Eylül 01, 2018 10:32 Europe/Istanbul

Bugün Amerika'da Donald Trump'ın başkan seçilmesi ardından Müslümanlara yapılan saldırılarda artışı ele alacağız.

Amerika başkanı donlar Trump'ın siyasetleri, durumu Amerika Müslümanlarına, 11 eylül olayları ardındaki durumdan bile daha da zorlaştırmıştır. Bu siyasetler Amerika'da İslamofobi ve İslam düşmanlığının artmasına sebep olmuştur. FBI'ın cinayet masası araştırmaları, Amerika'da Müslümanların 11 eylül olayları ardından daha zor şartlarda yaşadıkları ve daha fazla saldırıya uğradıklarını gösteriyor. Son olarak 2016 yılı raporunu açıklayan FBI'a göre, ABD genelinde bir yılda kayıtlara giren nefret suçu sayısı 2016 yılında 321 artış göstererek toplam 6 bin 121'e yükseldi. İşlenen suçların motivasyonunda yüzde 57,5 ile ırk, etnik köken ve nesep unsurları büyük farkla ilk sırada yer alırken yüzde 21 ile din, yüzde 17,7 ile cinsel tercihler etkili oldu.

Pew araştırma merkezinin yayınladığı verilere göre son iki yılda Müslümanlara saldırı önemli oranda artmıştır, öyle ki 11 eylül olayları ardından Müslümanlara saldırıların doruğa ulaştığı dönemden bile daha da artmıştır. Yapılan araştırmalara göre Amerika'da terör saldırılarından daha fazla, başkan Trump'ın sözleri Müslümanlara karşı nefret saldırılarının  artmasına sebep olmuştur.

Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi başkan yardımcısı İbrahim Hooper, The Independent gazetesine yaptığı açıklamada, Müslümanların nefrete ve hoşgörüsüzlüğe maruz kaldığını, İslamofobinin 11 Eylül saldırılarına kıyasla daha da arttığını ifade etti. Artık birçok Müslümanın dini sembollerini göstermek ya da giymekten çekindiğini belirten Hooper, “Bu durumdan endişe duyan sadece ABD’li Müslümanlar değil, beyaz ırkın üstün olduğunu savunan radikallerin yönetimi altında yaşayanlar da muzdarip. Trump politikaları sadece Müslümanların değil, Afrikalılar başta olmak üzere birçok azınlığın da endişelerini arttırdı” ifadesini kullandı.

Amerika'da Ahmediye İslami topluluğu sözcüsü Kasım Raşid, News Week dergisine verdiği mülakatta," Müslümanlara karşı nefrete dayalı suçların artması ve başkanın lafazanlıkları arasında direkt bağlantı vardır."dedi. Raşid sözlerinin devamında şöyle diyor: İslam her zaman Amerika toplumunun dokusunun bir parçası olmuştur. Fakat halihazırda Amerika'da Müslümanların yabancı ve ecnebi oldukları söylentileri dolaşıyor. 

Pew araştırma merkezinin 2014 yılı araştırmaları Amerikalıların yüzde 62'sinin Müslümanları tanımadığını, oysa tanımaları halinde Amerika halkı arasında İslam ile düşmanlık kurumsallaşmayacağını ortaya koydu. "Güney Yoksulluk Hukuk Merkezi" ( Southern Poverty Law Center) raporuna göre son iki yılda başkan Trump'ın yabancı düşmanlığı ve ırkçı kampanyaları ile nefrete dayalı suçlar arasında direkt bağlantı vardır. Rapora göre genelde 2016 yılında Amerika'da nefrete dayalı İslam karşıtı işlenen 307 vaka, bu durumun önceki yıla göre yüzde 19 oranında arttığını gösteriyor. Merkezin 2017 yılı raporuna göre, ABD'deki nefret yayan gruplarının sayısı bir önceki yıla kıyasla yüzde 4 artarak 954'e yükseldi. Bunlar arasında beyaz ırkçı gruplar ise en fazla artış gösteren "nefret grubu" oldu.

ABD'de Müslüman hakları konusunda en önemli sivil toplum örgütü olarak gösterilen Amerikan-İslam İlişkileri Konseyinin (CAIR) en güncel İslamofobi raporuna göre, ABD'de 2017 yılı İslamofobik saldırılar bakımından tarihin en kötü yıllarından biri olarak kayıtlara geçti.Geçen yıl temmuz ayında açıklanan rapora göre 2017'nin ikinci çeyreğinde Müslüman karşıtı olaylarda 2016'nın aynı dönemine göre yüzde 91 artış olduğu bildirildi. Özellikle sözlü ve fiziksel taciz vakalarının liste başında yer aldığı belirtilen nefret suçlarında ABD'nin farklı eyaletlerindeki cami ve özel mülkiyete zarar vermek gibi suçlar da dikkati çekti./

İslamofobi ve İslam düşmanlığı, başkan Trump'ın seçim yarışları ve de Beyaz Saray'a girmesi ardından, Amerika güvenliğini sağlamak bahanesi ile izlediği stratejik siyasetti. Cumhuriyetçi Parti adayı Donald Trump, Müslümanların ABD'ye girişinin durdurulması gerektiğini söylemişti. Trump, göçmen ya da turist olmak isteyen tüm Müslümanlar için bunu belirtmişti. Ayrıca Trump başkan seçilmesi durumunda, ABD'deki camileri kapatacağını dile getirmişti. Ülkedeki Suriyeli göçmenleri de ülkelerine geri göndereceğini söyleyen Donald Trump, ABD-Meksika sınırına duvar örerek oradan da göçmenlerin gelmesini engelleyeceğini söylemişti.

