Mina faciasının kurbanlarını anıyoruz
Suud rejimi ister Mina faciasında sorumsuzluk ve tedbirsizliğinin sorumluluğunu kabul etsin, ister etmesin, bu acı faciada yaşamını yitiren şehitlerin yadı ve anıları Müslümanların aklından ve kalbinden asla silinmeyeceği kesindir.
Kurban bayramı, Müslümanların her yıl büyük bir coşku ile karşıladıkları en büyük İslamî bayramlarından biridir. Bu mübarek günde Allah’ın evini ziyaret eden hacılar bazı Hac amellerini yerine getirdikten sonra resmen Mina’da hacı oluyor. Ancak 24 Eylül 2015’in kurban bayramı İslam ümmetini yasa boğan çok acı ve büyük bir facianın yaşandığı gün oldu. O gün şeytana taş atma ameline giden 7 bin kadar hacı yaşanan izdiham, baskı, susuzluk ve ayak altında kalmak yüzünden kendileri adeta kurban oldu.
Bilindiği üzere, kurban bayramında hacılar kalabalık bir şekilde Maş’er’den Mekke yakınında bulunan Mina’ya gelir ve çeşitli güzergahlardan şeytana taş atılan yere doğru ilerler. Hacılar aşırı hava sıcaklığına karşın yüce Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve rızasını kazanmak için büyük bir coşku ile yaşanan izdihama karşın bu yolu katetmeye çalışıyor. Doğal olarak o sıralarda Suud rejiminin yetkilileri bu güzergahların açık olması ve izdiham yaşanmaması ve kalabalığın üzerindeki baskı asgari seviyeye indirilmesi için bütün çabalarını harcamaları gerekir. ama maalesef 2015 yılındaki Hac sırasında bu tedbirler uygulanmadığı gibi tam tersi uygulandı.
Hacıların şeytan taşlama mekanına ulaşabilmeleri için geçebilecekleri güzergahlardan biri 204 numaralı caddedir. O yıl kalabalık bu caddede şeytan taşlama mekanına doğru ilerlerken birden bire o bölgeye gelen Suud prenslerinin kafilesinin güvenliğini sağlamak isteyen güvenlik güçleri bu caddeyi kapattı. Bundan başka hacıların izdihamdan kurtulmak için yöneldikleri bir başka tali yol da kapatıldı, oysa o sıralarda her an hacıların sayısı artıyor ve kalabalığın üzerindeki baskı git gide yükseliyor ve izdiham had safhaya ulaşıyordu.
Sabah saat 9 sularında aşırı sıcak ve izdihamın baskısı yüzünden yavaş yavaş hacıların sessiz ölümü başladı. Gerçi bazı İranlı ve diğer ülkelerin yardım ekipleri zorlukla olay yerine ulaştı ve bir çok hacıyı ölümden kurtardı, fakat nedense Suud güvenlik güçleri bölgeye gelerek yardım ekiplerini hacıların adeta kurban olduğu o bölgeden uzaklaştırdı. Arabistan’ın yardım ekipleri ve güvenlik güçleri yaralıları ve hayatını kaybedenleri toplayarak konteynerlere yüklemeye ve bölgeden taşımaya başladı. Ancak bu yanlış yöntem yüzünden kurtarılabilecek bir çok etkilenen hacı hayatını kaybetti. Suud rejimi ise cenazelerin kimliklerinin tespit edilmesi yolunda engel çıkarmaya devam ediyor. bu korkunç hadisenin üzerinden üç yıl geçtiği halde Suud rejimi olayla ilgili sorulara cevap vermiyor, muğlaklıkları aydınlatmıyor, üstelik Mina faciasının şehitlerini defnettiği yerleri de göstermiyor.
