Batı’nın ifade özgürlüğüne karşı çifte standart tutumu
Batılı devletler her zaman başta ifade özgürlüğü olmak üzere insan hakları ilkelerine uyduklarını iddia ediyor.
Ancak ne var ki Amerika ve Avrupa’nın birçok ülkesinde hakim sürece ve galip eğilimlere bakıldığında, bu ülkelerde terör meselesinde olduğu gibi bu alanda da çifte standart kriterlerin hakim olduğu ve ifade özgürlüğü ancak bu devletlerin ve sermaye düzenlerinin çıkarları doğrultusunda olursa desteklendiği anlaşılıyor.
Batılılar ifade özgürlüğüne saygı duyduklarını iddia ediyor. ancak ne zaman konu İslam dini veya sevgili peygamberimiz -s- başta olmak üzere başka dinlere ve değerlerine medya üzerinden saldırı ve karalama kampanyaları ve hakaret gibi durumlar söz konusu olunca, ya da konu Çin veya Rusya gibi rakip veya muhalif devletler ise, bu durumların tümünde her türlü suçlama, iftira, yalan ve hakaret ifade özgürlüğü kapsamına alınıyor.
Başta Fransa olmak üzere Avrupalı ülkelerin ifade özgürlüğü alanında izlediği çifte standart tutum ise şimdilerle bu zümrenin özellikle İslam karşıtlığı ve İslam düşmanlığı başta olmak üzere bu tür konulara yönelik eğilimlerinin doğruluğunu ciddi bir şekilde sorgulayan gelişmelere sebebiyet verdiği gözleniyor. Nitekim yine özellikle Fransa devleti başta olmak üzere Avrupa devletleri doğrudan ve dolaylı bir şekilde ve Avrupa’da Müslümanların sayısının artması ile mücadele etmek üzere suskunlukları ile İslam karşıtlığını körüklüyor veya İslam ve Müslümanlara karşı saldırılara açık gizli destek veriyor.
Doğal olarak Avrupa kıtasında en büyük Müslüman nüfusu olan Fransa’da İslam karşıtlığı çerçevesinde İslam Peygamberi’nin -s- nurani şahsiyetini karalamak üzere karalama kampanyaları daha yoğun bir şekilde yürütülüyor; ancak bu durum aynı zamanda bu ülkede yaşayan Müslümanların da tepkilerine yol açıyor. Bunun en son örneği, Charlie Hebdo mizah dergisinde yayımlanan ve İslam Peygamberi’ne -s- hakaret içeren karikatürleri sınıfta öğrencilerine gösteren ve bunu ifade özgürlüğünü savunma niteleyen Fransız öğretmen Samuel Pati’nin öldürülme olayıydı. Bu öğretmen 16 Ekim tarihinde Paris’e yakın bir kentte öldürüldü.
Fransa polisi söz konusu öğretmeni öldüren 18 yaşındaki Çeçen uyruklu kişinin öldürüldüğünü duyurdu. Öldürülen öğretmen okulda tarih ve coğrafya dersi veriyordu. Öğretmen bu ayın başlarında bir derste Charlie Hebdo dergisinde ifade özgürlüğüne değinerek öğrencilerine İslam Peygamberi’ne -s- hakaret içeren karikatürleri gösterdi. Fransız öğretmen bunu yaparken de derste bulunan Müslüman öğrencilere, eğer bu durumdan rahatsız oluyorlarsa sınıftan çıkabileceklerini söyledi. Daha sonra Müslüman öğrencilerin velileri Fransız öğretmenin bu davranışı yüzünden okul yöneticilerine şikayette bulundu; öğretmen bir kaç tehdit mesajı da aldı.
Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron bu hadiseyi İslami kesimlerce düzenlenen terör saldırısı niteledi ve 47 yaşındaki öğretmen öğrencilerine ifade özgürlüğü dersi verdiği için öldürüldüğünü iddia etti. Macron olayı cumhuriyet ve değerlerine saldırı niteledi ve Fransa’nın İslami terör olarak adlandırdığı durumla mücadelesi beka mücadelesi olduğunu ileri sürdü.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron açıklamasında katilin neden bu cinayeti işlediğine ve maktulun İslam Peygamberi’ne -s- hakaret ettiğine değinmedi.
