Şubat 01, 2019 12:46 Europe/Istanbul

Avrupa ülkelerine göç eden Müslüman göçmenlerin arasında radikal eğilimlerin kökleri Avrupa’da kimlik krizine uzanır.

Bazı anketler Avrupa toplumunda Müslümanların arasında dini kimliğin gelişmesine olumsuz baktıklarını gösteriyor. 2006 yılında yapılan bir anketin sonuçları İngiltere’de halkın yüzde 59’u, İspanya’da yüzde 82’si, Almanya'da yüzde 83’ü  ve Fransa’da yüzde 87 kadarı Müslüman göçmenlerin arasında dini kimliğin gelişmesini olumsuz bir gelişme telakki ettiklerini ortaya koydu.

Öte yandan Avrupalı uzmanlara göre dini kimlik arayışı doğru biçimde karşılanmadığı takdirde zemini radikalizm için hazır hale getirir. Fakat Avrupalılar İslam korkusunu yaratmak ve Müslüman göçmenlerin dini kimlik taleplerine olumsuz bakmakla göçmenlerin yeni kuşakları arasında münzevi ve toplumdan dışlanmış göçmen gençlerin radikalizme yönelmelerine ve bu şekilde yetişmelerine sebebiyet verdikleri gözleniyor. Ancak buna rağmen Avrupalılar islamofobia politikalarına son vermek yerine ve sırf bu durumun sorumluluğunu kendi üzerlerinden atmak için İslam dinini ve Müslümanları suçlamaya devam ediyor.

Batı dünyasında İslamofobiya politikası yüzünden Batı’da yaşayan bir çok Müslüman genç göçmen ebeveynlerinin İslamî kültürü ile yaşadıkları ülkenin çeşitli seküler kültürleri arasında şaşkınlık yaşadıkları gözleniyor. Yine ilginçtir ki Avrupa’da radikalizm akımına kapılan bu insanların bir çoğu ilkin seküler düşünceli insanlardır. Örneğin Wiktorowicz’in yaptığı araştırmaların sonuçları, İngiltere’de faaliyet yürüten El mücahidin adlı terör örgütünün bir çok üyesi aslında asla dini eğilimli insanlar olmadıklarını ve bu örgüte katılmadan önce herhangi bir özel dini eğitim de almadıklarını gösterdi. Bu insanlar İslamî kültüre tamamen aykırı olan radikalizmi izlemeye başladı.

Avrupa’da bir çok uzmana göre Avrupa toplumlarından yaşayan ikinci ve üçüncü kuşak Müslüman gençler Avrupalı toplumlarda bir nevi mahrumiyet ve mağduriyet hissine kapılıyor, zira bu toplumlar onları hiç bir zaman tam olarak benimsemiyor. Dolaysıyla bu gençlerin yeni bir kimlik arayışına girdikleri sırada Suud rejimi ve El-Kaide ve IŞİD gibi sapkın tekfirci akımların radikal ideolojilerine yöneldikleri gözleniyor.

İngiltere’de radikalizm uzmanlarından David Precht bu konuda şöyle diyor: Batı Avrupa’da radikalizm süreci ergenlik çağında, yani insanlar güçlü bir kimlik arayışında oldukları dönemde başlıyor ve ergenler bu kimlik arayışı nidasına radikalizm ideolojisinde karşılık buluyor.

Gerçekte gençlerin radikal örgütlere katılmalarının en önemli sebeplerinden biri içinde yaşadıkları toplumdan kültürel ve sosyal açılardan çok uzak oldukları hissine kapılmaları ve böylece bu toplumdan kopmaya başlamalarıdır.

