Ağustos 25, 2020 16:20 Europe/Istanbul

Bugünkü sohbetimizde basireti geliştirmenin Aşura kıyamının ebedileşmesinde etkisini gözden geçirmek istiyoruz.

Bilindiği üzere sohbetimizin konusu, Aşura kıyamının ebedileşme sırlarıdır. Geçen iki bölümde Aşura kıyamının kalıcı olması ve ebedileşmesi konusunda iki temel etkenden söz ettik. Bunlardan biri öz Muhammedi İslam’ı korumak ve diğeri Allah ekseninde hareket etmekti. Bu etkenleri irdelerken şehitlerin efendisi Hüseyin bin Ali’nin -s- tutumu, siyeri, davranışları ve sözlerine istinat ettik ve o hazretin yüzde yüz ilahi saiklerle ilahi İslam dinini korumak üzere kıyam ettiğini ispat ettik. Nitekim bu iki önemli etken Hüseyni kıyamın ebedileşmesinde etkili oldu ve üzerinden asırlar geçmesine rağmen beşeri toplumlara ilham kaynağı olmaya devam eden yüce ve kutsal değerleri ortaya koydu. Bu değerler Allah tealaya inanan insanların fıtratında yer alan ve coğrafi sınır tanımayan değerlerdir.

Düşman ordusu tüm arkadaşlarının şehit düşmesinden sonra tamamen savunmasız kalan kadınlara ve çocuklara saldırma niyetinde olduğunu fark eden İmam Hüseyin -s- mukaddes vücudundan kan damları yere düşerken şöyle haykırdı:

Ey Ebu Sufyan’ı izleyenler, eğer dininiz yoksa ve ahiret alemine döneceğinize inanmıyorsanız, en azından dünyevi hayatınızda hür insanlar olun.

Bu kalıcı mesaj açıkça her insan ve her toplum tüm siyasi, etnik ve kültürel sınırlardan bağımsız olarak yüce insani ve ahlaki değerlere bağlı kalabileceğini gösteriyor. Bu seçkin ilkeler ve değerler beşeri camiada tüm barbarlıklara, cinayetlere, savaşlara, huzursuzluklara ve krizlere son verebilir.

İmam Ali -s- de benzer bir beyanda şöyle buyuruyor:

Eğer cennetten umudumuzu kesmişsek, eğer cehennemden korkmuyorsak ve eğer ortada bir ceza veya mükafat yoksa, yine de ahlaki ve insani kerametleri kazanmak için çaba harcamalıyız; zira başarıya ulaşmanın yolu ahlaki faziletlere ve değerlere sahip olmaktır.

İslam Peygamberi -s- de hiç bir sınır belirlemeksizin biset felsefesini aynı şekilde gündeme getirdi ve bundan 14 asır önce şöyle buyurdu: Ben sadece ahlaki kerametleri tamamlamak üzere yüce Allah tarafından risaletle görevlendirildim.

Dolayısıyla Aşura kıyamını kalıcı yapan sırlardan biri de Hüseyni kıyamın ilham veren mesajları sadece belli bir gruba, ırka veya milliyete özel olmaması ve muhatapları tüm hür düşünen ve İmam Hüseyin’in -s- yarattığı yüce değerlerle eşgüdümlü hareket eden hür insanlar ve sağlam ve pak fıtratı olan tüm toplumlar olmasıdır. Bu birlikteliği ve eşgüdümlü hareket etmeyi Hüseyni Erbain yürüyüşlerinde görmek mümkün; zira her yıl dünyanın dört bir yanından çeşitli dinlere, mezheplere, ırklara ve etnik gruplara mensup milyonlarca insan bu yürüyüşe katılıyor ve dünya halkını hayrete boğarken, İslam düşmanlarının da gözünü çatlatıyor.

