Attar Nişaburi’yi anma günü
14 Nisan günü İranlı büyük şair ve arif Attar Nişaburi milli günü olarak kutlanır. Her yıl bu günde İran’dan başka dünyanın bir çok ülkesinde kameri 6 ve 7. Yüzyılların ünlü İranlı şairi ve arifi Attar Nişaburi düzenlenen çeşitli etkinliklerle anılır.
Bu çerçevede İran’da da 14 ila 17 Nisan günlerinde Nişabur ve Tahran kentlerinde bir takım etkinlikler düzenleniyor. Bu günlerde İran’ın Firuze kenti olarak ün yapan Nişabur kenti de dünya genelinden gelen ilim, edebiyat ve irfan büyükleri ve araştırmacılarını ağırlıyor.
Attar Nişaburi Fars dilinin irfani edebiyatının üç zirvesinden biridir ve 14 Nisan günü da bu şairin adı ile adlandırılmasının sebebi, Attar’ın Fars şiiri ve gazelinde sahip olduğu yüksek mevkiidir. Nitekim Attar’ın irfani düşünceleri İslamî ve İranlı irfanın şekillenmesinde özel bir konumu söz konusudur.
Attar Nişaburi’nin gençliği irfani seyrü sülukle geçti ve değerli ömrünü hakikati keşfetme uğruna harcadı. Bu değerli insanın sarfettiği çabalarının sonucu Musibetname, Esrarname, İlahiname, Muhtarname, şiir divanı, Tezkeretul Evliya ve Mantıkul Tir gibi çok kıymetli ve nefis eserlerdir ve bu büyük İranlı arif ve şairden tüm beşeriyete miras kalmıştır.
Gerçekte dünya genelinde araştırmacıların ve hakikat peşinde olan insanların Attar’ın eserlerine hayran kalmasına sebebiyet veren durum, Attar’ın irfan ve şiirlerinde yer alan yeni düşüncelerdir. İranlı uzman Abdulhüseyin Zerrinkub’un belirttiği üzere, Attar’ın asi ruhu bedeninin dışında ve zamanın inançlarının ötesinde konuşuyor ve insanı gerçek hayata ve tam uyanıklılığa doğru hidayete erdiriyor.
Cana, yüzünün nuru cisme ve cana sığmaz,
Cemalinin avazesi alemlere sığmaz,
Aşıkların bir anlığına huzur bulduğu yerde,
Gönül hesaba gelmez, can içine sığmaz,
Gönüllerin içine gizli hazine koydun,
O gönül ortaya çıkarsa göklere sığmaz.
Attar gerçekte güzellik, aşk ve acıların şairidir. Attar aşk ve aşk uğruna perişanlığın güzelliklerini ve inceliklerini Fars dili üzerindeki hakimiyeti ile öylesine güzel ve akıcı bir şekilde ifade ediyor ki irfanı bilmeyen her insanı seyrü süluk alemine doğru çekiyor. Gerçekte Attar’ın kelamına alışmak insanin içten değişimine yol açıyor ve onu bir çok bağlardan kopararak yüce ve muhteşem bir aşka doğru yöneltiyor.
Attar Nişaburi tüm eserlerinde gayet sade ve teklifsiz bir dile kullanarak eserlerinin avam muhataplarına özel özen göstermiştir. Nitekim tüm araştırmacılar Attar’ın şiirlerinden aslında insanları hakikate doğru hidayete erdirme uğrunda yaralandığını belirtiyor.
Attar tüm çabalarını insanların tevhide ve hak tealanın gerçek zatını tanımaya doğru hidayete erdirmek için harcıyor ve güzel ve hoş efsanelerin ve masalların çerçevesinde irfan ilkelerini sade ve etkileyici bir dille beyan ediyor.
Attar Nişaburi irfani edebiyatta hem zahirde ve hem manada bir çok yeniliğe imza atıyor, öyle ki eserlerini araştırdığımızda bu yeniliklere rastlamak mümkün.
Attar’ın Mantıkul Tir adlı eseri Fars dili ve edebiyatının en güzel ve en hoş seçkin eserlerinden biri sayılır, öyle ki Mevlana’nın Mesnevi adlı eserinden sonra İslam aleminden hiç bir irfani şiir eseri bu eserle boy ölçüşemez.
Bu eser aynı zamanda Fars dilinde ilk şifreli şiir eseridir.
Attar’ın Mantıkul Tir adlı eseri dünyanın da en büyük edebi eserlerinden biridir ve şimdiye kadar ingilizce, Fransızca, isveççe, orduca, Türkçe ve Arapça gibi dillere çevrilerek yayımlanmıştır. Dünyanın Dante, Victor Hugo, Lui Aragon, Burhs, Onamuno ve Gote gibi büyük şairleri ve edebiyat büyükleri Attar’ın Mantıkul Tayr adlı eserinden esinlenerek bir çok büyük esere imza atmıştır.
Attar Nişaburi Mantıkul Tir adlı eserinde gayet sade ve akıcı bir dille seyri ve süluk yolunu anlatmış ve hakikat ve hak marifetine ulaşmak olan nihai gayeyi beyan etmiştir.
Bu eserin ana teması kuşların toplanması ve bir lider seçmek üzere bir grup oluşturmasından ibarettir. Kuşlar uzun bir tartışmanın ardından yola çıkmaya karar verir ve Simurg’u bulmak ve hakikate ulaşmak üzere yolculuklarına başlar. Bu yolculukta dünyayı gören ve Hz. Süleyman ile bir çok seyahat gerçekleştiren Hüthüt kuşu diğer kuşların rehberliğini üstlenir ve madde alemde her biri kendine özel sorunları olan bu kuşları hak ve hakikate doğru yönlendirmeye ve Simurg’a kavuşturmaya çalışır.