Aslında Suud rejiminin Hac merasimini yönetmekte tedbirsizliği ve liyakatsizliği yeni bir konu da değildir. Bu hanedanın Hicaz toprakları üzerinde hakimiyeti başladığı günden beri şimdiye kadar hacılar için bir çok acı olay yaşandı. Hatta 2015 yılında Mina faciası yaşanmadan bir kaç gün önce Mescid-i Haram’da devasa bir vinçin düşmesi sonucu yüz kadar hacı hayatını kaybetti, onlarca hacı da yaralandı.
1990 yılında Mina bölgesine uzanan bir tünelde havalandırma sisteminin bozulması yüzünden 1421 hacı hayatını kaybetti. 1998, 2004 ve 2006 yıllarında da yaklaşık 700 kadar hacı şeytan taşlama mekanında Suud yetkililerin tedbirsizliğinin kurbanı oldu.
1987 yılında ise Suud güvenlik güçleri Müslümanların vahdet merasimi ve müşriklerden beraat etme etkinliği sırasında düzenledikleri barbarca saldırıda 400 kadar hacıyı şehit ettiler.
Suud rejiminin Hac merasimini yönetmekte sergilediği beceriksizlik bunlarla da sınırlı kalmadı. 1975 ve 1997 yıllarında Mina’da hacıların çadırlarında çıkan yangınlarda da yüzlerce hacı alevlerin arasında cayır cayır yanarak can verdi.
Aslında hacıların huzur ve güven içinde Hac farizesini yerine getirmeleri gereken Hac mevsimi sırasında bu tür hadiseler sık sık yaşanmıştır. Bu yüzden Hac merasiminin düzenlendiği mekanlar asla güvenli değildir ve her an acı bir hadisenin yaşanması içten bile değildir.
Suud hanedanı yaklaşık 86 yıldır Hicaz topraklarına ve Mekke ve Medine gibi Müslümanların iki kutsal kentine musallat olmuştur. Bu yüzden bu hanedanın bunca yıldır Hac merasimini düzenleme deneyimlerinden hareketle bu merasimi çok rahat bir şekilde organize etmesi ve yönetmesi ve dünyanın dört bir yanından gelen hacıların huzurunu ve güvenliğini temin etmesi beklenmektedir. Ancak ne var ki Suud hanedanı bu işi beceremediklerini defalarca göstermiş ve Müslümanların bu büyük kongresini düzenlemekte liyakatsizlik ve kifayetsizliğini ortaya koymuştur.
Suud hanedanı yönetim anlayışını düzeltmek yerine Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebi çevresinde devasa yapılar ve inşaatları inşa ederek beceriksizliğini ve kifayetsizliğini örtbas etmeye çalışıyor. Gerçi bu kutsal mekanların geliştirilmesi ve gerekli teçhizatla donatılması gerekli ve zaruridir, fakat Hac farizesinin doğru yönetilmesi ve hacıların can güvenliği daha da önemlidir.
Bundan başka haremeyni şerifeyni geliştirme projeleri hacıların Hac farizesini yerine getirmek için ödedikleri paralardan ve ayrıca büyük israflar yapılarak uygulanıyor ve yerli yabancı bir çok müteahhit firma bu projelerden nemalanıyor.
Gerçekte Suud rejimi sapkın vahabi inancına göre artık Mekke ve Medine’de yer alan tarihi ve kutsal mekanların restore etmediği gibi bir çoğu asrı saadet tarihini anımsatan bu mekanları tahrip ediyor.
Bu arada Suud hanedanının Hac farizesi sırasında hacıların can güvenliğini temin etmekten aciz olduğu gerçeği, 2015 Mina faciasında açıkça ispat oldu. Bu acı hadisede İran İslam Cumhuriyeti 464 şehitle en çok kayıp veren ülke oldu.
Aslında Mina faciasında hacıları Suud rejiminin tedbirsizliğine kurban giden tüm ülkelerin Suud hanedanından hesap sorması ve hacıları için tazminat talep etmesi bekleniyordu. Fakat siyasi mülahazalar ve Suud hanedanının ayrımcılığı bu konuya engel oldu, öyle ki Suud rejimi hatta bu acı olayı ilahi takdire bağladı.