Bu hadiseden hemen sonra Bordo Müslümanları cemaat imamı ve Fransa’nın İslami camiasının liderleri saldırıyı kınadı. Fransa eğitim Bakanı da twitter hesabında yaptığı açıklamada saldırıyı Fransa cumhuriyetine yapılan saldırı niteledi.
Bu saldırının beş yıl önce Charlie Hebdo dergisinin ofisine düzenlenen saldırının sanıklarının yargılandığı günlere denk gelmesi Fransa halkı ve medya çevrelerinin dikkatini çekti. Bu arada üzerinde durulması gereken nokta, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Paris yönetimi başta İslam Peygamberi -s- ve nurani kişiliğine yönelik hakaret ve saygısızlık olmak üzere, İslam dini ve Müslümanlara karşı propaganda saldırılarını hafifletmek üzere bazı tedbirler almak yerine pratikte Fransa halkını daha fazla İslam karşıtlığına teşvik etmeleri ve adeta kışkırtmalarıdır. Kuşkusuz bu tutum, Paris yakınlarında yaşanan son hadise gibi bazı olayların İslam karşıtlığına tepki mahiyetinde tekrarlanmasına yol açabilir.
Bilindiği üzere beş yıl önce İslam Peygamberi’ne -s- hakaret içeren bazı çirkin karikatürleri yayımlayarak İslam dünyasından geniş tepki ile karşılaşan Charlie Hebdo dergisi geçen Eylül ayının başlarında tekrar bu çirkin karikatürleri yayımladı ve altına bu karikatürlerin tarihe ait olduğunu ve tarihi yeniden yazmak veya silmenin mümkün olmadığını yazdı. Gerçekte bu çirkin hareket bir kez daha İslam dinini hedef almak ve peygamberinin nurani imajını tahrip etmek amacıyla yapıldı.
İslam Peygamberi’ne -s- hakaret içeren 12 çirkin karikatür ilk kez 2005 yılında Danimarka’da bir gazetede yayımlandı; Charlie Hebdo dergisi bu karikatürleri ilk kez 2006 yılında yayımladı. Derginin bu hareketi dünya genelinde Müslümanların geniş çaplı itirazını tetikledi. Ancak dergi yetkililerinin konuya yönelik duyarsızlığı ve hata alay etmeleri ve İslam karşıtı tutumu üzerinde ısrar etmesi yüzünden derginin ofisi 2015 yılında silahlı saldırıya uğradı.
Charlie Hebdo dergisine 2015 yılında düzenlenen silahlı saldırının ardından Fransa’da milli cephe adlı radikal sağ partinin lideri Marian Lopen gibi bazı radikal sağcı politikacılar bu saldırıyı İslam dinine saldırmak ve sonuçta Fransız seçmenlerin oylarını kazanmak üzere adeta altın fırsat olarak değerlendirdi.
Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron ise İslam dünyasında Charlie Hebdo dergisinin saygısızlığına karşı yükselen itirazların üzerine yaptığı küstahça açıklamasında küfür içeren karikatürlerin yayımlanmasını ifade özgürlüğü niteledi. Macron ayrıca Fransa’da özgürlükleri savunduğunu ileri sürdü.
Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron, ülkesi Holokost adı ile anılan iddiayı suç sayan ülkelerden biri olduğu halde başka dinlere ve mukaddesatına hakareti ifade özgürlüğü olarak telakki ediyor. Macron, uluslararası hukuka göre ve ifade özgürlüğünün tanımı ve bu tanımda belirlenen kısıtlamalarında başka dinlere ve inançlara hakaret kesinlikle yasak ilan edildiği halde Charlie Hebdo dergisinin çirkin hareketini ifade özgürlüğü çerçevesinde haklı göstermeye çalışıyor. Nitekim konunun uzmanları da Macron’un Charlie Hebdo dergisinin hakaret içeren karikatürleri yayımlamasını ifade özgürlüğüne bağlamasını büyük çelişki niteleyerek nefret saçmayı savunmak da Fransa yasalarına aykırı olduğunu belirtiyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, ifade özgürlüğünü savunmanın yanında nefret saçan söylemleri engellemek de onun görevi olduğunu iddia ediyor. ancak burada akla gelen soru şu ki, acaba Fransa devleti Charlie Hebdo dergisine İslam Peygamberi’ne -s- hakaret içeren karikatürleri yayımlamasına izin vermesi ve Macron’un da bu çirkin hareketi savunması, Avrupa halkının İslam dini ve Müslümanlara karşı nefretini körüklemek ve İslam Peygamberi’nden -s- gerçek dışı bir imaj sunmaktan başka bir sonucu olmuş mudur?
