliği sağlamalıyız.
Ayetullah Hamanei bu konuda yetkililere hitaben de şöyle diyor:
Planlamalarınızda ülkede yoksulluğu ve mahrumiyeti giderme meselesine birinci derecede öncelik verin, zira adaletin temel ilkelerinden biri budur.
Her milletin ve her inancın varlık hakikati, insan hakikati ve erdemi ve nihai hedefi hakkında bir bakış açısı vardır ve buna göre de her biri adaletten farklı bir yorum sunmuştur. Batı’nın çağdaş düşüncesinde ve özellikle liberalizm ve sermayenin serbest piyasasına inananların arasında galip görüş, değerleri ve sosyal faziletleri sıralarken kalkınma ve büyümenin sosyal adaletten önce gelmesi ve serbest ekonominin gelişmesi sonuçta zayıf kesimlerin lehine olması yönündedir.
Ancak İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei bu telakkinin İslamî düşünceye aykırı olduğunu savunarak şöyle diyor:
Biz günümüzde dünyada yaygın olan ve bir çok taraftarı da bulunan ve amacı sırf üretimi ve serveti arttırmak olan ve adaleti gözardı eden bazı politikalara göre hareket etmeyiz. Bu politikalar bizim mantığımız değildir, olamaz da. Bizim nizamımızın getirdiği yenilik, adaleti sosyal kalkınma ve büyüme ile yan yana elde etmektir. Bazıları bizim de bir dönemi kalkınmaya ve büyümeye ayırmamız gerektiğini ve ancak ideal noktaya varıldığında sosyal adaleti düşünmemiz gerektiğini düşünüyor. Ancak bu düşünce, İslamî düşünce değildir. Biz refah, imar ve kalkınma gibi çeşitli işleri eşitlik ve adalet için istiyoruz; toplumda adalet sağlanması için istiyoruz. Herkes toplumun nimetlerinden faydalansın ve kimse mağdur ve mazlum konuma düşmesin, istiyoruz. İnsanlar ancak eşit ve adaletin hakim olduğu şartlarda gelişebilir, daha yüksek mevkilere ulaşabilir ve insani erdemi elde edebilir. Dolaysıyla eşitlik ve adalet insanın nihai erdeme ulaşması için gerekli bir ön hazırlıktır.
Tevhid ruhu ve ahlak ve maneviyata ve kulluk etmeye çağrının İslamî tealimin özü ve temel cevheri olduğu gerçeği insanlara önemli bir noktayı hatırlatır. Bu önemli nokta, İslamî düşünce çerçevesinde sosyal adaletin tek başına İslamî bir toplumun tüm faziletlerini karşılayamadığıdır, zira adalet ancak manevi saiklerle beraber gerçekçi ve hakiki bir şekilde uygulanırsa inşa edilebilir. Üstelik deneyimler de adaletin gerçek ve sadık habercileri, ancak güçlü manevi ve dini destekten yararlanan insanlar olduğunu göstermiştir. Kuşkusuz maneviyat ve Allahtaleplik yeterli tedbir ve akılcılıkla beraber olmazsa, tek başına adaletin gerçekleşmesini güvence altına alamayacağı da kesindir.
Bu yüzden İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei adaletin gerçekleşmesi için toplum genelinde tevhid ve maad ve maneviyata olan inancın yaygınlaştırılması gerektiğini savunur ve bu inanç toplumun tüm kesimleri arasında yaygınlaşmadığı takdirde İslam’ın gözetlediği hakiki sosyal adalet uygulanamaz.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei her bireyin adaletin uygulanması için çaba harcamasını da adalet meselesinde bir başka önemli nokta olduğunu belirterek şöyle diyor: her insanın kendisine adil bakışı günahtan uzak durmasına ve Allah teala karşısında huşu içinde olmasına vesile olur ve bu durum aynı zamanda sosyal adalete de katkı sağlar.
Ayetullah Hamanei ayrıca hükümet yetkililer ve sosyal adaleti uygulayanların da maneviyat ve akılcılıktan yararlanmaları gerektiğini vurguluyor. Zira akılcılık, adaleti gerçekleştirmek isteyen yetkililer sosyal alanların her bir alanında başka milletlerin deneyimlerinden ve ayrıca bu işin gereklerini değerlendiren kanaat önderlerinin görüşlerinden yararlanmalarına yardımcı olur.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei bu konuda şöyle diyor:
Adalet meselesinde hem akılcılık ve hem maneviyat gözetilmelidir. Eğer maneviyat adaletle beraber olmazsa, o zaman adalet içi boş bir slogan olur. Bir çokları adaletten söz eder, fakat içinde maneviyat olmadığından daha çok siyasi ve yüzeysel boyut kazanır. İkinci mesele akılcılıktır. Eğer adalette akılcılık olmazsa, bazen adalet anti adalete dönüşür. Adalette akılcılık ilk şarttır.
Eğer adalet maneviyat ve akılcılıktan soyutlanacak olursa, artık düşündüğünüz adaleti bulamazsınız. Yani adalet temelden yoktur. Akılcılığın sebebine gelince, adalet mısdaklarında akıl ve düşünce kullanılmadığı takdirde insan hataya düşer ve doğrudan sapar. İnsan adaletin var olduğunu düşünür, ama ortada adalet diye bir şey yoktur ve adalet olarak var olan durumları da bazen görmeyebilir. Bu yüzden akılcılık ve ince hesap, adalete kavuşma şartlarından biridir.