Irak ve Suriye’ye geniş çaplı saldırılar; Amerika'nın bölgedeki yeni kundakçılığı
Uzun yıllardan beri Batı Asya bölgesinde kendi ve müttefiklerinin çıkarları doğrultusunda bu bölgeyi işgal ederek güvensiz ve istikrarsız yapan Amerika, arada bir saldırgan eylemleri ile bu hassas bölgede savaş ateşini yakmaya çalışıyor.
Bu bağlamda CENTCOM olarak bilinen Amerika Merkez Komutanlığı yayımladığı bildiride, dün akşam saatlerinde Amerika’nın, kendi topraklarından havalanan aralarında uzun menzilli bombardıman uçaklarının da bulunduğu birçok savaş uçağı ile en az 85 hedefi vurduğunu, hava saldırısında 125’ten fazla hassas mühimmat kullanıldığını duyurdu.
CENTCOM, Amerikan güçlerine ve koalisyona yönelik saldırıları kolaylaştırdığını iddia ettikleri Irak ve Suriye’deki direniş güçlerine ait komuta kontrol merkezleri, istihbarat merkezleri, roket ve füzeler ile İHA depoları ve tedarik zinciri tesislerinin hedef alındığını duyurdu.
Beyaz Saray ise başkan Joe Biden’in bildirisi şeklindeki açıklamasında ise söz konusu saldırıların son günlerde askerî üssüne yapılan saldırıya misilleme olarak gerçekleştirildiğini iddia etti. Ürdün ve Suriye sınırına yakın “Tower 22” olarak bilinen Amerikan üssüne Pazar günü yapılan İHA saldırısında 3 asker öldü, 34 Amerikan askeri de yaralandı.
Biden açıklamasında, Amerikan askerî güçlerinin Irak ve Suriye'deki tesislerde bulunan ve Amerikan güçlerine saldırmak için kullanılan hedeflere yönelik saldırılarına değinirken, bu saldırıların devam edeceğini vurguladı. Fakat Amerikan başkanının öne sürdüğü önemli konu ise Amerika'nın Batı Asya bölgesinde veya dünyanın herhangi bir yerinde savaş peşinde olmamasıdır.
Bu açıklama, Amerika'nın İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Soğuk Savaş sırasında ve Soğuk Savaş sonrasında dünyanın farklı yerlerindeki birçok savaşın sorumlusu olmasına ve özellikle 20. yüzyılın ilk 10 yılında Afganistan ve Irak'a yönelik saldırılarda sadece bu iki ülkeyi işgal etmekle kalmazken bu ülkelerde yaşayan binlerce kişinin ölümüne yol açtığına rağmen yapılıyor.
Bir sonraki aşamada Washington, Arap ve Batı koalisyonu kurarak Suriye’de 2011 yılında yaşanan olayların ardından Suriye’deki savaşı alevlendirdi, bunun sonucunda milyonlarca Suriyeli ve Iraklı, komşu ülkelere göç ederken, bu ülkelerde terör faaliyetleri benzeri görülmemiş bir düzeyde arttı.
Burada önemli olan ise, Amerika'nın Irak ve Suriye'deki direniş gruplarının mevzilerine yönelik hava saldırısının, Gazze savaşının devam ettiği ve bir yandan Washington’un Siyonist rejime kapsamlı destekleri ve diğer yandan direniş ekseninin Kızıldeniz’de Siyonist rejime bağlı gemilere ve Amerika üslerine saldırıları devam ederken, Batı Asya'nın gerginliklerin zirve yaptığı bir döneminde gerçekleştirilmesidir.
Irak dâhil bölgedeki direniş grupları, Irak ve Suriye'deki Amerikan üslerine yönelik saldırılarının Washington'un Tel Aviv'den aldığı temel desteğe yanıt olduğunu defalarca duyururken, saldırılarının Amerika’nın politikalarını değiştirmesi ve Siyonist rejimin Filistinlilere saldırıları ve soykırımının durması ile duracağını vurguladılar.
Bu arada Washington, gündem saptıran bir tutumla, Amerika üslerine ve Siyonist rejim çıkarlarına karşı direniş gruplarının saldırılarının İran ile bağlantılı olduğunu empoze etmeye çalıştı. Fakat İran da direniş gruplarına verdiği desteğin, Filistinli direniş güçleri ve diğer direniş gruplarının kendilerini savunma ve işgalcilere karşı mücadeledeki meşru hakları doğrultusunda olduğunu defalarca altını çizerek belirtti. Tahran aynı zamanda bu desteğin direniş gruplarının eylem ve operasyonlarına müdahale anlamına gelmediğini, onların kendi eylemlerine bizzat kendilerinin karar verdiğini vurguladı. Dolayısıyla İran, Amerika'nın iddialarını reddederek olası her türlü işgale karşı savunma hakkını böylece vurgulamış oldu./