Şubat 02, 2016 18:39 Europe/Istanbul
  • Avrupa\'daki Müslüman Göç Sorunları
    Avrupa\'daki Müslüman Göç Sorunları

BM verileri, hali hazırda dünya çapında 59 milyon insanın, savaş, iklim değişikliği, kuraklık, yoksulluk ve işsizlik ya da siyasi baskı yüzünden ya kaçmakta ya da göç etmekte olduğunu gösteriyor.

BM verileri, hali hazırda dünya çapında 59 milyon insanın, savaş, iklim değişikliği, kuraklık, yoksulluk ve işsizlik ya da siyasi baskı yüzünden ya kaçmakta ya da göç etmekte olduğunu gösteriyor. Tabi ki göçün kökleri sadece yoksulluk, kuraklık veya siyasi baskılar değil, zira küreselleşme, son on yıllarda uluslararası ekonomi siyasetleri, iletişim araçlarına daha kolay ulaşabilme, ve de büyük güçlerin askeri ile güvenlik siyasetleri gibi konular, bu olayda etkilidir.
 
Günümüzde Avrupa kıtası dünyada en büyük ve eşsiz bir göç dalgası ile karşı karşıya. Arnavutluk, Kosova, Makedonya ve Yunanistan gibi ülke vatandaşları zayıf ekonomi ve mali krizden acı çekerken, dünya ekonomik krizinden çok daha zararlı çıktılar bu yüzden Almanya, Fransa ve İngilizlere gibi Avrupa’nın zengin ülkelerine göç etmeyi, rahat bir yaşama ulaşma olarak görüyorlar.
Schengen anlaşması bu yolda Avrupalı göçmenlerin yolunu açmıştır, bu yüzden aralarında bayan Marin Lopen’in başkanlığında olan Ulusal Cephe partisinin de bulunduğu Fransa’nın sağ grupları, AB’nin zayıf ülkelerinden diğer ülkelere göçün kontrol edilmesi için sürekli schengen anlaşmasının lağvedilmesini istiyorlar. Fakat günümüzde Avrupa iki büyük göçmen akımı ile karşı karşıya, biri Afrika’dan ve Libya üzerinden, diğeri ise Asya ve Türkiye üzerinden. Son verilere göre 2015 yılında en az bir milyon sığınmacı, Avrupa'ya girmiştir ki bu sayı 2014 yılına göre 4 kat artmıştır. Bu arada yaklaşık 3 bin 700 sığınmacı da Avrupa yolculuğu sırasında Akdeniz'de hayatını kaybetmiştir.
 
Avrupa'ya ulaşmak isteyen savaş mağdurlarının çilesi ve sığınmacıların zorlukları, bir çoğunun Akdeniz'de boğularak can vermesi, Avrupalı hükümetlerin sığınmacılar ve göçmenlere karşı davranışlarında yaşanan sayısız insan hakları ihlalleri bir yandan ve IŞİD gibi faşist teröristlerin bazı Avrupalı ülkelere saldırıları ve ardından Müslümanlara karşı artan şiddet olayları, Avrupa'ya göç  konusunun bir kez daha dünyanın ilgi odağına yerleşmesine sebep oldu.
Almanya, İngiltere, ve Hollanda gibi birçok Avrupa ülkesinde Müslüman nüfusunun artışından duyulan endişe, göçmenlere kısıtlamaların uygulanmasına dair kararların alınmasına yönelik isteklerin artmasına sebep oldu. Avrupalı ülkeler, göçmenlerin artan dalgası karşısında bir çok sorunla karşı karşıya iken, Avrupa'da göçmenlere karşı etkili bir siyasetin olmaması ise sorunları daha da arttırıyor. Suriye, Afganistan, Libya ve Irak'ta yaşanan kriz, Avrupa'nın "II Dünya Savaşı" ardından eşsiz olan bir göç dalgası ile karşı karşıya getirmiştir. Bazı göçmenler yolculuk sırasında hayatını kaybederken, diğer bazıları da çok uygunsuz bir yaşamı, tecrübe ediyorlar.
 
