Ekim 19, 2018 16:27 Europe/Istanbul

Bu bölümde, İslam çehresini zedelemek ve batıda İslam düşmanlığı akımları ve ahreketleri güçlendiren en temel unsurlardan olan Irak'ta IŞİD dosyasının kapatılmasına ayırdık.

9 aralık 2017 tarihinde Bağdad'ın yeşil bölgesinde askeri geçit düzenleyen Irak ordu birlikleri, bu ülkede IŞİD'ın son bulduğunu resmen ilan ettiler. Irak halkı ise bu sebepten dolayı, onlarca helikopter ve savaş uçağının Bağdad semasında uçuş yaptığını gördü. Irak başbakanı ve Irak slahlı güçler genel komutanı Haydar İbadi de bu sebepten dolayı 10 aralık gününü resmi tatil olarak ilan etti

Bu arada Bağdad'ta 13 aralık Çarşamba günü IŞİD medya ve düşüncesi ile mücadele 3. Toplantısı çalılşmalarına başladı. İki gün süren toplantıya 42 ülkeden en az 120 uzman katıldı. Irak başbakanı Haydar İbadi başkanlığında düzenlenen toplantıda IŞİD düşüncesi ile mücadele araçları incelendi. Ayrıca terörizme karşı zaferde Irak tecrübesi ve de dünyada barış ve güvenliğin yayılması konuları da toplantıda ele alındı.

Irak ve Suriye'de IŞİD'ın yenilgisi, İslam'ın rahmani çehresini dünya kamuoyu ve özellikle batı dünyası nezdinde zedeleyen ve tahrip eden mısdakların birinin yok olması anlamında idi. Gerçi İslam'ın bazı selefi eğilimleri arasında sapkın ve şidet içerikli anlayışlar eskiden beri vardı; fakat en az 1,5 milyar Müslüman arasında, İslam'ın adalet ve barış talep öğretilerinden sapkın ve gerçek dışı anlayışa sahip olanlar, küçük bir yüzdeyi oluşturuyor.

Fakat nasıl oldu da dünyada Müslüman toplumun bu küçük bölümü birden bire tüm dünya dikkatini üzerine çekerek kanları donduran cinayetleri ile İslam'ın çehresini tahrip edebildi? Aslında onların işledikleri cinayetler batıda İslamofobinin bir diğer yüzüdür. Batı dünyası eski Sovyetler Birliği ve komünizm düzenin yıkılması ardından en büyük düşmanını kaybetti. Fakat unutmamak gerekir ki batı dünyası ve tabi ki en başta Amerika'nın tüm dış siyaset, güvenlik politikaları, sultacı v e müdahaleci tutumları, komünizm diye bir düşmanın varlığı ile açıklanıyordu.

Sovyetler Birliği'nin  dağılması ile batı dünyası kendi üstünlüğünü dünyaya nasıl haklı çıkaracağı için sebepler  aramaya başladı;  bu bağlamda batılı ülkeleri arasında en önemli güvenlik anlaşması olan NATO paktının varlık felsefesi bile yok oldu.  Böylece komünizm tehlikesi yerine İslam tehlikesinin varlığını haklı çıkarma çalışmaları başladı.  Dünya’da İslam’ın adı altında radikalizm ve terörizmin yayılması, Avrupa ve Amerika'da düşünce odalarındaki  çalışmalarının ekseni haline geldi. 

 Avrupa ve Amerika'da İslam tehlikesinin komünizm tehlikesi yerine yerleştirme stratejisinin gerçekleşmesinden elde edilen sonuç, İslam dünyasında tekfirci akımların güçlenmesi idi. Tekfirci hareketlerin ana yatağı ise Suudi Arabistan'da ve vahhabilik fırkasında idi. Tabii ki Suudi Arabistan batının nüfuz ve sulta çemberinde bulunuyor.  İran İslam inkılabının zaferi ardından  Al-ı Suud rejimi sahip olduğu Petrol dolarları ile Amerika ve Avrupa'nın büyük ülkelerinden silahlar olarak bölge gücüne dönüşme rüyasına kapıldı.

Batı ve özellikle Amerika ve İngiltere casusluk servislerinin Arabistan'a egemen olan vahhabi düşüncenin mali ve siyasi destekleri ile Pakistan'ın Peşaver kentinde ve Afrika'nın yoksul ülkelerinde  ve hatta Avrupa'nın Müslüman toplumları arasında dini medreseler kurularak  faaliyete geçtiler.  Tüm bu medreselerin hedefi  yoksul, genç ve hayatlarında büyük boşluklar olan insanları vahhabilik öğretileri ile yetiştirmektir.  Fakat bu öğretiler İslam'ın adalet  ve barış talep,  kurtarıcı öğretilerine  tamamen aykırıdır.

İslam hakkında bilgiye sahip olmayanlar bile  ilahi Kur'an-ı Kerim kitabını, Resulullah hz.  Muhammed'in –saa- sünneti ve siyeri  hakkında araştırma  yaparlarsa, İslam'ın insan yetiştiren öğretileri ile vahhabi düşüncesinin şiddet yanlısı aşırıcı düşünceleri arasında hiçbir bağlantı olmadığını anlar.  Batı ülkelerinin kapsamlı desteğinde olan Arabistan'ın vahhabilerinin  uzun yıllar devam eden faaliyetlerinden  El Kaide, IŞİD, Afrika'da Boko Haram  ve  Doğu Asya'da diğer tekfirci ve terörist gruplar ve akımlar oluştu. 