Kuşkusuz Macron ve onun gibiler böyle düşündükçe, Charlie Hebdo gibi dergiler de İslam dini ve mukaddesatına saygısızlık etmeye devam edecek, ayrıca Avrupa’da İslam karşıtları da daha küstahlaşarak İslam dini ve Müslümanlara yönelik propagandalarını daha da genişleterek sürdürecektir.
Afgan uzman Abdullatif Nazari bu konuda şöyle diyor:
Bu iğrenç hareketi sadece Müslümanları incitmekle kalmadı, aynı zamanda terör ve radikalizmin büyümesine katkı sağladı. Fransa’da Müslümanların hükümetten beklentisi, ifade özgürlüğü milyonlarca Müslümanın mukaddesatına hakarete yol açmamasıdır.
Batılı devletlerde ve özellikle Avrupa ülkelerinde ifade özgürlüğü, ancak bu ülkelerin gözetlediği sermaye düzeninin sorgulanmaması gibi kırmızı çizgileri ihlal edilmediği yere kadar önemlidir; aksi takdirde hemen tepki verilir. Bunun son örneği ise Britanya’da yaşandı. Londra yönetimi öğretmenlere ve okul yöneticilerine sermaye düzenine aykırı olan her türlü ders müfredatının kaldırılmasını emretti. Haberi duyuran The Guardian gazetesi okullara gönderilen genelgede şu ifadelerin kullandığını yazdı:
Kapitalizm karşıtı düşünceler genellikle radikal siyasi tutumlara sebebiyet veriyor ve toplumda ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına ve illegal uygulamalara yol açıyor.
Haberi doğrulayan Britanya eğitim kurumundan bir yetkili, okullar radikal kurumlarca öğrencileri tahrik etmek üzere hazırladıkları kaynakları hiç bir koşul altında kullanmamaları gerektiğini vurguladı.
Müslüman yazar ve medeni aktivist Tarık Aziz, bu uygulamanın ardında Britanya’ya hakim olan kesimin siyasi ve ahlaki iflası ve zevali yattığını belirterek şöyle dedi:
Gerçek şu ki internet ve sosyal paylaşım sitelerinin çağında hükümetin uyguladığı bu tür sansür ve engelleme durumları sefihliktir. Ancak bu tür yasalar pratikte etkisi yoktur. Bunun sebebi çok basittir. Eğer siz bir şeyi yasaklar listesine alırsanız, merak etmenin doruk noktası olan gençleri pratikte onu öğrenmeye teşvik etmiş olursunuz.
Bu kararı eleştiren The Guardian gazetesi şöyle yazdı:
Bir gün dünyada hem de Avrupa’da ve sanayi devrimi ve aydınlanma sürecini yaşamış bir coğrafyanın tam ortasında belli bir müfredatı kaldırma talimatı vermek çok zor bir durumdur. Bu tür yasalar ve uygulamalar muhafazakar partinin zatından başka bir şey değildir. Aslında böyle bir hükümetin ve böyle bir partinin falanca ders müfredatını kaldırma talimatı vermesi tuhaf bir durum sayılmaz.
Gerçekte Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un İslam karşıtı propagandalara ve İslam Peygamberi’ne -s- hakaret edilmesine tam destek vermesi ve Britanya’nın muhafazakar yönetiminin sermaye düzeni karşıtı müfredatı ders kitaplarından çıkarması gibi durumlar, Amerika ve Avrupa ülkelerinin ifade özgürlüğüne ancak çıkarlarına ters düşmediği noktaya kadar önem verdiklerini gösteriyor.012