Hüseyni hamaseti ebedileştiren sırlardan biri de basireti arttırmak gibi çok önemli ve kader belirleyici bir konudur. Tarih boyunca gerçekleşen ve kayda alınan birçok hareket veya kıyamda basiret meselesi pek önemli bir rol ifa etmemiş, hatta bazılarında Almanya veya Rusya’da olduğu gibi ırkçılık duyguları tahrik edilerek ve bazıları da Türk veya Arap milliyetçiliği körüklenerek ve diğer bazıları da beyaz, siyah, kızıl veya sarı ırkların temelinde ileri sürülen bağnazlıkların temelinde ve bazıları da milliyetçilik duyguları ile gerçekleşmiştir. Bu hareketlerin sonucunda maddiyatçı ve Marksist ideolojileri benimseyen komünizm ve sosyalizm gibi akımlar ortaya çıkmış, fakat mantıklı ve kalıcı temelleri olmadığından zamanla yok olup gitmiştir. Ancak Hüseyni kıyam ilahi ve insani ilkelere ve mantık, akıl, ilim, bilinç ve basiret gibi temellere dayandığından kalıcı olmuş ve dünya genelinde tüm zamanlarda ilham kaynağı olmaya devam etmiştir.

Bir başka ifade ile, tüm semavi peygamberler ve liderler yaşadıkları çağda insanları akılcı istidlalleri ile ilahi hedeflerine ve ülkülerine davet etmiş ve hiç bir koşul altında görüşlerini yaşadıkları topluma dayatmaya çalışmamıştır. Zira bu ilahi insanlar dayatılan inancın ömrü pek uzun olmayacağının bilincindeydi. İmam Hüseyin -s- de aynı kalıcı yolu ve yöntemi izledi. O hazret yüce Allah’a duasında şöyle arz etti:

Ey yüce Rabbim, benim kıyamımı basiret temelinde ve yolumu da hidayet yolunda belirle ki hedeflerim ve ülkülerim gerçekleşsin ve başkalarını da benim aydınlatmamın aracılığı ile hedefine ulaştır ve beni de kendi isteğin olan ve onun için yarattığı hedefe doğru ulaşmakta muvaffak eyle.

Dolayısıyla İmam Hüseyin’in -s- Aşura kıyamında yolu ve yöntemi basireti arttırmaktı. O hazret kıyamını başlattığı andan itibaren İslam Peygamberi’nin -s- ashabı ve uzak yakın akrabaları ve halk kitleleri ve hatta Emevilerin uşakları ile görüşmelerinde sürekli onları aydınlatıyor ve ister hak cephesinde olsun ister batıl cephesinde, herkesi bilinçlendirmeye ve bilinçli seçim yapmalarını sağlamaya ve körü körüne karar vermelerine mani olmaya çalışıyordu. Bu tür kader belirleyici ve nur ve karanlık, hakla batıl ve hidayet ve dalalet yollarının ayrıldığı anlarda ancak basiretli insanlar derin düşünerek yollarını bilinçli bir şekilde seçer.

İmam Ali -s- basir insanları şöyle tanımlıyor:

Basiretli insan sözleri ve mesajları duyan ve ardından derin düşünen ve duyduklarını değerlendiren ve daha sonra olaylardan ve hadiselerden ibret alan kimsedir. Böyle bir insan sonuçta aydın ve güdümlü yollara adım atar ve böylece uçurumlara düşmekten korunur.

Tarihin de şahitlik ettiği üzere, İmam Hüseyin’in -s- tüm vefakar arkadaşları basiretli ve bilinçli insanların sahip olduğu bu seçkin özelliklere sahip olan insanlardı.

İmam Hüseyin -s- ne zaman düşman saldırmaya ve onların kanını akıtmaya karar verdiğini hissedince Aşura gününe bağlanan gecede seyrek sayıda arkadaşlarını toplayarak onlara şöyle buyurdu.

Hepiniz özgürsünüz ve ben bana biatinizi üzerinizden kaldırdım ve hepinize gece karanlığından yararlanarak ailelerinizle birlikte evinize yurdunuza dönmenize ve canınızı kurtarmaya müsaade ediyorum. Zira bunlar sadece benim peşimdeler ve eğer beni ele geçirirlerse, artık sizlerle işleri olmaz. Rabbim hepinize hayır amellerin mükafatını inayet buyursun.

