Hollywood’da Siyahiler - 14
Değerli dostlar, bugünkü sohbetimizde Solomon Northup’ın yaşamını konu alan 12 yıllık esaret adlı filmi ele almak istiyoruz.
12 yıllık esaret adlı filmi Steve Mc Queen yönetti ve 2012 yılında Hollywood ekranlarında seyircileri ile buluştu. Filmin senaryosu ise Solomon Northup’ın aynı adı taşıyan kitabından esinlenerek yazıldı. Filmin süresi 134 dakika. Bu film 187 milyon dolar sattı. Filmin ana teması, Solomon Northup’ın hayatıdır.
1841 yılında Solomon Northup özgür bir siyahiydi ve eşi ve çocukları ile birlikte Newyork’un Saratogay bölgesinde yaşıyordu. Solomon viyola çalarak geçimini sağlıyordu. Bir gece Solomon iki beyaz tarafından ve bir konser turu vaadi ile kandırılır ve iki beyazla birlikte Washington’a gider. İki şer beyaz Solomon’u sarhoş ederek bayılttıktan sonra köle olarak satar. Northup kendine geldiğinde elini kolunu zincirde bulur. Solomon serbest bırakılmasını ve ailesinin yanına geri dönmek istediğini söyler, fakat beyazlar onun özgürlüğünü elinden alır ve bir köleye dönüştürür.
Soloman Northup Amerika’nın güneyinde New Orlean eyaletinde bir pamuk tarlasına götürülür. Northup New Orlean eyaletinde ilkin William Ford adında bir beyaz tarafından satın alınır ve daha sonra borcunun bir bölümü olarak Edwin Epps’e verilir. Northup hayatının tam 12 yılını güneyli bir köle olarak çok zor şartlar altında ve bir çok zorluğa katlanarak geçirir. Northup sonunda 1853 yılında köleliğe karşı olan Samuel Bass adında kanadalı bir işadamının yardımıyla esaretten kurtulur ve zaten baştan da sahip olduğu özgürlüğüne kavuşur.
12 yıl esaret adlı eserin en önemli özelliklerinden biri siyahilerle beyazların çeşitli karakterlerini gösterirken insaflı davranmasıdır ve bu insaf özellikle Northup’la beyaz patronlarının karşı karşıya gelmelerinde göze çarpar. Bu filmde bir yandan kölelik düzeni ve ırkçılığın zulümleri gösterilirken, öbür yandan da kölelik düzeni insaflı bir şekilde eleştiriliyor. Filmin tekrarlı teması ise siyahilerin kölelik düzeninin kurbanı ve onlara şiddet uygulayan ve yaşam fırsatını ellerinden alanların beyazlar olduğudur. Ancak film tüm beyazları kötü göstermiyor ve şiddet uygulayan ve radikal davranışları olan olumsuz beyaz karakterlerin yanında dengeli ve olumlu beyaz karakterler de gösteriliyor. Örneğin Edwin Epps gibi sadist ve hayvan sıfatlı beyaz petronlara karşı insani eğilimleri olan Ford ve Bass gibi beyaz patronlar da yer alıyor. Yine siyahilerin karakterleri konusunda da pamuk çiftliği işçisi veya siyahi çekici kadın karakterlerine yer verilmesine karşın bazı karakterlerde de kalıplaşmış çerçevelerin dışına çıkılıyor, ki bunun en somut örneği Solomon Northup’ın karakteridir. Northup klasik siyahi karakterinin aksine okuma yazma bilen, zeki ve sanatçı bir karakterdir. Northup’ın viyola çalması siyahilerin köleliğini eksen alan filmlerde çalan basit viyola çalgıcılarına benzemiyor ve tam tersine çok yetenekli bir müzisyen olduğu anlatılıyor.
Evet, 12 yıllık esaret adlı filmde biraz önce de belirtildiği üzere, kölelik dönemi ile ilgili eserlerde siyahilere mal edilen çirkin görüntülere pek rastlanmıyor. Bu filmde beyazların zorbalıklarına boyun eğmek zorunda kalan siyahilerin yanında beyazlarla mücadele eden siyahileri de görüyoruz ve bu iki kesimin yanında bağımsız olan ve bağımsız yaşamak isteyen ve beyazlarla uğraşmak istemeyen Solomon karakterini görüyoruz.
Yine ilginçtir ki bu filmin acı ve trajik macerası 1850 ila 1860 yılları arasında yaşanıyor, ancak Hollywood bu macerayı 2012 yılında, hem de Amerika birleşik devletlerinin yürütmesinin başında bir siyahi bulunduğu bir sırada görüntülüyor. Bu eser Amerika’da kölelik tarihinin acı gerçeklerinin bir bölümünü yansıtıyor.
