Eylül 19, 2021 11:54 Europe/Istanbul

Bu sohbetimizde Selman Farisi'nin kişiliği ve hayatı hakkında konuşacağız.

Selman, hakikattalep ve erdeme doğru yönelen herkes için bir örnek sayılır. Öyle biri ki hakiki özgürlüğünü elde etmek için kişisel özgürlüğünden vazgeçip Allah Resulüne karşı boyun eğip izzet ve görkem tacına layık görülmüştür. Allah Resulü Hz. Muhammed saa ise onun hakkında hiçbir sahabeye söylemediği şu ifadelerde bile bulunmuştur: " Selman Bizim Ehlibeyt'tendir. "

Günümüzde İslami toplumlarda Selman Farsi'nin adını duymayan az sayıda insan bulunmaktadır.  Bu durum ise  onun Müslümanlar arasındaki özel azameti ve konumunu göstermektedir.  Ancak  Arap olmayan birinin böyle bir konuma ve raddeye gelmesi  gerçekten düşündürücüdür. Nitekim Allah Resulü Hz. Muhammed saa da onun hakkında şöyle buyurmuşlardır:  Selman bizden, ehlibeyttendir. " Bu ifadeler  öyle bir hakikati gösteriyor ki  her Allah'a tapan insanı ve hakikattalep insanı  istediği noktaya eriştirebilir. 

Ruzbeh adı ile de bilinen Selman, ateşe tapılan bir toplumda  doğmuş ve büyümüştü. Babası İran'ın merkez bölgelerindeki İsfahan yakınlarında  Cey kentinde  dini bir liderdi ve bölgenin büyüklerinden sayılırdı.   Babası onu halefi olarak yetiştirmeye çalışıyordu. Ancak genç Ruzbeh babasının dini konumundan  kalben rahatsızdı. Selman aile bireylerinin  faydalandığı bağ bahçelerde gezmekten çekiniyordu ve kendini rahatsız hissediyordu.  Toplumdaki sınıflar arası farklar  onu acıtıyordu.  

O dönemin Ruzbeh'i  insanları ibadet ederken gördüğünde  şöyle söyleniyordu:"   Kendi elleri ile onu canlandırdıkları ateşe nasıl tapabilirler ki?  Sadece bir az su bu kutsal ateşi söndürür. Bir avuç toprak aydınlığını  karanlığa dönüştürür ve sonundan söndürülür. Sonuçta rüzgar geri kalan külleri savurur. " Kuşkusuz  bu akıl dolu düşüncelerin sonucu, ateşe tapmaya ilgisiz kalmak ve dönemin dini öğretilerine kayıtsızlık duymaktı. 

Ruzbeh'in akıllıca ve hikmet dolu düşünceleri, onu  bu dünyanın bir yaratıcı tarafından yaratıldığı kanaatine götürdü. Öyle bir yaratıcı ki  ateşi de insanın kullanımı için yaratmıştır.  Ruzbeh,  onun tanrısının  zenginleri fakirlere üstün kıldığını kabul etmiyordu.  Kullarının çıkarları yüzünden ateşe  tapmalarına müsaade etmeyen bir tanrı düşünüyordu.   

Ruzbeh düşüncelerine dalıp dalıp arkasından  öfkeli bir şekilde " bu ibadet, batıl bir ibadettir. Bu toplanmalar yolsuzluklar ve sapkınlıklar ile doludur. " diye bağırırdı.  Öfkesi dindikten sonra   acı dolu bir şekilde şöyle derdi: "  Beni büyük Tanrıya, alemlerin yaratıcısına götürecek birini nerede bulabilirim. "

Ruzbeh'in babası oğlunun onun Cey bölgesindeki dini halefi olmasını istiyordu.  Selman babası hakkında şöyle diyor: " Babamın bana beslediği sevgi, beni kızı gibi eve kapatmasına ve ateşgede hizmetkarına dönüşmeme neden oldu. " 

Ruzbeh'in eve kapatılması  babasının şefkati ve sevgisinden dolayı olmasına rağmen, babasının evlat kaygısından kaynaklanmasına rağmen   gerçekte  Ruzbeh'in araştırmacı ve meraklı ruhundan kaynaklanıyordu. Kuşkusuz Selman'ın babası  onun gerçekleri ve hakikatleri arayan ruhunun sakin durmayacağını biliyordu. 

