Dünden bugüne, İmam Hüseyin’in -s- dostları - 2
Tarihin de şahadet getirdiği üzere, zalimler her zaman masum insanların kanını akıtarak kendi iktidarlarını pekiştirmeye çalışmıştır. Bu durum ise İmam Hüseyin’in –s– kıyamına sebebiyet veren meseledir.
Hz. Yahya’nın –s– nefsani heva ve heveslerine düşkün hükümdarlarla mücadele uğruna başını vermesinden zalim ve fasık hükümdarlarla mücadele uğruna kameri 61 yılında İmam Hüseyin’in –s– başını vermesi ve mızrakların başına geçirilmesine kadar geçen dönemde ve modern cahiliyenin baş kaldırdığı şu sıralarda insanların başının cebbar ve zalim zümrelerce kesilmesi her daim söz konusu olmuş ve her savaşta sayısız insanın Hak cephesi düşmanlarınca başı kesilmiştir.
Tarihin de şahadet getirdiğine göre zalimler her zaman masum insanların kanını akıtarak kendi iktidarlarını pekiştirmeye çalışmıştır. Bu durum ise İmam Hüseyin’in –s– kıyamına sebebiyet veren meseledir.
Yezid ham, akılsız, ayyaş ve Müslümanları yönetme salahiyetinden tamamen yoksun fasık bir gençti. Yezid iktidarın başına geçtikten sonra açıkça fıskı fücur işlemeye başladı ve İslamî ahkamı da çok kolay bir şekilde ayakları altına aldı. Yezid aynı zamanda iktidarını pekiştirmek için de hiç bir cinayetten çekinmiyordu. Bu yüzden Yezid’in iktidar olması, İmam Hüseyin’in –s– kıyamı için zemin hazırladı. İmam Hüseyin –s– bir çok kez Yezid’in mahiyetini ifşa ederek şöyle buyurdu: Yezid’in hakka uymadığını ve batılın önüne geçmediğini görmez misiniz? Bu durumda müminin ölmesi haktır.
Günümüzde de despot ve sultacı rejimler kendi iktidarlarını pekiştirmek ve İslam’ı tahrif etmek için zulüm ve haksızlığı had safhaya ulaştırmış bulunuyor ve türlü sapkın örgütleri kurarak hak ve adaleti çiğnemeye çalışıyor. Tekfirci IŞİD terör örgütünün İslam ülkelerinde barbarca uygulamaları bu iddianın en somut örneğidir. IŞİD katilleri hayvani barbarlıkları ile masum insanların kellesini vuruyor ve sapkın düşüncelerini İslam adına mal etmeye ve bu semavi dini saptırmaya ve tahrif etmeye çalışıyor.
Bugün dünya, bidatler, yanlış ve sapkın düşüncelerin içinde yanıp tutuşuyor ve türlü türlü sapkın örgütlerin ve tarikatların türemesi ve büyümesi ile beraber binlerce masum insan din düşmanlarının eliyle kırılıyor.
Gerçi tekfirci siyonist canilerin cinayetleri ve bölgede masum insanları katliam etmeleri yürekleri yakıyor, ama öbür yandan da kameri 61 yılında yaşanan Aşura kıyamındaki hamaseti, fedakarlıkları ve yiğitliği yeniden canlandıran ve gönüllerde umut ışığını yakan ve dünyanın sonunda güzelliklere ve barışa kavuşacağı umudunu yükselten mümin ve cesur insanlar büyük hamasetlere imza atıyor.
Şimdi de aynı imamın öğretilerinden etkilenen arslan yürekli insanlar kutsal mekanları savunma adına ehli beyt –s– fertlerinin kutsal türbelerini gönüllü olarak savunmaya gidiyor ve böylece bir kez daha İmam Hüseyin’in –s– fedakar arkadaşlarının anılarını canlandırıyor. Bu insanlar bu fedakarlıkları ile aslında Aşura kıyamının sadece bir günde yaşanan bir hadise olmadığını, İmam Hüseyin’in –s– başlattığı kıyamın zulüm, adaletsizlik, cahillik ve hurafeye karşı başlatılan bir kıyam olduğunu ve ebedi mesajı da sonsuza dek kuşaktan kuşağa aktarılacağını ve her geçen gün izleyici sayısı daha da artacağını ortaya koymaktadır.
İlahi kıyamlar tarihine bakıldığında, hiç bir ilahi kıyamın vefakar ve canını feda eden arkadaşlar olmadan şekillenmediği gözlenir. Gerçi enbiya ve peygamberler Allah teala tarafından destek ve yardım görüyordu, ama yine de mümin arkadaşlarının üzerinde özel hesap açtıkları anlaşılıyor.
Yüce Allah Kur'an'ı Kerim’in Al-i İmran suresinde şöyle buyurmakta:
Nice peygamberler vardı ki, beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.
Yine Allah teala bu müminleri, basiretle ve aydın gönülle arenaya ayak basanları şöyle takdir ediyor: Müminler ancak Allah'a ve Resûlüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.
İmam Hüseyin –s– arkadaşları ve Kerbela şehitleri yüce Allah’a karşı böyle bir aşkı besliyordu ve bu aşk ve sevgi onları Allah yolunda feda olma noktasına kadar götürdü. Bu yüzden Kur'an'ı Kerim ayetlerinde ve rivayetlerde din, Allah’a yönelik aşk şeklinde tefsir edilir ve iman da Allah tealaya aşk ve sevgi şeklinde yorumlanır.
