Kognitif Savaş; Batı – İbri – Arap ittifakının direnişe karşı temel eğilimi
(last modified Thu, 13 Aug 2020 16:00:14 GMT )
Ağustos 13, 2020 19:00 Europe/Istanbul

Batı Asya bölgesi, Batı – İbri – Arap ittifakının direniş eksenine karşı kognitif savaş temelinde yürüttüğü mücadelede yeni bir aşamaya geldiği gözleniyor. Bu kognitif savaş İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı yürütüldüğü gibi, Lübnan ve Irak’ta da direniş eksenine karşı uygulanıyor.

Bu çerçevede kısa sohbetimizde kognitif savaşı, araç ve gereçleri, yöntemleri ve hedeflerine göz atmak istiyoruz.

Kognitif savaş çağdaş dünyamızın en modern savaş yöntemidir. Bu tür savaş idrak ve algıların yönetilmesi ile uygulanan psikolojik savaşın daha da gelişmişi, daha derin ve daha geniş kapsamlı biçimidir.

Kognitif savaş hedef toplumun kamuoyunu ve elit kesimini hedef alarak normları, değerleri, inançları, bakışları ve davranışları idrak ve algıyı yönetmekle değiştirmeye çalışıyor. Kognitif savaşta insanların bilişsel gücü, idraki yönetme adında bir nevi faaliyetin etkisi altında değiştiriliyor ve böylece gerçekleri ters yüz algılamaları sağlanıyor. Bu savaş askeri savaşla kıyasla bedeli çok düşük, ama kapsam alanı çok geniştir.

Kognitif ya da diğer adı ile idrak savaşı toplumu düşman senaryosunun uygulanmasına hazır hale getirerek içten hasara uğramasına imkan sağlıyor. Bu savaşta düşman toplumun gerçeklerinden yanlış ve olumsuz imaj yaratma ve sorunlardan direniş eksenini sorumlu tutma peşindedir.

Kognitif savaşın en önemli özelliği, yeni sanal medya altyapılarına dayanmasıdır. Bu savaş genellikle küçük medya organları ve sanal ortamda sosyal paylaşım siteleri üzerinden ve onları bilge ve verilerle besleyerek yürütülür. Kognitif savaş aynı zamanda başta yaptırım silahı olmak üzere ellerindeki güç mekanizmalarından da hedef ülkeye karşı yararlanır ve bu ülkede iktisadi sorunları arttırmakla beraber bu durumdan direniş gruplarını sorumlu gösterir.

Kognitif savaşta sadece her insanın amellerinin komuta merkezi olan zihni hedef alınmaz ve bunun yanında insanların duyguları, zevkleri ve heyecanları da etkili ve gözardı edilemeyecek unsurlar olarak gözetilir.

Bundan yıllar önce Pentagon tarafından yayımlanan “Zihinleri ve kalpleri fethetme savaşı” adında bir kitapta belirtildiği üzere bu savaşta hem zihin ve hem kalpleri ele geçirmek amaçlanır. Yine görünmezlik ve senaryo yazmakta hiç bir kısıtlama bulunmaması, Kognitif savaşın özel imtiyazlarından sayılır.

Siyaset meseleleri uzmanı Ferzad Pursaid şöyle diyor:

Kognitif savaşın kökleri, hedef toplumun gerçek kırılgan durumlarına uzanır ve bu olmadan hayata geçirilmesi esas itibarı ile mümkün değildir. Kognitif savaş aynı zamanda bir alanda kırılganlığı veya düşüncesizliği genel bir sorun veya facia gibi görüntülemeye ve göstermeye çalışır.

Kognitif savaş hali hazırda bölgede İran İslam Cumhuriyeti, Irak’ta Haşdi Şabi Hareketi ve direniş grupları, Yemen’de Ensarullah Hareketi ve Lübnan’da da Hizbullah Hareketi ve hükümete karşı yürütülüyor.

Kognitif savaş çeşitli merhalelerde uygulanır. Toplumda güven duygusunu yok etmek, bu savaşta ilk merhaledir. Bugün Batı – İbri – Arap ittifakı hedef ülkelerde fesat meselesini abartarak direniş gruplarını fesadın şekillenmesinden sorumlu tutmaya çalışıyor ve ayrıca bu grupları fesat dosyalarının sonuçlanmasını engellemekle suçluyor. Örneğin Lübnan’da Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah sürekli bu ülkede fesatla ciddi biçimde mücadele edilmesine vurgu yaptığı halde muhalifler yeni medya organları üzerinden Hizbullah hareketini fesattan ve fesatla mücadelenin engellenmesinden sorumlu tutuyor. Oysa gerçekte Lübnan’da son otuz yılda iktidar Batı yandaşı grupların elindeydi. Ancak söz konusu Batı – İbri – Arap ittifakı halk ve direniş taraftarları arasında güven duygusunu yok etmek için bu senaryoyu uyguluyor.