Yolculuk başlar ve bir çok kuş Hüthüt önderliğinde bu yolculuğa katılır. Hüthüt uçmaya başlar ve diğer kuşlar da onun peşinden çok zorlu ve tehlikeli olan ve dipsiz vadilerden geçen bu yolda onu izler ve türlü tehlikeler ve sıkıntılarla karşılaşır. Her vadide daha fazla uçamayan kuşlar ya telef olur, ya da gruptan ayrılarak yola devam edemez.
Bu yolculukta kuşlar talep, aşk, marifet, istiğna, tevhit, hayret, fakirlik ve fena vadilerini tüm zorluklarını geride bırakır ve her vadide kuşların sayısı biraz daha azalır, öyle ki yolun sonunda sadece otuz kuş kalır. O sırada kuşlar aradıkları Simurg’un aslında kendileri olduğunu farkeder. Bir başka ifade ile dışarıda aradıkları hakikati sonunda kendi içlerinde bulur.
Mitolojik bir kuş olan Simurg adı aslında Farsçada Si ve Murg sözcüklerinin birleşmesinden ortaya çıkan bir addır. Farsçada Si otuz ve Murg da kuş anlamına gelir. Bu yüzden yolculuğun sonunda geriye kalan otuz kuş aslında bir nevi Simurg’un ta kendisi gibi telakki edilmiştir.
Bu yolculukta Hüthüt’ün görevi bir mazeret uydurup bu yolculuğa katılmak istemeyen kuşları yolun zorluklarını beyan etmekle beraber Simurg hakikatine ulaşma zevkini de anlatarak hak ve hakikat peşinden gelmeye teşvik etmektir. İranlı uzman Dr. Zerrinkub’a göre Mantıkul Tayr gerçekte bir nevi irfani hamasettir ve seyir ve süluk yolunu seçen saliklerin yolunda var olan sorunları ve tehlikeleri anlatır. Mantıkul Tayr bir nevi hak ve hakikat ve marifet talebinden bulunanların hamasetidir.
Attar Nişaburi’nin sözünü ettiği Simurg biraz önce de belirtildiği üzere mitolojik ve efsanevi bir varlıktır. İran’ın ünlü ariflerinin eserlerinde bu kuştan beşeri en mükemmel özellikler olarak söz edilmiştir. Ancak Attar’ın Simurg kuşuna bakışı da farklıdır. Attar bakışında Simurg varlığın kaynağı ve hak tealanın varlığının simgesidir, öyle ki dünyanın mükemmel insanları tüm çabalarını onu tanıma uğruna harcar ve seyir ve süluk yolunu izlemek ve zorlukları ve tehlikeleri geride bırakmakla hak teala marifetine ulaşmak ister. Attar eserinde hak yolunu izleyen saliklere Allah peşinde olan insanın ancak önce kendini tanıdığı zaman bu dereceye nail olabileceğini ve bu da ancak çok çaba harcamakla mümkün olacağını anlatıyor.
Yıllar geçmiş. Alem aynı alem ve insan da aynı insan. Değişen bir şey yok. Bak: biz hepimiz Hüthüt peşinden giden kuşlarız, Simurg peşinde. Gel gidelim. Masalı zaten biliyorsun!
Kuşların ve Kaf dağının masalı, gitmenin masalı ve o aşılmaz yedi vadiyi, Simurg ve aynanın masalını.
Masal değil, alnıma yazılan kadar öyküsü.
Bin yıldır kaderi erteliyorum. Ama ne yapayım Hüthüt’le, Süleyman çağından bugüne dek her sabah bana seslenen Hüthüt’ü.
Ve ben de her gün bir bahane getiren aynı küçük serçeyim.
Küçük ve naçizane bahaneler.
Bedenim ince ve kanatlarım zayıftır.
Ben zorlu ve taşlı yoldan korkarım.
Ben kaybolmaktan, susuzluktan, karanlıktan ve uzaklaşmaktan korkarım.
Kanatlarımızı güneşin sıcak havuzunda yıkayacakmışız, dedin.
Bu kıssanın daha başı, dedin.
Daha sonra sıra marifette ve tevhidde, dedin.
Hayret, tevhid ağacının meyvesi, dedin.
Muhtaçsızlık, dedin.
Fakirlik, dedin.
Sonu mahvolmak ve yok olmak, dedin.
Ey Hüthüt, ey Hüthüt, dur, hayır, ben buna katlanamam.
Bahar gelince artık gitmişimdir. Bahar, gitme bahanesidir.
Hüthüt şöyle derken haklıydı:
Gitmek daha güzeldir, kalmanın ihtişamı yoktur, hem de talep kumlarının ardında.
Diyelim ki kaldım ve yine kanat çırptım, toprakların ve anıların içinde, geçmişte ve çamurun içinde.
Diyelim ki kanadımı bin yıl daha kapalı tuttum.
Kanatlarım kapalı, ama zirvenin tadına kim varacak o zaman?
Gidiyorum, gitmeliyim, kan içinde ve çırpınarak.
Simurg, kana bulanmış kuşları daha çok sever.
Bunu bana söyleyen Hüthüt’tü.
Sahi, eğer bir daha dönemezsem, bu yandım demektir, alevlendim demektir.
Yani yanmışım, yani külümü da rüzgar savurmuş demektir.
Gidiyorum, ama nereye varırsam, sana bir tüyümü yadigar bırakırım.
Biliyorum, bu civanmert olmanın en düşük şartıdır.
Elveda, kararsızlık günlerimin arkadaşı.
Ama vademiz Kaf çevresinde, Simurg yuvasının ardında olsun.
Yanan kanat ve tüyden başka bir izi olmayan yerde.