Hollywood’da Siyahiler - 20
Bugünkü sohbetimizde Quentin Jerome Taranito’nun The Hateful Eight adlı eserini gözden geçirmek istiyoruz; süresi 168 dakika olan ve müziğini Ennio Morricone’un yaptığı The Hateful Eight 2015 yılında Amerika’da vizyona girdi.
Western türündeki film, iç savaş'ın bitmesinden altı, sekiz ya da 12 yıl sonra, bir grup yabancının, tipiden kurtulmak için dağdaki bir konaklama yerine sığınmasını ve gizli bağlılıkların hayatta kalmalarını tehdit ettiğini anlamalarını konu ediyor. The Hateful Eight’te bir posta arabası, kış soğuğu yaşayan Wyoming’den geçer. Yolcular, cellat John Ruth ve yakaladığı kaçak Daisy Domergue, Domergue'nun adalete teslim edilmesi için Ruth'un "Cellat" olarak bilindiği Red Rock kasabasına hızla yol alır.
Yolda iki yabancıyla tanışırlar: Biri, kötü şöhretli bir ödül avcısı olan, zenci bir eski federasyon askeri Binbaşı Marquis Warren ve diğeri de kasabanın şerifi olduğunu iddia eden güneyli haydut Chris Mannix.
Tipide yollarını kaybeden Ruth, Domergue, Warren ve Mannix, bir dağ geçidindeki konaklama yeri olan Minnie's Haberdashery'ye sığınır. Minnie's'e vardıklarında onları mekânın sahibi değil, dört yabancı karşılar.
Posta arabası Minnie’nin konaklama yerine varmadan önce Jody Domergue adındaki cinayet çetesinin dört üyesi olan Jody, takma adı Bob olan Meksikalı Marco, Oswaldo Mobray takma adıyla İngiliz Pete Hicox ve yine takma adı Jeo Gage olan Grouch Douglass konaklama yerine gitmiştir.
Bu dört cani siyahi Minnie’yi ve yine altı kişiyi daha öldürmüştür. Çetenin lideri Jody, Daizy’nin kardeşidir ve çetenin amacı Daisy’yi Ruth’un elinden kurtarmaktır. Çetenin ortalığı normal gibi göstermek için öldürmedikleri tek kişi ise Sanford Smithers adındaki yaşlı bir generaldir.
Posta arabası Minnie konaklama yerine geldiğinde, çete arabanın içinden Warren ve Mannix’in de arabada olacağını beklemiyordu ve bu yüzden planlarını değiştiriyor. Daha önce General Smithers’in oğlunu feci bir şekilde öldüren siyahi binbaşı Warren, babasını da öldürüyor.
John Gage kahveye zehir katarak Ruth ve Obey’i öldürünce macera iyice kızışıyor ve sonuçta planları anlaşılıyor. Siyahi Warren zekasını kullanarak ve Mannix’in yardımıyla Jody çetesinin tüm üyelerini öldürüyor ve ikisi da ağır bir şekilde yaralanıyor. Daisy ise Warren ve Mannix’in arasını bozmaya ve siyahi binbaşıyı ortadan kaldırmaya çalışıyor, fakat başarılı olamıyor. Sonunda Warren ve Mannix Daisy’i dar ağacından asıyor ve kendileri de şiddetli yaralanma ve kan kaybı yüzünden ölümlerini bekliyor
Aslında The Hateful Eight adlı film siyahi komedi Westren tabir edilen kovboy film tarzında bir filmdir ve macerası Amerika’nın iç savaş dönemi ve sonrasında geçmektedir.
Bu filmde her biri Amerika’da iç savaş sonrası dönemin kültürü ile irtibatı olan çeşitli karakterler yer alıyor. Film, şiddetli iç savaş dönemini geride bırakan Amerika toplumunu simgeler gibidir.
The Hateful Eight adlı film Amerika’da iç savaş sonrasında toplumda yaşanan ırkçı sürtüşmelerle oluşan atmosfere saldırıyor. Bu atmosferde güvensizlik, tehdit, dehşet ve ırkçılık hakimdir. Aslında konaklama yeri gibi dar bir alanda şekillenen bu macera, savaş yıllarından geriye kalan kinleri, ırkçı ilişkileri ve siyahi şakadan yararlanarak sosyal ve siyasi göndermeleri çirkin küfürler ve şiddet kalıbında beyan ediyor.
The Hateful Eight adlı film Amerika’da iç savaş sonrası dönemde ırkçı elemanları ve doğurduğu sonuçları kullanarak, hiç biri gerçek kişiliğini ifade etmeyen 8 kişinin karakterlerini ve aralarındaki teamül ve mücadeleyi anlatıyor. Fakat bu filmde ırkların arasındaki ilişki ve davranış biçimi iç savaş yılları öncesi ve sonrası hakkında yapılan filmlerdeki ilişkilerden çok farklıdır. Burada siyahi binbaşı Warren tek başına beyazlara karşı durması öteki siyahi filmlerden farklıdır ve Hollywood dünyasında siyahi kahramandan yeni bir kalıp sunmaktadır. Bu siyahi kahraman beyazlardan intikam alma kini yüzünden bir anti kahraman seviyesine geriliyor.