Avrupa'ya göçün en önem sebeplerinden biri, Ortadoğu ve Afrika'da yaşanan siyasi ve ekonomik değişikliklerdir. Başka bir ibaretle Afrika ve Asya'da yaşanan kötü siyasi, ekonomik ve güvenlik şartları, Avrupa'ya göç dalgasının yoğunlaşmasında etkilidir. Bu konu, Avrupa ve göçmenler için iki taraflı bir soruna dönüşmüştür. Avrupa ülkeleri bu olaya karşı hala ortak bir karar varamadılar. Göç olayı bir yandan Avrupa'yı diğer yandan da göçmenler ve sığınmacıları bir çok sorun ve zorluklar yaşamaya mecbur bırakmıştır.
Avrupa'ya göç akını, Suriye krizi ardından daha da yoğunlaştı ve günümüzde Avrupa'yı, II Dünya Savaşı ardından en büyük göç dalgası ile karşı karşıya getirmiştir. Suriye, Afganistan, Libya, Somali, Irak ve diğer bir çok ülkeden binlerce insan daha iyi yaşam umudu ile tehlikeli ve ölümcül yollarla kendilerini Avrupa'ya ulaştırmaya çalışırken, bu umuda yolculuk sırasında da yüzlercesi hayatını kaybediyor.
 
Göçmenlikle ilgili konunun önemi, sırf seçimlerin sıcak gündemi veya edebiyatı ile sınırlı değildir; bu konu çağımız Avrupa güvenlik siyasetinin en önemli tartışma konusudur, zira terörizm, cinayet ve sosyal yetersizlik gibi önemli sorunlarla düğümlenmiştir. Bazı istisnalar hariç, Avrupa ülkelerini çoğu kıtaya yönelik göç dalgasını azaltma hedefinde. Hali hazırda Avrupa, yoksulluk, açlık, kentsel krizler, insan hakları ihlalleri ve savaşlardan acı çekenler için çok çekici geliyor. Onlar için Avrupa, daha iyi bir yaşam, savaşsız, fakirliğin ve zulmün olmadığı   zulümlüğün simgesidir. Göçmenlerin çoğu Avrupa'da aradıklarını asla bulamıyorlar, fakat yine de göçmenlik ve sığınma konuları Avrupa çapında güvenli bir konuya dönüşmüştür. Bu yüzden bu programda Avrupa'ya göç meselesinde güvenlik konusu ele alınıyor. Bu bağlamda "Kopenhag okul’un” teorik çerçevesinde Avrupa'da göç konusu ele alınacak.
 
Bu bağlamda bazı araştırmacılar günümüzde AB'de göçmenlik, sosyal gelişmeler yatağında bir güvenlik meselesine dönüştüğü kanaatindeler. Görünüşe göre hem gerçek yaşam davranışlarında ve hem akademik araştırmalarda göçmenlik ve sosyal güvenliği arasında her gün artan bir bağ vardır. Bu yüzden Kopenhag okulu teorik çerçevesine binaen, AB'de göçmenlik ve sonuçları incelenecek. Kopenhag okulunda güvenlik, algı veya söylem bakımından sosyal, kültürel veya siyasi bir konu, güvenlik meselesine dönüşmekte. Güvenlikleşme, aslıdan sosyal teamüller sürecinde normal ve sıradan alandan güvenlik alanına giren bir konudur. Bu yüzden konu ile ilgili etki ve tepkiler de güvenlik yönelişler çerçevesinde gerçekleşir. Bu çerçevede güvenlik konuları önceden belirlenen konular değildir, sosyal teamüllerin çeşidi, güvenlik konularını belirler. Başka bir ifade ile güvenlik konuları, sosyal teamüllerin ürünüdür ve muhatabın kabul ettiği zaman, bir güvenlik meselesine dönüşür.
 
