Mart 20, 2016 13:23 Europe/Istanbul

Geçen bölümlerde bu dünyanın ahiret adı ile anılan sonsuz bir dünyaya doğru yolculuğun başlangıcı olduğunu anlattık.

İnsan ahirette başka türlü bir yaşama başlıyor ve dünyanın fani ve geçici yaşamının aksine ahiret yaşamı son bulmuyor ve ebediyete dek sürüyor.

Fakat akla gelen soru, insanı ahiretteki yaşam tarzının bu dünyadaki yaşam tarzına benzeyip benzemediği sorusudur. Yine eğer ahiret yaşamı dünyadaki yaşamdan farklı ise bu farklılıklar nelerdir? Bu yüzden bugünkü sohbetimizi dünyevi ve uhrevi yaşam arasındaki benzerliklere ve farklılıklar ayırdık.

İslamî vğretilere göre dünyevi ve uhrevi yaşam arasında derin bağlar söz konusudur. Ahiret dünyası bu dünyanın mükemmel halidir ve aralarında bir çok ortaklıklar görünmektedir. İki dünya arasındaki farklılıklar da bir mahlukun eksik ve mükemmel oluşu arasındaki farklılıklar kadardır. Yani iki dünyayı henüz çiğ ve yetişmemiş bir meyve ile aynı meyvenin yetişmiş haline benzetebiliriz. Bir başka ifade ile bu dünya kemale erme yolunda sonunda nihai merhalesi olan ahiret dünyasına eriyor.


Dünya yaşamı ile ahiret yaşamı arasındaki ortak yönlere gelince, her iki yaşamın gerçek ve hakiki oludğu söylenebilir. Her iki yaşamda insan kendi varlığının bilincindedir. Dünya ve ahiret yaşamında lezzet ve acı, sevinç ve hüzün, saadet ve şakavet birlikte vardır. Her iki yaşamda insan bedeni ve organları ile yaşar.

Ancak dünya ve ahiret yaşamı arasında köklü farklılıklar da söz konusudur. Örneğin insan bu dünyada gelişme ve büyüme evrelerini yaşar. Yani doğduktan sonra çocukluk, gençlik ve yaşlılık gibi evreleri geride bırakır ve sonunda ölüm anı gelir. Oysa ahiret dünyasında bu evreler söz konusu değildir. İnsan bu dünyada ömürle sınırlıdır. Bu dünyada her insanın belli bir ömrü vardır ve er geç sona erer. Kur'an'ı Kerim bu sınırı bizler için en güzel biçimde çizmiştir. Kehf suresinin 45. Ayetinde yüce Allah şöyle buyurur:

Onlara şunu da misal göster: Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkisi (önce gelişip) birbirine karışmış; arkasından rüzgârın savurduğu çerçöp haline gelmiştir. Allah, her şey üzerinde iktidar sahibidir.

Oysa ahiret dünyası ebedi dünyadır ve Kur'an'ı Kerim bir çok ayetinde bu gerçeğe vurgu yapmıştır.

Dünya yaşamı ile ahiret yaşamı arasındaki bir başka temel farklılık, dünyadaki mutlulukların acılarla beraber olmasıdır. Tüm insanlar her türlü lezzet ve mutluluk ve huzur duygusunun yanında az çok acıları ve kaygıları da vardır. Bu dünyada bir grup insan sürekli mutlu ve diğer bir grup sürekli üzgün yaşaması gibi bir durum söz konusu değildir. Ancak ahiret dünyasında durum farklıdır. Ahiret alemi cennet ve cehennem adı verilen iki farklı bölümden oluşur. Cennette acı, koru, üzüntü diye bir şey yoktur. Cehennemde ise ateş, acı, hasret ve üzüntüden başka bir şey bulunmaz. Gerçekte uhrevi lezzetler ve acılar dünyevi lezzetler ve acılara nazaran kat kat şiddetlidir. Bu kıyasla Kur'an'ı Kerim’de de yapılmış ve uhrevi yaşamın dünyevi yaşama üstünlüğü vurgulanmıştır.

Dünya ile ahiret arasındaki bir başka farklılık, ahiret aleminin kendine özgü şartlara ve özelliklere sahip olmasıdır. Örneğin ahiret dünyasında da zaman ve mekan vardır, ancak bu zaman ve mekan kavramları dünyadaki zaman ve mekan kavramından farklıdır. Ahiret aleminde madde de ağırlık ve hacim gibi özelliklere sahiptir, fakat bu özelliklerin etkisi dünyadaki benzer kavramlardan farklıdır.

