Nisan 06, 2018 18:49 Europe/Istanbul

Bugünkü sohbetimizi son yıllarda Müslümanların yoğun bir şekilde İslam düşmanlığı ve İslam korkusuyla karşı karşıya kaldığı Almanya'daki durumuna tahsis ettik.

24 eylül tarihinde Almanya'da yapılan seçimlerin kampanyaları, 12 Ağustos 2017 tarihinden itibaren resmen başladı. 2013 yılında kurulan muhafazakar "Almanya için alternatif-AFD" partisi (Alternative für Deutschland) bu seçimlerde geniş propaganda çalışmaları yürüttü. İslam düşmanlığı ile tanınan AFD partisi, İslam karşıtı propaganda çalışmalarını geniş alanda gerçekleştirmeye çalıştı. " İslam Almanya'ya ait değildir " sloganı, AFD partinin programı olarak seçimler boyunca dikkate alındı. Bu parti ayrıca kendi programında İslami giyim tarzını Almanya'da kabul etmeyerek ülke çapında yasaklanması için çalışıyor. Parti ayrıca Almanya'da İslami teşekküllerin faaliyetlerine de muhalefet etmekte.

Son yıllarda ayrıca PEGİDA olarak bilinen  "Batının İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar" (Patriotische Europäer gegen die Islamisierung des Abendlandes)hareketi Almanya'da baş gösterdi. Bu hareket Almanya'da Müslümanların yaşamasına karşı çalışmalarını Avrupa'nın tümüne yaymaya çalıştı ve bu bağlamda hatta bazı Avrupa ülkelerinde gösteriler de düzenledi. Ayrıca İslam karşıtı düşüncelerini korumak amacı ile Almanya'nın Dresden kentinde haftalık gösteriler düzenlediler. Fakat halkın bu hareketi pek sıcak karşılamaması nedeni ile, gösteriler devam etmedi.

Dresden kenti yaklaşık 8 yıl önce Mısırlı Müslüman Dr. Bayan Merve Şerbini'nin hamile iken, bir mahkemede duruşma sırasında 18 bıçak darbesi ile ırkçı bir Alman tarafından yargıç ve ailesinin gözleri önünde öldürüldüğü kenttir. Saldırgan ise Merve Şerbini'yi taciz ve ırkçı davranışları nedeni ile mahkemelik olduğu ırkçı kişiydi.

Şerbini'nin katili Rus asıllı Alex Wiens, Şerbini'yi ırkçı hareketleri ile taciz suçlaması ile mahkemeye çağrılmıştı. 2008 yılında Wiens, Merve Şerbini'nin oğlu ile birlikte gittiği parkta ona hakaret ederek küfretmişti. Şerbini bu hareketin üzerine polisten yardım istemiş ve ardından düzenlenen mahkemede Wiens para cezasına çarptırılmıştı. Saldırgan Wiens temyiz mahkemelerinden birinde " Müslümanlar insan değiller ve bu yüzden hakarete uğrayamazlar" demişti.

Almanya medya ve basın çevresi Şerbini'nin sarsıcı saldırı ile öldürülmesi haberini zayıf bir şekilde aktardı. Öyle ki İngiltere basını The Guardian bir makalede şöyle yazdı:

Almanya medyası ilk başta bu olayı arka sayfalardan verdi. Fakat Kahire'de binlerce Mısır'lının yoğun itirazları ardından, yaklaşık bir hafta sessiz kalan federal Almanya hükümeti bir bildiri ile olaydan esef duyduğunu belirtti.

Geçen 8 yılda Almanya'da yaşayan 4 milyon Müslümana karşı İslamofobi hareketinin yoğunluğundan ve ırkçı davranışların şiddetinden hiçbir şey eksilmedi. Başta "Almanya için Alternatif" –AFD partisi olmak üzere İslam düşmanı sağcı partilerin türemesi ve gelişmesi, Almanya  toplumunda İslamofobi düşüncesinin yayılmasının göstergesidir. Söz konusu partinin parlamento seçimleri öncesi astığı posterler, diğer partilere kıyasla daha çok sansasyonel ve tartışmalıydı. Örneğin pankartlardan birinde "Burkaya hayır, biz bikini istiyoruz" yazılıyordu. Popülist ve sağcı AFD partinin sloganları daha çok Müslümanlar ve İslam ile kültürel çelişkiler ve sınırlamalar etrafındaydı.

