Mart 25, 2016 10:09 Europe/Istanbul

Geçen bölümde ölüm hakikatinden söz ettik ve dedik ki ölüm fani dünyada yaşamın son merhalesi ve ahiret yaşamın ilk merhalesidir.

Şimdi ise ölüm anı ve insanın ölüme hazırlanma anı olan ihtizar anından söz etmek istiyoruz.

İhtizar anı, insanın ölüm anı ve bu dünyadan ahirete intikal ettiği andır. İhtizar halinde olan insana muhtazar denir. Bu anda insan ölüm meleği gibi maddi olmayan şeyleri görür ve dünyevi yaşamdan umudunu keserek ölümünden emin olur. Kuşkusuz bu görme durumu gözle değildir ve bu yüzden muhtazar halde olan insanın çevresinde bulunan başka insanlar onun gördüklerini fark etmez. Bu görme insanın rüya görmesi gibi bir durumdur. Bu anda insan özel şeyler hissetmeye başlar. Bir yandan yıllarca birlikte yaşadığı insanlardan ayrılmak muhtazar insanı üzerken, öbür yandan fani dünyanın faniliğini ve kalıcı olmadığını tüm vücudu ile hissetmeye başlar.

Öte yandan muhtazar insan yavaş yavaş ölümün tadına varır ve ölüm onu saar ve sonuçta dünyaya ve insanlara yönelik ilgisi şiddetle azalır. Muhtazar halde olan insan son kez kendini bu dünyada bulur. Bir anda dünyayı ve bir an sonra öbür dünyayı hissetme durumuna ölümün sekerat hali veya ölüm sarhoşluğu denir. Bu anlar her insan için zor ve hoş olmayan anlardır.

İmam Ali ölüm sekeratı hakkında şöyle buyurur: Ölümün asla anlatılamayan korkunç ve zor anları vardır ve dünyevi aklın idrak etmesinin çok ötesindedir.

Kur'an'ı Kerim de ölüm sekeratı hakkında ikazda bulunur ve tüm insanları böyle bir anın beklediği uyarısında bulunur. Kur'an'ı Kerim Kaf suresinin 19. Ayetinde şöyle buyurur:

Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de: İşte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir, denir.

Ölüm sırasında insanın gözü önündeki sis perdeleri yavaş yavaş aralanır. Bu anlarda insan her zamankinden daha çok amellerini ve isteklerini düşünür ve daha geniş bir bakış açısına kavuşur ve ömrü boyunca amellerini hatırlamaya başlar. O sırada insan hasret ve pişmanlık duymaya başlar, ama maalesef artık fırsatı ve mühleti kalmamıştır ve ölüm her an daha çok onu sarar. Ancak muhtazar halde olan insan bir yandan bu dünyaya bakarken, öbür yandan öbür dünyayı da görmeye başlar. Muhtazar halde olan insanın gördükleri manzaralardan biri, cennet veya cehennemdeki konumudur.

İmam Sadık’tan –s– anlatılan bir rivayete göre, mümin insanın berzahtaki cennetlik yeri gösterildiğinde meleklere seslenir ve bunu ailesine anlatması için izin ister, ama melekler artık fırsatı olmadığını söyler.

Muhtazar haldeki insanın gördüğü bir başka şey, ölüm meleği veya onun elinin altında çalışan meleklerdir. Rivayetlere göre eğer bu halde olan insan müminlerden olursa melekler onu müjdeler ve hoş geldin der ve ona karşı iyi davranır ve eğer cehennem ehli olacak olanlardan ise ona sert davranılır ve azab o andan itibaren başlar.

İhtizar durumunda olan insan yaşamının tüm anlarını adeta bir film gibi izlemeye başlar ve ömrünün nurani anlarından büyük mutluluk duyar, öyle ki bu mutluluğun tadı, biz insanların hayaline bile sığmayacak kadar büyüktür. Muhtazar halde olan insan aynı zamanda ömrünün karanlık köşelerini ve günahlarının ürünü olan durumları da görür ve bu yüzden şiddetle üzülür ve hasret çeker.

Bu hale düşen insan tüm amellerini, davranışlarını ve hatta niyetlerini görebilir. Belki bir insan nasıl olur da yetmiş veya seksen yıllık yaşamını bir anda görebilir, diye sorulabilir. Bir başka ifade ile yetmiş yıllık bir yaşamın filmini izlemek için doğal olarak yetmiş yıl gerekir. Fakat bu sorunun cevabı şu ki, berzah aleminde zaman kavramı bu alemdeki zaman kavramından farklıdır.

Kur'an'ı Kerim bazı berzah ehli olanlardan naklen Müminun suresinin 112 ve 113. Ayetlerinde şöyle buyurur:

(Allah inkârcılara) "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?" diye sorar. "Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte sayanlara sor" derler.

