Batılıların Siyonist yerleşimci milislerin Nablus Huvara'daki cinayetlerine tepkisi
(last modified Tue, 07 Mar 2023 08:02:38 GMT )
Mart 07, 2023 10:02 Europe/Istanbul
  • Batılıların Siyonist yerleşimci milislerin Nablus Huvara'daki cinayetlerine tepkisi

Batılıların Siyonist yerleşimci milislerin Nablus Huvara'daki cinayetlerine tepkisi

Netanyahu'nun aşırılık yanlısı kabinesinin kurulmasının ardından Batı Şeria ve Doğu Kudüs dahil Filistin'in tüm bölgeleri Siyonist katil ordusu ve yerleşimci milislerin ortak saldırılarına ve baskınlarına maruz kalsa da, Filistin'in Huwara yerleşiminde işlenen suçların derinliği ve kapsamı ve Dini Siyonist Parti'nin lideri ve  Netanyahu'nun maliye bakanı  Bezalel Smotrich'in insanlık dışı talebi üzerine durum  o kadar tepki topladı ki bu rejimin batılı destekçilerinin sesini bile çıkardı ve Birleşmiş Milletler ve ilgili kurumlarının tepkisini yol açtı.

Nablus'un güneyinde yer alan Huwara yerleşim birimine Siyonist ordunun desteğiyle Siyonist yerleşimcilerin düzenlediği saldırılarda 1 Filistinli şehit oldu, 400 kişi yaralandı, 30'dan fazla ev ve 20 Filistinli arabası kundaklandı. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, El Cezire'ye verdiği röportajda Huwara kasabasındaki durumdan duyduğu kaygıyı dile getirerek, "Filistinlilerin cehennemde yaşadıklarını ve hayatlarının tehlikede olduğunu herkes bilmeli." dedi.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiseri Volker Türk de, Smutrich'in Batı Şeria'nın kuzeyindeki Huwara köyünün silinmesi talebini kınarken, Smutrich'in talebinin tiksinti yarattığını, şiddete tahrik olduğunu belirtti. Şiddetin artmasının tüm taraflar için yeni trajedilere neden olduğunu vurguladı. Bu arada Avrupa Birliği'nin Filistin'deki temsilcisi Stephen Borgsdorf, 20 ülkeden diplomatlardan oluşan üst düzey bir diplomatik heyetin başında, Nablus'un güneyinde yer alan Huwara kasabasını ziyaret ederek, Filistinlilerle görüşme ve müzakerelerde bulundu. Yerleşimcilerin bu bölgeye yaptığı son saldırıların tanıklarının ifadelerinin altını çizerek şunları vurguladı: "Avrupa Birliği, yerleşimcilerin bu bölgeye saldırmasına izin verenleri yargılamaya ve cezalandırmaya tabi tutmak için çabalarına devam edeceğini ve yerleşimcilerin şiddetinin sona ermesini talep etmeye devam edeceğini belirtmektedir. " 

Avrupa Birliği temsilcisinin açıklamalarından, Huwara yerleşim bölgesinde son suçları işleyen yerleşimcilerin yalnız olmadığı, Netanyahu hükümeti ve kabinesi tarafından desteklendikleri anlaşılıyor. Amerika da, Huwara kasabasında işlenen suçlara tepki olarak Smotrich'in bu ülkeye seyahatini yasakladı. Smotrich'e aptal diyen Amerika'nın İsrail Büyükelçisi Tom Nides şunları söyledi:" Smotrich Washington'a geliyordu,  bana kalırsa onu uçaktan atardım."  Ayrıca 5 binden fazla Amerikalı bir imza kampanyası düzenleyerek Siyonist rejimin Maliye Bakanı'nın ABD'ye girişinin yasaklanmasını ve vizesinin iptal edilmesini talep etti. Bu dilekçede ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan, Siyonist rejimin Maliye Bakanı Betsalel Smotrich'in Filistin soykırımı hakkında yaptığı açıklamaları kınamaktan daha fazlasını yapması isteniyor. Smotrich, yerleşimcilerin Huwara'ya yönelik saldırılarını desteklemekle kalmadı, aynı zamanda onun yeryüzünden silinmesini de talep etti.