Yapılan son anket çalışmalarına göre AFD partisi yaklaşık %10 oranında halk desteğine sahiptir. Başka bir ifade ile bugün seçimlerin yapılması halinde AFD partisi, Hıristiyan Demokrat ve Sosyal Demokrat partileri ardından 3. Parti olacaktır. İslam karşıtı bir partinin bu kadar nüfuz ve halk desteğine sahip olması, Almanya toplumuna aslında uyarı zilleridir. Hal bu ki Almanya anayasasında dinler özgürlüğü güvence altına alınmıştır.

Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde medeni ve vatandaşlık haklarının gerçekleşmesinde Müslümanlar her zaman müstesna tutulmuşlardır. Avrupa ülkelerinin anayasaları, Avrupa Sosyal Şartı ve Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi gibi yazarları Avrupa ülkeleri olan yasalarda her din ve mezhebin öğretilerine göre din, ifade ve serbest yaşam haklarına vurgu yapılmıştır. Fakat bu vurgulamalar Müslümanlar söz konusu olunca güçsüzleşiyor ve Avrupa ülkeleri ve aşırı sağ hareketleri de Mülsümanların medeni ve vatandaşlık haklarına bağlı kalmak istemiyorlar. Batı devletleri ve medya çevrelerinin başlattığı İslamofobi ve İslam düşmanlığı hareketi ile İslam'ın şiddet, terörizm ve radikalizmi yaymakta olduğu dayatılmaya çalışılırken, Müslümanlara karşı medeni ve vatandaşlık haklarındaki her türlü eksiklik ve müsamaha, haklı çıkartılmaya çalışılıyor. Bu bağlamda Müslüman bayanların giyimi, Almanya'nın da aralarında olan Avrupa ülkelerinde siyasi bir konu ve sosyal bir sorun haline gelmiştir. Almanya eyaletlerinin her biri tesettürlü bayanları kısıtlamak için kendi yasalarına sahipler.

Almanya'da kadın haklarını savunan bazı kurumlar, bu cümleden "kadın Diyarı Örgütü" (terren des Femmes) ve feminizm yanlısı EMMA dergisi yazarı gibi bazı yazarlar, ilkokul kızları için tesettürün doğru olmadığını düşünüyorlar. Almanya'daki bazı yazarlar ve gazeteciler feministlerin bu bakışını, kadınları destekleme sloganlarını dikkate alarak sorguluyorlar. Almanya'da tesettürlü bayanların seçim kararı, bilinçli bir şekilde alınmıştır. Başka giyim tarzını seçen Müslüman kadınlar olduğu gibi kimse de İslami öğretilerinden gerçek dışı algılamaları nedeni ile Müslümanları terörizmle suçlayamaz ve kadınların giyimi için bir kısıtlama uygulayamaz.

Almanya'da Müslüman tesettürlü kadınlara karşı kısıtlamaları özellikle de feminist örgütleri sorgulayan gazetecilerden biri Meredith Haaf'dır. Kendisi Die Deutsche Zeitung gazetesine verdiği mülakatta şöyle diyor:

İnsanları, etnik veya mezheple damgalamak, Müslümanlara karşı ayırım ve  saldırıyı tamamen farklı sebeplerle yürütenlerin oynattığı bir oyundur.

Haaf " Başörtü veya tesettürsüzlük" başlıklı makalede, feminizmin topluma zarar verebileceğini defalarca ve açıkça gözler önüne seriyor. Haaf cinsiyet ayrımı yapmadan işçilerin haklarını savunanların bizzat kadınların başını açmaya çalışmalarının esef verici olduğuna değinerek, hatta kadınların hakları ile ilgili olan feminizm anlamına dayanacak olursak bile bu alanda faaliyet yapan aktivistlerin aslında feminizin anlamını doğru algılamadıklarını ve kadın haklarına asla saygılı olmadıklarını göreceğimizi belirtiyor.

Aslında burada feminizm düşüncesini savunmak niyetinde değiliz, zira birçok konuda İslami öğretiler ile çatışmakta. Burada İslam düşmanlarının İslam ile muhalefette hatta kendi ilkelerini bile çiğnemeyi göze aldıklarını göstermek istedik.Bu da, tüm olaylar karşısında akıllıca davrandıklarını iddia eden ve muhaliflerini aşırıcılık ve mantıksız olmakla suçlayan Avrupalıların, Müslümanlara karşı mantıksız düşmanlığı ve güdülen kininin göstergesidir. Fakat İslam düşmanlarının davranışları ve düşüncelerinin temel ilkeleri, yaşadıkları ilkelerinin fikri temelleri ile çelişmektedir. Feministlerin İslam karşıtı düşüncelerine işaret, aslında bu konunun bir örneğidir.