Ancak babanın tüm tedbirlerine rağmen günlerden bir gün, yoğun bir günde,  Ruzbeh'ten  onun yerine köydeki arazilerine uğramasını istedi. Sayısız tavsiyelerin ardından  onun geri dönüşü için zaman belirledi ve zamanında dönmesini istedi.  Ruzbeh, babasının emrini yerine getirmek için yola koyuldu.  Ancak yolda bir kilise binası gördü ve karşısında durup içinden gelen  rahatlatıcı sesleri dinledi. Ardından içeri girdi.  Namaz kılan bir grup insanı gördü.  Onların Tanrı karşısındaki  huşu ve tevazularını görünce hayrete kapıldı.  Kilisenin baş piskoposunun yanına gitti ve yavaş yavaş onunla konuşmaya başladı.  Saatler geçti ve Ruzbeh'in papaz ile konuşması iyice uzadı.  Sonunda ise  papaz, Hristiyanlığın çıkış noktası olan Şam ile ilgili konuştu. 

Ruzbeh eve dönünce kaygılı babası ile karşılaştı. Babası öfke dolu bir şekilde evladına şu şekilde bağırdı: " Şimdiye kadar neredeydin acaba? "

Ruzbe sakin bir şekilde  "Kilisede namazlarını kılan bir grup Hristiyan ile karşılaştım ve onların  dininin  bizim dinden daha iyi olduğunu anladım. " 

Oğlunu ateşgede sorumluluğunu üstlenmesi için hazır tutmaya çalışmış ve onu hep Zerdüşt düşüncelerine ve inançlarına uydurmaya çalışan baba bunu duyunca oğluna şöyle dedi: " Kuşkusuz Hristiyanların dini bizimkinden daha iyi."

Baba önce farklı yollarla oğlunu ikna etmeye çalışsa da Ruzbeh,  babanın öne sürdüğü delilleri ve ikna yöntemlerini reddetti.  Sonunda ise Ruzbeh babasına şöyle dedi: " Babacığım! Ateşe tapmakta babaların ve ecdadına uyuyorsun. Ancak kendi ellerimizle kuru ağaçlar ve ahşaplar ile yaktığımız bu ateşin ne değeri var ki? Gerçekten de ateşin canlandırılması ve söndürülmesi bizim elimizde değil mi? O zaman nasıl olur da ona tanrı diye taparız? " 

Ruzbeh bunları söyleyince babası öfkelendi, Onu eve kapattı ve hapsetti.  Ruzbeh bir kaç gün ev hapsinde tutuldu. Ardından  Ruzbeh'in ara sıra piskoposun yanına gönderdiği hizmetkar onun yanına gelip şöyle dedi: " Piskopos bana,  yarın akşam,  Şam'a doğru bir kafilenin gideceğini söyledi."

Bunu duyan Ruzbeh, sevinçten gözleri parlamaya başladı.  Ruzbeh, gün ışıklarının  gecenin karanlığından kurtulurcasına sabah erken saatte  yavaş ve sessizce  evden çıktı ve Şam'a doğru gidecek kafileye katılmayı da başardı. 

Ruzbeh, Şam'a varınca  en bilgin Nesrani adamın yanına gitti.  Kentin ahalisi Kasyon dağında Mağara el Dem bölgesinde bulunan bir papaza doğru onu yönlendirdiler.  Ruzbeh, tam bir ruhani duygular ile dolu kalbi ile  Nesrani papaza doğru yola çıktı.  Oraya varınca papaz ona şöyle dedi: " Kimsin ve ne istiyorsun?"