İnsanın maddi cismi hakkında da insan ruhu ölümden sonra çok narin bir bedene yerleştiği, bu bedenin maddi bedene benzemediği söylenir. Bu narin beden bir nevi insanın bu dünyadaki amellerinin sonucudur. Gerçekte insanların tüm amellerinin iki yüzü vardır. Bunlardan biri dünyevi yüzüdür, yani şu anda gördüklerimizdir ve dünyevi olduğu için de fanidir ve son bulur. Örneğin konuşmanın belli bir zamanı ve süresi vardır ve bir anda başlar ve bir başka anda sona erer. Ancak aynı amelin bir başka yüzü vardır ki bu da uhrevi yüzüdür ve amelin iç yüzü ile ilgilidir ve fani ve geçici değildir ve ebedi sayılır. Şimdi eğer bir insan bir başkası hakkında gıybet ederse, bunun dünyevi yüzü, biri hakkında şevkle konuşması ve gıybet etmesidir, fakat uhrevi yüzü, cehennemdeki köpeklerin yemi olmasıdır. İmam Seccad –s– şöyle buyurur: gıybetten sakının, çünkü cehennem köpeklerinin yemidir.

Dünya yaşamı ve nimetleri gerçi insanlar için ideal sayılır, ama sonuçta sıkıcıdır. Bu dünyada monotonluk insanın canını sıkmaya başlar ve sanki insan birini kaybetmiş gibi sürekli onu arıyor gibi olur ve bir süre sonra onu bulunca sevinir, fakat bir süre sonra o da aradığı şey olmadığını hissetmeye başlar ve böylece yeniden bir nevi bıkkınlık hissine kapılır ve yeniden aramaya başlar. Böylece insan bu dünyada sürekli sahip olmadığı bir şeyi arar. Fakat ahiret aleminde cennete giren insanlar artık şaşkın değildir ve aradıklarını, yani Allah teala civarında ebedi hayatı bulmuştur ve bu yüzden hiç bir zaman bıkmaz, sıkılmaz

Kur'an'ı Kerim Kehf suresinin 108. Ayetinde aynı noktaya işaret ederek şöyle buyurmakta: Orada ebedî kalacaklardır. Oradan hiç ayrılmak istemezler.

Dolasıyla cennet ehli olanlar ebediyen bu mekanda kalmalarına rağmen asla buradan doymaz ve sıkılmaz. Yani burada artık fani dünyanın aksine insanlar değişiklik peşinde değildir, çünkü burada arzu ettikleri her şeyi bulabilirler.

Dünya ile ahiret arasındaki önemli bir farklılık da şu ki dünya yaşamı ahiret için hazırlık aşaması ve ebedi saadete kavuşma aracıdır. Ancak ahiret yaşamı nihai yaşam ve hedeftir. Bu dünyada insan çalışmalı ve tohum serpmeli ve zemini hazırlamalı. Ahirette ise insan etkiği tohumun ürününü toplamı. Ahirette artık tohum serpmeye ve sevap kazanmaya ye yoktur. Dünya çalışma ve amel yeri ve ahiret sonuç alma ve hesap verme yeridir. Fani dünyada insan kendi kaderini değiştirme imkanına sahiptir, oysa ahirette yol belli olmuştur ve artık değiştirilemez. Dolasıyla insanın uhrevi yaşamında saadet veya şakaveti bu dünyadaki davranışına bağlıdır.

Dünya ile ahiret arasındaki ilişki, bu dünyadaki olguların arasındaki ilişkiye benzemez. Örneğin bu dünyada kim daha güçlü daha güzel veya daha zengin olursa, illa ki ahirette de cennete gidecektir diye bir kural yoktur, yoksa firavunlar ve müstekbirlerin uhrevi saadeti daha fazla olması gerekirdi. Oysa bu dünyada yoksul olup ilahi yükümlülüklerini yerine getiren insanlar ahirette daha sağlıklı daha güzel ve daha güçlü olup cennetin ebedi nimetlerinden yararlanabilir.

Bazı insanlar ise dünya ile ahiret nimetleri arasında ters orantı söz konusu olduğunu düşünür. Yani ahirette ancak dünyadaki nimetlerden yararlanamayanların saadete ereceğini ve bilakis dünyada bol nimetten yararlananların da uhrevi saadetten mahrum kalacağını düşünür. Oysa bu böyle değildir.

Fecr suresinin 15. Ve 16. Ayetlerinde şöyle okumaktayız:

İnsan var ya, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nimet verdiğinde "Rabbim bana ikram etti" der. Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise "Rabbim beni önemsemedi" der.

Sözü Al-i İmran suresinin 30. Ayeti ile noktalamak istiyoruz. Ayet insanın bu dünyadaki ameli ile uhrevi yaşamı arasındaki ilişkiyi şöyle beyan ediyor:

Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah kullarına çok şefkatlidir.015