Bu girişimler ve tepkiler, Netanyahu'nun yeni kabinesinin Batı Şeria'da artan saldırı ve yayılmacı ve baskıcı eylemleri konusunda Avrupa Birliği ve ABD'nin önceki pasif pozisyonlarına kıyasla ileriye doğru bir adım olarak görülse de, bu rejim tarafından işlenen suçların derinliği ve kapsamına bakıldığında asla yeterli değildir. Küresel barış ilkelerine ve Cenevre Sözleşmeleri dahil uluslararası yasalara göre, Siyonist ordunun ve işgalci yerleşimcilerin Batı ve Doğu Kudüs sakinlerine yönelik saldırıları ve vahşice eylemleri savaş suçu olarak kabul edilmelidir, çünkü bu topraklardaki bu eylemler  Birleşmiş Milletler'in sayısız kararına göre savaş suçu sayılıyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları da bu cinayetleri ortaya koymuştur. Bu konulara karşı ise Avrupa ve Amerika'nın pozisyonları hep  sessizlikten yana olmuş,  Filistin Özerk Teşkilatı da bu durumu takip etmemiştir. Aslında Siyonist yerleşimciler, hükümetin ve Netanyahu'nun yeni kabinesinin desteğiyle, 1948 savaşının senaryosunu bir kez daha tekrarlamak ve başta Kudüs olmak üzere Batı Şeria sakinlerini evlerini ve köylerini terk etmeye zorlamak istiyor. Yeni yerleşimlerin kurulmasının yolunun açılması kolaylaştırmaya çalışmaktadırlar, ancak geçmiş deneyimlere göre özellikle uzlaşma müzakere sürecinin başarısızlıkla sonuçlanması alanında Filistinliler direnişten başka bir yol görmemektedir ve bu durum Filistin'in özellikle Batı Şeria'da çatışmaların ve direnişin devam edeceğini gösteriyor.

Eldeki delillerden de görüleceği üzere, Batı Şeria'daki Siyonist rejimin yayılmacı ve baskıcı eylemleri, aşırı Netanyahu kabinesinin kurulmasından sonra artarak yaygınlaşmış ve bunun sonucunda Filistinlilerin saldırıları ve savunma eylemleri son derece güçlenmiştir.Direniş cephesi genişlemiş ve yeni bir çatışma döngüsünün oluşmasına yol açmıştır.  Bu, Batı ülkeleri de dahil olmak üzere dünya toplumunun endişelerinin başka bir bölümüne de yol açmıştır. Elbette Batı, Netanyahu'nun aşırı kabine politikalarının Filistinliler üzerindeki sonuçlarından daha ziyade Siyonist rejimin kaderi ve varlığıyla ilgileniyor gibi görünüyor, ancak Netanyahu'nun aşırı kabinesinin kurulması onun için bir fırsat. Çünkü  Netanyahu'nun yolsuzluk davalarından kurtulmak istediği herkesçe bilinmektedir. Sonuçta bu durum aşırı partiler ve başındakilerin kişisel programların uygulanması için de bir fırsat. Ancak bu Siyonist rejime ve onun varlığına bir tehdit oluşturuyor ve buna göre, içeriden çöküş hipotezi her zamankinden daha fazla gerçeğe yakın hale geliyor. İsrail kamuoyunun bu yönde ağır bir kaygısı olduğu da belirtilmektedir. 

İsrail'in 80 yaşına gelmeden yıkılması konusunda Yahudi devletlerinin tarihi kaderini yaşama ihtimaline dair var olan tarihi görüntülerin yanı sıra birçok mevcut ve eski Siyonist yetkili hem resmi açıklamalarda hem de yazılarda buna değinmesi ve İsrail'de iç farklılıkların ve ihtilafların sembolleri ve göstergeleri belirgin hale gelmiştir ve buna ek olarak, toplum ve siyasi alan düzeyinde, dini ve laik eğilimlere sahip siyasi parti ve gruplar günden güne uzlaşmazlık yaşamakta ve birbirlerine karşı saf tutmaktadır.. Bu farklılıkların kapsamı hem ordu ve polis ile yeni milis grupları arasında hem de bu kurumlar içinde artmıştır ve bu rejimin yetkilileri bir iç savaş olasılığı konusunda açıkça uyarılarda bulunmaktadırlar.