İtibarı yok etmek, Kognitif savaşın ikinci merhalesidir. Gerçekte güven duygusu yok edildikten sonra sıra itibarı yok etmeye geliyor. Bugün hedef ülkelere en ağır yaptırımlar dayatılarak Irak ve Lübnan gibi ülkelerde iktisadi sorunlardan direniş grupları sorumlu gösterilmeye çalışılıyor. Bu merhalede amaç, direniş grupları ve liderlerinin iktisadi sorunların kökleri hakkındaki görüşlerini sorgulamak ve bu grupların ve liderlerinin itibarını yok etmektir. Bu doğrultuda hatta hükümetlerin azami iktisadi baskı ile mücadele çabaları sorgulanıyor ve bu hükümetler ülkeyi satmak, zorunlu ve adil olmayan anlaşmaları imzalamakla suçlanıyor. Bunun en somut örneği İran ve Çin’in stratejik iş birliği anlaşması hakkında ileri sürülen iddialardır.

Güven ve itibarın yok edilmesinden sonra Kognitif savaşta sıra hükümetleri yetersiz ve beceriksiz göstermeye gelir. Hükümetlerin yetersizliği ve beceriksizliği konusunda da yine direniş grupları ve esas itibarı ile direniş eğilimi tüm sorunların baş nedeni olarak tanıtılıyor. Örneğin Lübnan’da Hassan Diyab yönetiminin iş başına gelmesinin üzerinden henüz altı ay geçtiği ve bu altı ayda da malum çevrelerce organize edilen protesto eylemleri ile karşı karşıya kaldığı halde şimdi hükümet Lübnan’da iktisadi sorunlardan sorumlu tutuluyor ve hükümeti devirmek için protesto eylemleri düzenleniyor. Oysa son on yılın yarısında Lübnan’da iktidarın başında El Mustakbel hareketi lideri Saad Hariri ve on yılın hepsinde Batı yandaşı akımlar yer alıyordu.

Kognitif savaşın dördüncü merhalesinde direnişe bağlı şahsiyetler hedef alınarak toplumun moralini çökertme hedefi izleniyor. Eğer bazı itiraz hareketlerinde iktidarın başındaki hükümetin aleyhine bazı sloganlar atılacak olursa, Kognitif savaşı yürütenler siyasi nizama bu sloganlar toplumun tümünün isteği olduğunu telkin etmek ve kamuoyunun hükümete veya direniş gruplarına olan güvenini sarsmak üzere harekete geçiyor. Kognitif savaşını yürütenler böylece bazı şahsiyetleri umutsuzluğa sürükleyerek hükümetten veya direniş gruplarından koparmaya çalışıyor. 

Kognitif savaşın çeşitli hedefleri söz konusudur. Siyaset meseleleri uzmanı Yedullah Cevani’ye göre halkı geleceğe karşı umutsuzluğa sürüklemek, halkı ülke yetkililerine karşı kötümser yapmak ve genç kuşağı direniş yolundan koparmak, Kognitif savaşın en önemli hedeflerinden sayılır.

Bu şartlar gerçekleştikten sonra sıra hedef ülkeyi sokak eylemleri ve şiddet olayları ile istikrarsızlığa sürüklemek, iç huzursuzluğu tırmandırmaya gelir, ki bu da Kognitif savaşın beşinci merhalesidir.

Gerçekte Kognitif savaşın nihai amacı hedef ülkede iç şartları ve ayrıca dış arenada şartları güvenlik endeksli yapmaktır. Lübnan’da son aylarda bir kaç merhalede düzenlenen protesto eylemleri sonunda bu ülkede iç arenada şiddeti tırmandırdı. Lübnan’da son günlerde sokaklarda uygulanan şiddet olaylarında en az bir kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı ve tüm bunlar Lübnan Hizbullah hareketi ve Hassan Diyab hükümetine karşı yürütülen Kognitif savaşla gerçekleştirildi.

Lübnan’da muhalifler yalan propagandalar ve medya üzerinden yaydıkları spekülasyonlar ve Hizbullah Genel Sekreteri Nasrallah’ın tabiri ile gerçekleri ters yüz göstermekle Beyrut patlamasını Hassan Diyab hükümetinin gafleti veya Hizbullah hareketinin Beyrut limanında silah ve mühimmat depolamasının hesabına yazmaya çalıştı ve hükümet ve direniş karşıtı kanatların desteği ile zemini geniş çaplı protesto eylemleri ve şiddet olaylarına hazırladı.

Ve son nokta, Kognitif savaşın esas itibarı ile bölgede siyonist rejim İsrail’in güvenliğine ve çıkarlarına hizmet etmesidir. Bu savaş özellikle Lübnan’da tüm ciddiyeti ile takip ediliyor; zira Hizbullah hareketi siyonist rejimin en önemli düşmanıdır ve bir yandan bu rejimin cinayetlerine gerekli tepkiyi verirken, öbür yandan da Batı Asya bölgesinde direniş ekseninin konumunu güçlendirmekte seçkin rol ifa eden bir harekettir.

American Herald Tribune sitesi geçenlerde Batı Asya bölgesindeki şartlar hakkında şöyle yazmıştı:

Gerçek şu ki kayıplar bir yana, Lübnan Hizbullah hareketi tüm cephelerde İsrail'e karşı zafer kazanmıştır.

Bugün Lübnan’da devam eden şiddet olaylarının esas amacı Ordu, Millet, Direniş üçgenine karşı olan ve direniş karşıtı kesimlerin arzusunu, yani Hizbullah’ı silahsızlandırmayı gerçekleştirebilen bir hükümeti işbaşına getirmektir.