2015 yapımı olan The Hateful Eight adlı film, 2013 yapımı 12 yıl esaret ve yine 2013 yapımı başkanın hizmetkarı adlı filmler gibi siyahilerin tarihini gözden geçiriyor. Bu gözden geçirme ise insaflı bir şekilde değil, intikam alıcı bir şekilde anlatılıyor. Gerçekte bu film Amerika’da iç savaş sonrasında siyahilerin beyazlardan intikam alma ekseninde ırkların arasındaki savaşı göstermek istiyor.
The Hateful Eight filmi çeşitli film festivallerinde de yoğun ilgi gördü ve 2015 yılında Oscar ödüllerinden en iyi film müziği ödülünü kazandı.
Şimdi sohbetimizin devamında bu güzel filmin 29. Dakikada başlayan bir sahnesini gözden geçirmek istiyoruz. Bu sahne John Ruth’un posta arabasında başlıyor. Warren ve Mennix arabaya binmiş ve Ruth ve Daisy’nin karşısında oturmuştur. O sırada Mennix, Warren’in mazisini ortaya çıkarıyor. Böylece bir zamanlar Warren’in başı için 30 bin dolar ve daha sonraları da 5 bin dolar ödül konduğu anlaşılıyor.
Ruth soruyor: neden başına ödül koydular.
Waren şöyle diyor: Güney eyaletlerinde benim onları öldürme yeteneğimden rahatsız oldular. Wellenbek hapishanesinden kaçtıktan sonra güneyliler benim hayatta olmamı kendilerine saygısız biliyordu, bu yüzden başıma ödül koydular.
Ruth Warren’e soruyor: hapishaneden mi kaçtın?
Mennix devreye giriyor: binbaşı Warren’in yaptığı şey kaçmaktan daha ötede bir işti. Binbaşının çok ilginç bir planı vardı, çünkü bundan önce hiç kimse bunu düşünememişti.
Mennix Warren’e dönüp şöyle diyor: John Ruth’a şu planını anlatsana.
Warren gururla tebessüm ederek şöyle diyor: evet, o lanet olası yer beyaz ahşaptan yapılmıştı, bu yüzden ben de orayı yaktım.
Mennix’ten başka herkes kahkahalarla görüyor.
Mennix şöyle diyor: acemi askerlerden oluşan bir alay geceyi o kampta geçiriyordu. 47 kişi yanıp kül oldu. Güneyli gençler, çiftçilerin çocukları, en iyi adamlar.
Warren şöyle diyor: ben de bırak yansınlar dedim. Yoksa güneyli askerlerin ölümü için özür mü dileyecektim?
Warren Mennix’e dönerek şöyle diyor: sen savaşa gittiğin, çünkü siyahileri eskisi gibi köle olarak tutmak istiyordun. Ben savaşa gittim, çünkü güneyli beyaz çılgınları öldürmek istedim, ki bu da onları nerede bulursam kafalarına sıkmak, bıçaklamak, boğmak, yakmak ya da kafalarına taşla vurmak demekti. Yani çılgın bir beyazın yere yığılması için ne gerekiyorsa yapmalıydım. Bu yüzden savaşa katıldım ve bu da yaptığım şeydi.
The Hateful Eight adlı filmde görüntü çekme tekniğinde panavision kameraların lenzinden yararlanmıştır, ki bu de bir nevi nostaljik duygu yaratarak klasik western filmleri andırmaya yaramıştır. Bu görüntüleme tekniği çöl gibi geniş alanların çekimi için çok uygundur ve bu yüzden çoğu sahneleri çölde geçen western filmlerde sık sık kullanılır. Sosyal işaretler bakımından bu sahne, siyahilerin beyazlardan çok çektiğini gösteriyor. Nitekim bu yüzden uygun fırsat ve güce kavuştuklarında çılgınca beyazları katletmeye başlıyorlar.
Warren’in beyazların hapishanesini yaktığı olayı anlatırken çekilen görüntülerde, yaygın kalıplardan farklı olarak burada siyahi beyazdan üstündür. Yani siyahi Warren beyazların hapishanesini yakarak kaçabilen ve beyazlar onu yakalayamayacakları kadar güçlüdür, üstelik başı için 30 bin dolar ödül de konmuştur. Bir başka ifade ile bu filmde siyahi eksenli filmlerin aksine beyazlar siyahilere karşı zayıf konumda gösteriliyor. Sanki ABD’nin ırkçı tarihinde onca acı çeken siyahileri temsil eden Warren simgesel olarak zorba beyazlardan siyahilerin çektiği acıların intikamını alıyor
Filmin devamında Warren bir yalanı gündeme getiriyor ve savaş sırasında Abraham Linkoln’dan bir mektup aldığını söylüyor, ki bu da üzerinde durulabilecek bir konudur, zira Warren siyahileri temsilen beyazlar tarafından çok aşağılanmıştır ve bu yüzden şimdi onları aşağılamak istiyor ve bunun için hatta Amerika Başkanı ile mektuplaşma yalanını bile söylüyor.
Gerçekte Warren’in intikam duygusu filmin muhatabını sanki bu film günümüzde Amerikan kamuoyunca şiddetle tenkit edilen bir dönem yüzünden Amerikalılardan intikam alıyor hissine yöneltiyor.