Burada dikkat edilmesi gereken konu şu ki Afganistan'da Taliban ve ardından El-Kaide'nin varlıklarını ilan etmelerinden ve ardından Suriye ve Irak'ta başta IŞİD olmak üzere tekfirci ve terörizm hareketlerinin varlıklarını ilan etmelerinden geçen süre boyunca,  her geçen gün işledikleri cinayetler daha geniş boyutlar ve daha feci yöntemlerde gerçekleşmesidir.

Tabii ki IŞİD cinayetlerinin daha acımasız ve daha feci şekilde dünya gözleri önünde işlenmesinden güdülen amaç,  Rahmani İslam çehresini daha fazla tahrip etmekti. IŞİD benzeri terör gruplarının son yıllarda Suriye ve Irak'ta işledikleri cinayetler ile birlikte medya, sanal ortam ve internet ortamını en azami şekilde kullanarak kendilerini kameralar önünde bile en feci cinayetlerden çekinmeyen gruplar olarak tanıtmaya çalıştıları hedeflerini ortaya koyuyor.

FBI  eski başkanı  James Comey’in belirttiğine göre"  IŞİD'in reklamları çok ilginç bir şekilde profesyoneldir.  Onlar yaklaşık 23 dilde Medya  üretiyorlar."

Onlar Nereye giderlerse gitsinler, geniş çaplı tüyler ürperten cinayetleri ve bu cinayetleri Medya üzerinden dünya çapına yaymakla korku ve dehşet saçmaya çalıştılar. Onların en sıradan günlük cinayetleri kafa kesmek, diri diri yakmak, diri diri boğmak, yüksekten atmak, patlatmak,  kadınları köleleştirmek ve küçük kızlara bile tecavüz etmekti. 

Tabii ki onların bu davranış tarzı bir toprak edinerek devlet kurmak isteyen bir grubun akıl ve mantığı ile uyum sağlamıyor. Hükümet kurma iddiası ile harekete geçen bir akım veya bir grup her şeyden önce halkın rızasını kazanmaya ve insanlar arasında huzur oluşturmaya çalışır. Fakat IŞİD bu mantığa karşı hareket ediyordu. Onlar işgal ettikleri topraklarda işledikleri sayısız cinayetlerle halk arasında dehşet oluşturmaya çalıştılar.  Tabii ki böyle bir grup bunca cinayetle İslam çehresini zedelemeye çalışırken sürekli kendilerine düşman kazanıyordu ve bu yüzden kalıcı olamadılar.

IŞİD'ın bu hareketlerinden sadece bir sonuca varılabilir.  Tüm bu cinayetler Avrupa ve Amerika'da fikir odalarının yönetiminde ve tek bir büyük hedef ile işlendi ve o da İslam dininin çehresini zedelemekti.  Dikkat edilmesi gereken konu ise birçok Batı medyası ve özellikle İngiltere ve Amerika medyasının IŞİD'in Irak ve Suriye'de yaşam mücadelesi veren son günlerine kadar "IŞİD" kelimesini ender kullanması ve daha çok " Irak Şam İslam Devleti" terimini kullanmasıdır.  onlar IŞİD'ın işlediği cinayetleri İslam'ın öğretilerine bağdaştırmak için özellikle altını önemle çiziyorlardı.

Dünya ve batı kamuoyu nezdinde İslam çehresini tahrip etmekte IŞİD'ın yaptıklarını ve verdikleri zararları,  İslam tarihi boyunca hiç bir hareket yapmadıve vermedi.  Bu cinayetler batılı hükümetlerin başta Suudi Arabistan olmak üzere bazı Arap ülkelerinin eli ile İslam çehresini tahrip etme hedefi için işlendi. Suriye ve Irak'ta IŞİD dosyası bu iki ülkenin Ordu ve milletlerinin direnişi ve de İran İslam Cumhuriyeti,  Lübnan Hizbullah hareketi ve Rusya'nın destekleri ile dürüldü.  Fakat tekfiri akımların yeni versiyonları ve farklı şekillerde tekrar ortaya çıkabilmesinden gafil olmamak gerekiyor.

Batıda İslamofobi  e İslam düşmanlığı her geçen gün daha yoğunlaşarak devam ediyor.  Bu yüzden onlar İslam ve Müslümanlar çehresini tahrip etmeye ihtiyaçları var ve işte tam da bu ihtiyaç onları İslam'ın barış ve adalet talep öğretilerinin çehresini tahrip çalışmaları için yeni girişimlerde bulunmalarını gerektiriyor.  IŞİD düşüncesi bir tehlike olarak hala İslam toplumunu tehdit ediyor;  burada Müslüman düşünürler ve din alimlerinin bu hareketin gerçek mahiyetini tanıyarak Müslüman olan ve olmayan kamu oyuna açıklama gereğini daha da arttırıyor.