12 yıllık esaret çok iyi sinema eserlerinden biridir ve 2013 yılında Oscar ödül töreninde en iyi film ve en iyi kadın oyuncu ödüllerini kazanmıştır.
1841 yılında Solomon Northup özgür bir siyahiydi ve eşi ve çocukları ile birlikte Newyork’un Saratogay bölgesinde yaşıyordu. Solomon viyola çalarak geçimini sağlıyordu. Bir gece Solomon iki beyaz tarafından ve bir konser turu vaadi ile kandırılır ve iki beyazla birlikte Washington’a gider. İki şer beyaz Solomon’u sarhoş ederek bayılttıktan sonra köle olarak satar. Solomon diğer bazı kölelerle birlikte gece yarısı gemi ile güneye getirilir. Filmin 19. Dakikasında başlayan bir sekansta Solomon ve bir başka köleyi geminin yük bölümünde görüyoruz. Burada kamera onları yakın çekimde (close-up) gösteriyor. Kamera zaman zaman da karakterlerin üzerinde flow ve focus yapıyor, yani kamera birinin görüntüsünü buğulu hale getirirken diğerinin görüntüsünü şeffaf olarak gösteriyor.
Bu sahnede birinci köle Solomon’a şöyle diyor: eğer hayatta kalmak istiyorsan, az konuş ve az çalış. Hiç kimseye gerçekten kim olduğunu söyleme. Hiç kimseye de okuma yazma bildiğini anlatma, tabi ölü bir zenci olmak istemiyorsan.
O sırada birden geminin deposunun kapısı açılıyor. Beyaz bir adam basamaklardan aşağı doğru geliyor ve birinci köle ve Solomon’un yakınında duran kölenin ağzına vurulan kilidi açıyor. Kölenin ağzı kana bulanmıştır. Bu köleye de ikinci köle diyelim.
Beyaz adam ikinci köleye şöyle diyor: şimdi ağzını kapa.
Beyaz adam daha sonra da ağır adımlarla depodan ayrılıyor.
O sırada kamera Solomon ve iki köleyi yakın çekimle gösteriyor.
İkinci köle şöyle diyor: ben mücadele edelim diyorum.
Solomon şöyle diyor: sayımız çok az. Eğer doğru plan yapmışlarsa, eminin iyice silahlanmıştır hepsi.
Birinci köle şöyle diyor: üçümüz bir gruba karşı duramayız. Buradakilerin hepsi köle. Hepsi köle olarak doğmuş ve büyümüş. Kölelerin mücadele gücü yoktur, hiç biri.
İkinci köle şöyle diyor: ben yalnız şunu biliyorum ki öyle bir yere gidiyoruz ki keşke mücadele ederek ölmüştük, diye arzu ederiz.
Birinci köle şöyle diyor: kesin ölüm kurtuluş değil ki! Kurtulmak, kendi işinle uğraşmaktır.
Solomon üzüntü ile şöyle diyor: ben bir kaç gün önce ailemin yanındaydım, kendi evimde, şimdi bana hepsini kaybettiğimi söylüyorsun, hayatta kalabilmek için kimseye gerçekten kim olduğumu söylemememi söylüyorsun. Ama ben yaşamak istiyorum.
Solomon’un gemiye getirildiği sahnenin analizinde, gecenin karanlığı ve burada karakterlerin flow ve focus tekniği ile gösterilmeleri, kölelerin muğlak ve kara kaderine vurgu yapmak için kullanılan tekniklerdir. Yine siyahi insan hayatta kalabilmek için okuma yazma bildiğini veya herhangi bir yeteneği olduğunu inkar etmesi gerekir. Bu durum kölelik düzeninin ne denli acımasız bir düzen olduğunu ve siyahilere karşı adeta hayvan gibi davrandığını ve bu insanları pasif insanlar şeklinde yetiştirmek istediğini ortaya koyuyor.
Eğer filmin bu sekansını hatırlıyorsanız, gemi ile taşınan üç siyahi aslında her biri kölelik döneminin siyahilerinden belli bir kesimi simgelediğini da hatırlayacaksınız. Bunlarda bir kesim, beyaz patron ağzına kilit vurduğu ikinci köle gibi beyazların sultası ve istibdadı ile mücadele ediyor. İkinci kesim de birinci köle gibi beyazların zulmü karşısında teslim oluyor ve bir başka kesim de Solomon gibi sadece bağımsız olmak ve kendi hayatını yaşamak istiyor. Ancak Amerika’nın insanlık dışı kölelik düzeni Solomon gibi insanları da sömürmek istiyor ve bu insanların köle olmadığını asla umursamıyor.
Bu sahnenin devamında Amerika’nın zalim kölelik düzeni özgürlüğü için mücadele etmek isteyen köleyi öldürüyor ve Solomon’un yeteneklerini de gözardı ederek onu bir hayvan gibi çalıştırmak ve sömürmek istiyor.