Ruzbeh " İsfahan'ın Cey kentindenim, çalışma ve öğrenme niyetindeyim.  Beni kabul et ki sana hizmet edeyim, seninle oturup kalkayım, sana eşlik edeyim ve tanrının sana öğrettiklerini öğreneyim. " dedi. 

Bu açık seçik ifadeler  piskoposu hayrete düşürdü. Genç Ruzbeh'in yüzüne baktı.  Gözlerine zeka ve akıl dolu bir şahıs gördü. Bu yüzden hoş görülü bir şekilde onu tapınağına kabul etti. 

Aylar sonra Ruzbeh, piskoposun yanında  eğitim görmeye başladı. Kimi zaman ibadet edip kimi zaman  İncil'in muğlak ayetleri hakkındaki yorumlarını dinledi ve araştırma ve eğitimini de sürdürdü.  Ardından piskoposun  ölüm vakti geldi. Bu ölümle ikisi bir birinden ayrıldı ve Ruzbeh bir kez daha  hakikati arama peşinde düştü ve dağların ve çöllerin yoluna koyuldu. 

 Ruzbeh, hayatının büyük bir bölümünü  diyardan diyara gezmek ve mabetten mabede giderek geçirdi.  Büyük bir arif ile karşılaştığı zaman tekrar imanın tadını tadıp yorgunluk ve bitkinlik bilmeden  onu ilahi irfana kılavuzluk edecek birini arayışına devam ediyordu.  Sonunda insanı zorlayan yolculuğunun devamında hidayet ve rahmet peygamberi Allah Resulü Hz. Muhammed saa ile buluşma şansı buldu.  İşte özgürlük, kardeşlik, eşitlik ve şefkat de dahil aradığı ülkülerini  onun yüce ruhunda bulundu.  İşte aradığı erdemi Peygamber Efendimiz'de gören Ruzbeh hemen Müslüman oldu. Allah Resulü ise ona Selman ismini verdi. 

Günlerden bir gün Medine'de   Allah Resulünün en sert düşmanlarından biri olan Ebu Sufyan Sahr bin Hareb'in Arap kabilelere  heyetler gönderdiği ve onlardan Allah Resulü ile savaşmak için söz istediği  söylentileri duyulmaya başlandı. Böylece onlarca kişinin Ebu Sufyan etrafında toplandığı haberi de yayıldı. 

Bu haber  birçok Müslümanı korku ve panik havasına soktu.  Allah Resulü sahabelerini toplayıp savunmak için  plan yapmalarını istedi.   Böylece savaş kurultayı kurulmuş oldu.   Herkes görüşünü bildirmeye başladı. Selman ise şöyle dedi: " Ey Allah'ın Resulü!  Medine etrafında hendekler kazmamıza müsaade edin ki onlar şehre giremesin. " 

Allah Resulü bu teklifi kabul etti ve hemen bu hendeklerin kazılmasını istedi.  

Hendekler kazıldığında muhacirler ve Ensar dahil herkes  Selman'a iltifat yağdırıyordu.  Muhacirler " Selman bizdendir." diyor Ensar ise  " Selman bizdendir ve  bize daha yakışır" diyordu.  Allah Resulü bu iltifatlardan sevinip elini Selman'ın omzuna attı ve şöyle buyurdu: " Selman biz ehlibeyttendir. "

Evet Allah Resulünün sahabelerinin belki de hiçbiri bu kadar ilgiye layık görülmemiştir.  Allah Resulünün yarenleri etrafına toplanıp şöyle demişlerdi: " Ne mutlu sana ey Selman Farisi! Allah Resulü bu kadar büyük bir şerefe seni layık gördü. "

 Bu sırada ise Allah Resulü sevgi dolu bir şekilde onlara şöyle buyurdu: "Selman Farisi demeyin Selman Muhammedi deyin ona."

Etiketler