Zaman kavramında bu farklılık uygu sırasında görünen rüya için de geçerlidir. Her halükarda fani dünyada yetmiş yıllık yaşamı ihtizar durumunda bir kaç saniyede görmek ve mutlu edici bölümünden sevince ve kötü durumlarından derin üzüntüye kapılmak mümkün.

Ölüm sırasında görünen en önemli nesnelerden biri de şeytanlardır. Muhtazar insan fani dünyadaki yaşamının son anına geldiği ve bundan sonra berzah aleminde şeytanın ona ulaşması mümkün olmadığı için son anda da şeytan onu vesvese ederek imanını ve inançlarını yok etmeye çalışır. Mümin insanların imanını yok etmek ve onları saptırmak için bir ömür çaba harcayan şeytan, ölüm döşeğinde olan insan iman ile bu dünyadan ayrılacak olursa, sarf ettiği tüm emek ve çabaların heba olacağını bilir ve bu yüzden son anda da onun imanını yok etmeye çalışır. Kuşkusuz eğer insanın imanı kalbine yerleşmişse şeytan hiç bir şey yapamaz, ama eğer imanı tam ve köklü olmazsa ve dünyevi yaşamında da en ufak bir baskı ile imanından el çektiği durumlar olduysa, şeytan bu merhalede de başarılı olabilir.

İmam Sadık –s– bu konuda şöyle buyurur: Kim ölüm döşeğine düşerşe düşsün, iblis şeytanlarından birini onu küfüre saptırmak ve imanında şüphe yaratmakla görevlendirir. Gerçek mümin, o anda etkilenmeyen kimsedir.

Gerçekte şeytan insanların inanç zafiyetinden onları saptırmakta yararlanır. İnsanların inancında her türlü sapma ve hurafeye yönelik inanç, şeytanın nüfuz etmesine ve hedefini vesvese etmesine zemin oluşturur. Bu yüzden insan iman ve inancını güçlendirmesi ve böylece şeytanın nüfuz etmesine mani olması gerekir.

İslam Peygamberi –s– bu bağlamda bir hadiste şöyle buyurur: ölülerinizin başına gelin ve Lailahaillallah telkin edin ve onlara cenneti müjdeleyin, çünkü hatta sabırlı kadınlar ve erkekler bu sahnede şaşkın olabilir ve şeytan her zamankinden daha çok ölüm sırasında insanlara yaklaşır.

Kötü ve çirkin sıfatlar ve alışkanlıklar da şeytanın nüfuz etme yollarından sayılır. Kıskançlık, haset, sui zan, kibir vesaire, şeytanın insanın kalbine nüfuz ettiği yollardır. Günah da şeytanı insana musallat eden bir başka yoldur ve bu durum özellikle günah işleme üzerinde ısrar eden ve günah işlemek kendisi için sıradan bir iş haline gelen insanlar için geçerlidir.

Fani dünyaya aşırı bağlılık ve ilgi de şeytanın insanı saptırma yollardan biridir. Şeytan bu aşırı ilgiyi insanları ele geçirmek için kullanır. Örneğin eğer insan evladını aşırı derecede sever ve bu sevgi Allah sevgisini aşarsa, şeytan ihtizar sırasında onu ya kafir olması veya evladını öldüreceği gibi tehditlerle tehdit eder. 

İmam Sadık’tan –s– şöyle rivayet edilir: Muhtazar halde olan insanın başına geldiğinizde ona şahadetleri telkin edin.

Yine muhtazar insanın rahat etmesi için Yasin, Safat, Ahzab suresi gibi sureleri ve ayrıca Ayet-ul Kursi ve mümkün mertebe Kur'an'ı Kerim okunması tavsiye edilir.

Bir müminin korku, rica ve umudu yaşadığı müddetçe eşit olması gerekir. Yani mümin hem amelleri konusunda ve ahirette Allah’ın azabından korkmalı ve hem Allah tealanın rahmetinden ümitvar olmalıdır. Ancak rivayetlere göre insan sadece Allah’a umut bağlamalıdır, çünkü yüce Allah’ın lütuf ve merhameti sonsuzdur, ama günahlarımız sınırlıdır. Bu yüzden rivayetlerde şöyle anlatılır:

Muhtazar halde olan insana Allah’ın rahmetini telkin edin ve ona Allah tealanın anne ve babadan muhtazar insana karşı daha mihriban olduğunu söyleyin.

Mümin insan can verirken Allah Resulü’nün –s– ehli beyt –s– fertleri görünür ve ona ihtizar ve ölüm anında yardımcı olur. Yine ilahi melekler de can vermek üzere olan insana cennet ve ilahi rahmeti müjdeler ve onu sevindirir. 015


Etiketler