Ancak buna karşın İran İslam Cumhuriyeti tüm gücü ile kendi vatandaşlarının haklarını savunmaya başladı ve her şeyden önce bu acı olayda hayatını kaybeden hacılarının kimliğini tespit ederek mutahhar naaşlarını ülkeye geri getirdi. O günden beri İran Mina faciasını araştırmak üzere bağımsız bir komisyonun kurulmasını ve Suud hanedanının bu olayda ne kadar suçlu olduğunun tespit edilmesini talep ediyor.
Bir süre önce İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei Hac kurumu yetkilileri ile görüşmesinde şöyle buyurdu: 2015 yılının Mina ve Mescid-i Haram faciaları unutulacak gibi değildir. Bu konunun mutlaka takipçisi olunmalı, gerçekleri araştırma heyeti facianın esas davacısı İran İslam Cumhuriyeti’nin katılımı ile kurulmalı ve olay uluslararası mercilere sevkedilmeli, hakların iadesi için nereden gerekli olursa yardım talep edilmelidir. Burada büyük bir zulüm işlenmiştir. Hacıların bu bölgeye musallat olanların üzerindeki hakları, güvenliklerinin temin edilmesidir. Bu hacıların esas talebidir.
Ayetullah Hamanei Hac kurumu ve Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ve yargı erki büyük bir ciddiyetle Mina’nın mazlum kurbanlarının haklarını aramalıdır.
Ancak İranlı yetkililerin Mina’da yaşanan korkunç katliam meselesi için uluslararası çevrelerde yürüttükleri faaliyetler sürekli Suud rejiminin sabotajları ile karşılaştı.
İran İslam Cumhuriyeti insan hakları merkezi sekreteri Muhammed Cevad Laricani bu dosyada sürecin uzadığına işaret ederek şöyle diyor: bu dosya ile ilgili bir çok mesele, İran sınırlarının dışındadır ve bu yüzden dosya süreci uzamıştır. Zira maalesef bu dosya Arabistan gibi oldukça güvenilmez yargı sistemi bulunan bir ülkede yaşanmıştır.
Aslında İran İslam Cumhuriyeti bu facianın araştırılması için uluslararası gerçekleri arama komisyonu kurulmasını istiyor, fakat Suud rejimi bu talebi reddediyor.
İslami Şura Meclisi milli güvenlik ve dış politika komisyonu üyesi Seyyid Hüseyin Nakavi hüseyni, Suud hanedanının bu tutumunun sebebini şöyle açıklıyor: gerçekleri araştırma komisyonu meselesi uzun süredir İran tarafından gündeme getirildi, fakat Arabistan bu komisyonun kurulmasını kabul etmiyor, zira olayın gerçek yüzü aydınlanmasını ve sorumlu olan tarafın diyet ödemek zorunda kalmasını istemiyor.
Gerçekte Mina hadisesinin sorumluluğunu kabul etmek, Suud hanedanının Hac merasimini yönetmekte liyakatsiz olduğunu kabul etmektir. Bu arada bazı gözlemciler olayın ta başından bu faciada bir kasıt ihtimali de söz konusu olduğundan söz ettikleri belirtilmelidir.
İslam dininde Hac ibadeti eşsiz ve önemli bir farizedir ve en muhteşem biçimde ve mutlak güven ve huzur içinde yerine getirilmelidir. Ancak Mina faciası ve kurban bayramı günü yedi bin kadar masum hacının bu kutsal mekanda kurban olması, Suud rejiminin bu ibadi – siyasi merasimi doğru biçimde yönetemediğini kaçıncı kez ispat etmiştir.
Her halükarda Suud rejimi ister Mina faciasında sorumsuzluk ve tedbirsizliğinin sorumluluğunu kabul etsin, ister etmesin, bu acı faciada yaşamını yitiren şehitlerin yadı ve anıları Müslümanların aklından ve kalbinden asla silinmeyeceği kesindir.