Onun eksen siyaseti, terörizm ile mücadele bahanesi ile bazı Müslüman ülkelerden vatandaşların Amerika'ya girişlerine kısıtlama getirmekti. Fakat ilginç olan ise girişleri yasaklanan ülke vatandaşlarının hiç biri son yıllarda Amerika'da hiçbir terör suçuna karışmayan ülke vatandaşları olmasıdır. Buna karşın Suudi Arabistan vatandaşları ise hiçbir kısıtlama olmadan Amerika'ya seyahat ediyorlar. Bilindiği üzere 11 eylül olaylarında uçakları kaçıran 19 korsandan 15'i Suudi Arabistan vatandaşıydı./Başkan Trump seçim yarışmalarında IŞİD terör grubunun obama ve Clinton tarafından ve Arabistan'ın yardımları ile kurulduğunu açıkça ilan etti. Fakat Beyaz Saray'a girişi ardından en büyük silah anlaşmasını Arabistan ile imzaladı ve Riyad'da Suudi krallık sarayında Suudi prenslerle beraber kılıç dansı etti. Bu tutum ve davranış Beyaz Saray'da kimin hakim olursa olsun, terörizm ve vahabiliğin beşiği olan Arabistan'ın Amerika için Ortadoğu siyasetinde özel öneme sahip olduğunu gösteriyor. 

Arabistan kralları da Amerika ve Avrupa yönetimlerine dayanarak terörizm ve radikalizmi yaymaktan hiç çekinmiyorlar. Nitekim Ali Suud'un en son evlatlığı ise terör grubu IŞİD oldu. Tabi ki IŞİD Amerika, İngiltere ve Siyonist rejimin desteği ile Irak ve Suriye topraklarının büyük bölümünü işgal edemezdi. Amerika da tekfirci terör IŞİD grubu sayesinde İslam çehresini daha tahrip etmenin yanısıra direniş ekseninde olan Irak ve Suriye'yi parçalamak ve işgalci rejime karşı direniş eksenini zayıflatmaya çalıştı. Aslında Amerika tekfirci terörist IŞİD grubu sayesinde bir taşla iki kuş vuruyordu. Fakat Suriye ve Irak halkı ve orduları ile Lübnan hizbullahı ve İran İslam cumhuriyeti destekleri, Arabistan ve batılı destekçilerinin fitnesini yenilgiye uğrattı.

IŞİD'in Suriye'de yenilmesi ve bu terörist tekfirci grubun defterinin dürülmesi, öz Muhammed-i İslam'ın adalettalep ve barış yanlısı İslam'ın çehresini çizmek ve zedelemek isteyenlere karşı atılan büyük bir adımdı. Batıda kamuoyu, Siyonistlerin yoğun denetimi altında olan medyanın yoğun etkisi altında bulunuyor. Tabi ki söz konusu medya çevrelerinin eksen siyasetleri, sahte Siyonist rejime meşruiyet kazandırmak ve batılı ülkelerin terörizm ve aşırıcılıkla mücadele adı altındaki müdahaleci siyasetlerini haklı çıkarmaktır. /Batı kamuoyu İslam'ı doğru bir şekilde tanımıyor ve İslam'dan sahip olduğu bilgi, Hollywood ve batı medyanın sunduğu portreden ibarettir. Bu yüzden medya etkisinde olan batı kamuoyu her terör saldırısının ardından Müslümanları suçluyor ve Müslümanlara eziyet ediyor. IŞİD'in Suriye ve Irak ordusu ve milletleri ile Lübnan Hizbullah'ı ve İran, Afganistan ve Pakistan'da öz Muhammed-i İslam'ı izleyenler tarafından yenilgiye uğraması sayesinde İslam adı altında şiddet ve radikalim ile adalet yanlısı ve barış sever İslam'ın yüce tealimini izleyenler arasındaki fark, daha aydınlanarak ortaya çıktı. 

Amerika, İngiltere ve Siyonist rejim, Suudi Arabistan eşliğinde her zaman İslam ülkeleri arasında ihtilaf çıkartarak hassas ve stratejik Ortadoğu bölgesinde krizi daimileştirmeye çalışıyorlar. Sadece bu krizler sayesinde onlar silah satışları ile petro-dolarları tekrar geri kazanabilir ve sahte Siyonist rejimin konumunu daha güçlendirerek şom hayatını sürdürebilirler. Kaynağı Suudi Arabistan'da olan aşırı ve bağnaz, İslam öğretileri hakkında hiçbir mantıklı diyaloğa yanaşmayan, İslam öğretilerinden sapkın ve aşırı anlayışa sahip akımlara destek, aslında İslam'ın çeşitli mezhepleri arasında fitne ve ihtilaf çıkartmak ve Müslüman ülkeler arasında güvensizlik oluşturmaktır. 

Bu yüzden başta Amerika olmak üzere batılı ülkelerin demokrasi, özgürlük ve insanseverlik iddiaları ile kendi stratejik müttefikleri olarak bildikleri Arabistan'da mevcut aşiret ve anti demokratik hükümet arasında hiçbir orantı bulunmuyor. Zira Arabistan batılılar ve en başta Amerika'nın İslamofobi ve İslam düşmanlığı siyasetlerine yardımcı olurken, Ortadoğu'da güvensizlik ortamı oluşturmak için batı ülkelerine çok uygun bir liman sayılıyor. Onlar her yenilginin ardından bir yeni komplonun peşindeler. Suriye ve Irak'ta IŞİD fitnesinin son bulması ardından boş iddialarda bulunarak, bu kez Lübnan'ı yeni bir kriz merkezine dönüştürmeye çalışıyorlar.