Nisan 22, 2018 23:26 Europe/Istanbul

İnsanların yeryüzü coğrafyasında bilinçli ve güdümlü seyahati, İslam dininin seyahat için önerdiği özel modeldir.

Aslında yer değiştirmek, hareket ve seyahat etmek belli bir ihtiyaca göre insanda şekillenen istektir. Çağımızda seyahat meselesi geniş kapsamlı bir fenomen olarak çeşitli ülkelerde gündemde olan bir konudur. Oysa geçmişte böyle değildi. Bu mesele daha çok taşımacılık için gerekli imkanların ve ikamet edilecek merkezlerin ve özellikle seyahat için güçlü saiklerin bulunmamasından kaynaklanıyordu. Oysa günümüzde seyahat bir çok toplumda ailelerin ihtiyaçlarından oluşan listenin başında yer alan bir konudur.

Günümüzde insanların önemli bir bölümü modern kentlerde yaşıyor. Ancak kentler genellikle yapıları itibarı ile içinde yaşayan insanlara huzur kazandırmıyor. Kentsel alanların ortamı, şekli, hacmi, muhtevası ve hatta mimarisinde kullanılan renkler insan ruhunu rahatsız ediyor ve stres, depresyon ve türlü psikolojik hastalıklara sebebiyet veriyor. Bu şartlarda bir çok kentlerde insanlar huzur ve asayiş arayışında doğayı seyahat edecekleri hedef mekan olarak seçiyor.

Günümüzde düzenlenen seyahatlerin gizli katmanı, turistin saikleridir ki bu da gidilecek yerin seçiminde kendini gösteriyor.

Timothy ve Olsen’in kaleme aldığı turizm, din ve manevi seyahatler adlı kitapta şöyle deniliyor: çağımızda bir çok seyahat ve yolculuğun amacı insanın kendini düşünmesi, maneviyatını koruması ve maddiyatçılığını azaltmasıdır.

 

Kendini tanımak, seyahat etmenin sonuç ve eserlerinden biridir ve bazı profesyonel seyyahların tabiri ile seyahatin en heyecan verici bölümüdür. Her insan seyahat etmek için kendine özgü gerekçeleri vardır. Örneğin gezinmek, yeni kültürleri, gelenek ve görenekleri tanımak, güncel yaşamdan kaçmak için ona sırt çevirip gitmek, başka milletler ve kavimlerle tanışmak, bu gerekçelerden bazılarıdır.

Seyahat yeni konumlarla karşılaşmak, yeni deneyimler edinmek ve kendini tanımak için bir yoldur. Bu gelişmelerin ötesinde yaşanan şey ise, insanların içten değişime uğramasıdır. Bu değişim sürecinde insan güçlü ve zayıf yönlerini tanıyarak bir nevi kendini tanımaya ve keşfetmeye başlıyor. Hangi saikle yapılırsa yapılsın, sürekli seyahat etmenin sonucu, insanın daha mükemmelleşmesidir. Pakistanlı Müslüman şair ve düşünür İkbal Lahuri beşeri kimlik ve benlik, varlığını seyahat etmeye borçlu olduğunu belirtiyor ve bunu şiir kalıbında şu şekilde anlatıyor:

Alçak gönüllü sahil,

gerçi çok yaşadım,

Ama hiç bir zaman kim olduğumu anlamadım,

Kendinden geçen bir dalga hızla yükselerek,

Varım eğer gidersem, yokum eğer gitmezsem, dedi.

 

Tanım, seyahatin en önemli ve en temel unsurudur ve düşünmekle anlam kazanır. Doğa insana fenomenlerin ve işaretlerin hakkında düşünme fırsatı verir ve yaşamın manasını kendisi ve mabudu ile yüce ilişkide ve doğa ile vahdet oluşturarak arama fırsatı sunar. İnsanların yeryüzü coğrafyasında bilinçli ve güdümlü seyahati, İslam dininin seyahat için önerdiği özel modeldir. Kur'an'ı Kerim’in Hac suresinin 46. Ayetinde şöyle okumaktayız:

(Sana karşı çıkanlar) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur.

 

Göz, kulak, akıl ve kalp, her biri tanım araçlarıdır. Bu ayette insanlar yeryüzünde seyahat etmeye ve bu yoldan hakkı duymak üzere kulaklara ve anlayacak kalplere kavuşmaya davet ediliyor.

Yüce Allah’a göre önemli olan şey, gördükten sonra insanlarda şekillenen düşünme duygusudur. Çeşitli olgunların sadece zahirinden zevk alan ve içinde saklı olan mana ve işaretlere dikkat etmeyen insanlar gerçekte kalplerinin gözünü kör etmiş ve hakikati idrak etme yolunu tıkamış insanlardır.

İnsanlar arayış huyu olan doğalarına göre yaşamda manaları keşfetmeye teşvik olur. Bu süreçte elde edilen deneyimler yaşamın nedenlerine birer cevap niteliğindedir ve seyahat eden insan seyahatle elde ettiği deneyimleri ile düşünmeye başlar ve kendi yaşamını veya toplumun yapısını değiştirmeye başlar. Bu noktada seyahat insanların yaşamında önemli bir anlam kazanır. Sinema yönetmeni ve hocası Mehdi Kerempur bu insanlardan biridir.

Bugünkü sohbetimizi Kerempur’un seyahatle ilgili anlattıklarını sizlerle paylaşarak noktalamak istiyoruz. Keremper şöyle diyor:

 

Seyahat etmek benim işim ve hayatımının önemli bir bölümünü oluşturuyor. Benim esas mesleğim seyahat etmektir. İyi görmek, sanatçının sanatı ve marifetidir ve seyahat, iyi görmek için en iyi zemindir. Ben İran çöllerine hayranım ve bu çöllerle onur duyuyor ve iftihar ediyorum. Çölün esrarengiz özellikleri vardır ve sanki seni kendine doğru çağırır. Çöl çok cazip bir mekandır, derin bakmak için bir yerdir. Çölde gök mavisi ve boş yerden başka hiç bir şey yoktur. Burada kulak verip Allah tealanın konuşma sesini duymak mümkün. Bu his çok has ve öz bir histir ve belki de bu hissi yeniden tecrübe etmek insanları çöl seyahatine zorluyor. Seyahat insanın susamış ruhunu doyurarak huzura kavuşturabilir. Seyahatin sonu yoktur ve insan da öz itibarı ile sınırsız şeylerden hoşnut olur. Varlık alemi dinamiktir ve insan ruhu da dinamikliğe ve hareketliliğe ilgi duyar. Hatta seyahat etmeyi düşünmek bile durmaktan nefret eden insanı heyecanlandırabilir.