Bu konuda İmam Cafer Sadık’ın –s– şöyle buyurduğu rivayet edilir:
Bir insanın imanı ancak Allah teala onun nezdinde canından, anne ve babasından, evlatlarından, ailesinden, malından ve tüm insanlardan daha aziz olduğu takdirde tamamlanmış olur.
Bu özellik İmam Hüseyin’in –s– arkadaşları arasında doruk noktasındaydı. Veheb bin Abdullah bin Emir Kelbi bu insanlardan biriydi. Veheb, annesi ile beraber İmam Hüseyin’in –s– eliyle Müslüman olan Hristiyan bir gençti. Veheb yeni evlendiği bir sırada eşi ve annesi ile birlikte İslam dinini ve Hüseyin bin Ali’yi –s– savunmak üzere Kerbela yolunu tutmuştu. Veheb eşsiz bir şecaat örneği sergileyerek savaş meydanına çıktı ve büyük bir fedakarlıkla savaştı, ardından annesinin yanına geri döndü ve sordu: acaba benden razı oldun mu? Annesi ise şöyle dedi: Hüseyin uğruna canını feda etmeden razı olmam. Bu sözlerin üzerine Veheb yeniden savaş meydanına döndü ve düşman ordusundan 19 süvari ve 20 piyadeyi helak etti. Düşman veheb’in her iki elini kesti. O sırada eşi Haniye kocasının yanına geldi ve şöyle dedi: annem ve babam sana feda olsun, pak insanların saflarında düşmanla savaş. İmam Hüseyin –s– Veheb’i çadırlara geri getirdi. Vebeb savaşmaya devam etti, ta ki düşman onu esir aldı ve Ömer Saad’ın yanına getirdi. Ömer Saad onun yiğitliğine hayran olmuştu ve şöyle dedi: senin ne sert ve amansız cesaretin varmış. ardından Veheb’in kellesinin kesilmesini emritti ve kesilen başı İmam Hüseyin –s– ordusuna doğru attırdı. Veheb’in annesi evladının başını kucağına aldı, yüzündeki kanı sildi ve şöyle dedi: Hamd olsun Rabbime ki senin şehadetinle benim yüzümü akladı. Veheb’in annesi ardından oğlunun kesilen başını düşmana doğru attı ve şöyle dedi: Allah yolunda verdiğim malı geri almam.
Bugün yine 25 yaşındaki bir genç ehli beyt fertlerinin kutsal türbelerini savunmak üzere hakikat mezbahına adım attı ve düşman tarafından esir alındı. Düşman bu yiğidin esaretini görüntüleyerek inkılapçı Müslüman gençlerin moralini bozmaya çalıştı, ancak bu yiğit genç yaralı olduğu halde düşman karşısında dimdik durdu. Bugün bu gencin esaret görüntülerini gören insanlar Aşura günü yaşanan o sahneleri hatırlıyor ve gönüllerin ancak Allah’ı anarak huzura kavuştuğunu belirtiyor.
Evet, bu görüntülerde elinde hançeri ile duran acımasız cellat, Yezid’in acımasız adamlarını hatırlatıyor. Sanki bu görüntüler zamandan soyutlanmış bir parçadır, 1400 yıl önce verilen mesajın yeni görüntüsü gibidir. Kim bu mesajı ve bu görüntülerde yer alan eli bağlı kahramanı tanımak istiyorsa, Kerbela hamasetini bir kez daha gözden geçirmesi gerekir; kesilen bir başın ve Allah yolunda ihlaslı aşkın macerasını okuması gerekir; 1400 yıl önce başlayan ve asla son bulmayan ve ölmeyen bir aşkın hikayesini okuması gerekir.
Şehit Muhsin Hoceci’nin kesik başının görüntüleri sanal ortamda yayımlandığında eşinden o görüntüleri görüp görmediği soruldu. Eşi şöyle karşılık verdi: evet, ben de eşimin başsız bedenini gördüm. Bir çokları bu görüntülere bakma demişti, ama ben onlara böyle dememelerini söyledim. Nitekim Hz. Zeyneb –s– de Kerbela’da güzellikten başka bir şey görmemiş ve şöyle buyurmuştu: ben güzellikten başka bir şey görmedim. Ben de bu yolda ve bu görüntülerde güzellikten başka hiç bir şey görmüyorum. Eşimin ehli beyt sevgisi o kadar fazlaydı ki her birinden bir işaret alarak sonunda şehit oldu. Düşman İmam Ali –s– için hançer çekti, benim eşime de çekti. Düşman kocamın başını İmam Hüseyin –s– gibi kesti. Eşim Muhsin, Ali Ekber gibi gençti. Eşim Hz. Zeyneb –s– gibi esaret çekti ve İmam Hüseyin –s– gibi başı kesildi.
Bugün bu görüntüleri görmeyen ve şehit Muhsin Hoceci’nin başına gelen macerayı duymayan kalmadı. Şehit Muhsin Hoceci hş. 1370 yılında İsfahan kentinde dünyaya geldi ve 1396 yılında da Suriye’de şehit düştü. Şimdi herkes bu mümin gencin yiğitliğini ve kahramanlığını konuşuyor. Bu gencin tek arzusu Allah yolunda şehit olmaktı ve bu arzusuna kavuştu. Muhsin başını verdi ve göklere doğru kanatlandı ve böylece bir dünyayı karşısında saygı göstermeye zorladı.