Aslında İmam Hüseyin -s- bu sözleri ile hem arkadaşlarına seçim hakkı tanımak ve hem basiretlerini ve bilinçlerini geliştirmek istiyordu. Nitekim İmam’ın vefakar arkadaşları bu sözlerin ardından bir bir ayağa kalkarak o hazreti yalnız bırakmayacaklarını ilan etti.

İmam Hüseyin’in -s- arkadaşlarından Saad bin Abdullah ayağa kalkarak şöyle arz etti: Allah’a and olsun eğer yetmiş kez öldürüleceğimi ve bedenim yakılarak külümden yeniden dirileceğimi bilsem yine de sana yardım etmekten vazgeçmem.

İmam’ın -s- diğer arkadaşı Zahir bin Kayn da şöyle arz etti: Ey Resulullah’ın -s- oğlu, Allah’a and olsun sana destek uğruna bin kez ölmek, tekrar dirilmek ve yeniden ölmek istiyorum.

O kritik anlarda İmam Hüseyin’in -s- bir başka arkadaşı Muhammed bin Beşir Hazral’ın oğlunun esaret haberi geldi. İmam ona şöyle dedi: Sen özgürsün. Git ve oğlunun serbest bırakılması için çalış. Ancak Muhammed bin Beşir Hazral şöyle karşılık verdi: Allah’a and olsun ben asla sana yardım etmekten el çekmem. Eğer çölün yırtıcı hayvanları beni param parça eder ve kendilerine yem yapsa bile yine senden el çekmem.

Parlak yaşamının son anına kadar Hüseyin bin Ali’ye -s- bağlı kalmaktan el çekmeyen en seçkin örneklerden biri de Hz. Ebulfazl’dı. İmam Cafer Sadık -s- Hz. Ebulfazl Abbas hakkında şöyle buyuruyor:

Bizim amcamız Abbas bin Ali derin basireti ve imanı olan biriydi. Abbas Ebi Abdullah’ın yanında var gücüyle cihat ve mücadele etti ve bu ilahi sınavı başı dik geride bıraktı ve sonunda da şehit düştü.

İmam Cafer Sadık -s- Hz. Abbas’ın derin düşünceli ve basiretli biri olduğunu beyan etmek için şöyle devam ediyor: Senin hiç bir müsamahakarlık göstermediğine ve gönül aydınlığın ve basiretinle peygamberleri izleyerek amel ettiğine şahitlik ediyorum.

Hz. Ebulfazl Abbas’ın bilinç ve basiretinin en parlak cilvesi Aşura’ya bağlanan günün akşam saatlerinde yaşandı. O saatlerde ve düşmanın hareketliliği başladığı sırada Hz. Ebulfazl Abbas ile akraba bağları olan Şimr bin Zilcoşen karanlıktan yararlanarak İmam Hüseyin -s- kampına yaklaştı ve Hz. Abbas’a kufe valisinden bir aman mektubu verdi ve İmam Hüseyin’e -s- yardım etmekten el çektiği takdirde canı bağışlanacağını söyledi.

Üç kardeşi ile birlikte çadırın dışına çıkan Hz. Abbas öfkeli bir haykırışla şöyle karşılık verdi: İlahi lanet ve öfke senin ve aman mektubunun üzerine olsun; elin kırılsın. Acaba sen bizden Allah yolunda cihat eden en şerefli mücahit yani Fatıma’nın oğlu Hüseyin’i yalnız bırakıp alçaklara itaat etmemizi mi istersin?

Evet, eğer mesele bilinç ve basiret olursa insan daha azimli ve daha kararlı olur ve hiç bir zaman ve hiç bir kriz durumunda kuşkuya kapılmaz ve son nefesi ve kanının son damlasına kadar Hüseyin -s- ve vefakar arkadaşları gibi canı pahasına kutsal ve mantıklı hedeflerini savunmaktan el çekmez ve sonuçta ebedileşir.