Göçmenliğe olan bakış açısı 1980'li yılların ortalarından değişti. Göçmenlik her geçen gün, Avrupa'daki ikinci nesil göçmen nüfusunun artması bir yandan, göçmenlik ile sığınma talebi arasındaki bağ ile sığınma talebi diğer yandan, arttı. Bu bağlamda yasadışı göçmenlik ve sığınma talebi arasında direkt bir orantı var. Buna göre yasa dışı göçlerin artması ile Avrupa'da ortak yasalara ve Avrupa göç politikası bütünlüğüne daha fazla ihtiyaç duyuldu.
Ardından 7 Şubat 1992'de imzalanan ve Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun AB olması yolundaki son adım olan ekonomik ve parasal birliği de gerçekleştirme yoluna girdiği Maastricht Antlaşması göçmenliği AB'de hükümetler arası yasa konusu olarak tanıttı. Bu dönemde Avrupa devletleri, göçmenliğin bir milletin kültür yelpazesi ve hükümetin refahı için bir sorun olarak tanıttı. 90'lıyıllaraın sonları ve özellikle de 11 eylül 2001 olayları ardından göç konusu giderek güvenlik alana girdi.
 
Avrupalı hükümetler açısından göçmenlik ve sığınmacılık, uluslararası şiddet, aşırıcılık ve terörizm ile bağdaşan güvenlik konusudur, zira 3.nesil göçmen Müslümanlar, hüviyet bakımından Avrupa hüviyeti ile uyum sağlayamadı. Aslında Avrupalı ev sahibi ülkeler, göçmen Müslümanlarla yapıcı bir ilişki kurmakta yetersiz kaldı ve hatta bazıları, Müslümanların kültürel değerlerini örseleyerek, onları Avrupa’nın değerleri ile bağdaştırmaya çalışarak, Müslümanları Avrupalılaştırmaya çalıştı. 3.kuşak Müslüman gençlerin ev sahibi toplumlarla karışmaması, bir yandan onların ev sahibi toplumlarla arasındaki mesafe ve uçurumu daha da derinleştirirken, Müslümanları hem dinleri nedeni ve hem sosyal ayrılıkçıları genişletti, diğer yandan da ev sahibi toplumlar arasında islamofobi ve yabancı düşmanlığı duygularının artmasına sebep oldu.
 
İsviçre, Hollanda ve Danimarka gibi bazı Avrupa ülkelerinde göçmenlere karşı sağcı partiler gücünün artmasına sebep olurken, Almanya’da PEGİDA gibi göçmen karşıtı ve İslam düşmanı grupların şekillenmesine yol açtı, bunlar ise batıda İslam ve Müslüman düşmanlığının artmasının bariz göstergesidir.
Bu süreç bir yandan gençlerin radikal gruplara yönelmesi ve kurallara karşı aşırı davranışlarda bulunmasına sebep olurken, diğer yandan da göçmenliğin güvenlik bir meseleye sebep oldu. bu süreç göçmenliği mahiyetinin, sosyal bir konudan siyasi güvenlik bir meseleye dönüşmesine sebep oldu. Bu süreç son yıllarda ev sahibi ülkelerin göçmenlere karşı davranışlarını değiştirdi ve başta sağcı partiler olmak üzere göçmenlik karşıtı akımların güçlenmesine, sosyal huzursuzlukların yaşanması için ortam oluşturdu. Günümüzde göçmenlik konusuna, Avrupalı ülkelerin ulusal hüviyetinin değişmesi olarak yaklaşılıyor; batı uygarlığını zayıflatacak temel faktörlerden biri olarak tanıtılıyor. Bu bağlamda göçmenlik alanında güvenlik konusu, genelde sosyal düzende yaşanan sorunlara bir yanıt olarak kullanılıyor.