Avrupa’da radikal örgütlere katılmak, bu toplumlarda kendilerini aşağılanmış hisseden gençlerin bu duygudan kurtuluş yolu olarak telakki ediliyor. Günümüzde Avrupa’da ikinci ve hatta üçüncü kuşak Müslüman göçmenlere ecnebi ve göçmen gözüyle bakılıyor ve onlar da Avrupa’da bu ırkçılıktan ve hor görülmekten acı çekiyor. Bu yüzden bazı umanlar, mali sıkıntılar ve iktisadi mahrumiyetler radikal ideolojilere yönelmeye zemin hazırlayabileceğini belirtiyor, fakat bun karşın sosyal ve iktisadi açıdan iyi durumda bulunmalarına rağmen IŞİD gibi tekfirci terör örgütlerine katılan kesimin bu kararını izah edemiyor.

Avrupa ülkelerinin insan hakları iddialarına rağmen Müslüman göçmenlere karşı davranışları bu insanların en temel haklarının açık gizli ihlali ile beraberdir. Avrupa’da Müslümanlar Avrupalı yerlilerle eşit haklara sahip değildir ve ikinci sınıf vatandaş sayılır ve vatandaşlık hakları sürekli ihlal edilir. Öyle ki Avrupa’da yüksek düzeyde eğitim gören bir çok göçmen eğitim seviyelerine asla uygun olmayan işleri yapmak zorunda kalmaktadır.

Avrupa’da veriler bu kıtada yaşayan Müslümanların Danimarka, İngiltere ve Hollanda gibi ülkelerde uygun iş bulmakta zorluk çektiklerini gösteriyor. Avrupa'da ırkçılık ve yabancı karşıtlıığı ile mücadelenin Avrupalı merkezinin raporu, Avrupa ülkelerinden Müslümanların eğitim şartları orta düzeyin çok altında olduğunu gösteriyor. Örneğin Almanya okullarında eğitim gören göçmenlerin sadece yüzde 3.3 kadarı üniversitelere girebiliyor. Yine Almanya’da Müslüman göçmenlerin arasında işsizlik oranı Alman asıllı vatandaşlara kıyasla çok yüksek olduğu ve Müslüman göçmenler genellikle düşük gelirli işlerde ve hiç bir iş güvencesi olmayan mesleklerde çalışmak zorunda kaldıkları anlaşılıyor.

Britanya Müslümanları konseyinin resmi verilerine göre de İngiltere’de Müslümanların arasında işsizlik oranı diğer kesimlere kıyasla çok yüksektir. Bu verilere göre 2011 yılında İngiltere ve Wales’de Müslümanların sadece yüzde 19.8 kadarı tam mesai işlerde çalışıyor. 2011 yılında İngiltere ve Wales’de yaşayan Müslümanların arasında işsizlik oranı yüzde 7.2 kadardı, oysa bu oran İngiltere ve Wales nüfusunun tümüne göre yüzde 4 civarındaydı. Bu verilerin 2011 yılından sonra daha da yükseldiği ifade ediliyor.

Konut konusunda da Avrupa’da yaşayan Müslümanlar şiddetli ayrımcılığa ve mahrumiyete maruz kalıyor. Bu insanların büyük bir bölümü Avrupa’nın büyük kentlerinin varoşlarında barınıyor. Örneğin Paris çevresinde betondan yapılan varoşlarda en çok Müslüman göçmenler yaşıyor. Fransa’da Paris yönetiminin Müslümanlara karşı haksızlıkları yüzünden Fransa Avrupa ülkeleri arasında IŞİD’e katılan Müslüman gençlerin sayısı bakımından başı çekiyor. Bu insanların büyük bir bölümü Paris ve diğer kentlerin varoşlarında yaşayan Müslüman gençlerden oluşuyor. Bu yüzden de bazıları Paris çevresini terör yatağı şeklinde adlandırıyor.

Batı dünyasında şaibeli 11 Eylül 2001 olayları ve New York kentinde ikiz kulelerin hedef alınmasından sonra İslamofobia büyük oranda yayılmaya başladı. Günümüzde Avrupa ülkelerinde polis teşkilatının kontrol notkalarında  ve sorgulamaların sırasında Müslümanlara karşı ayrımcılık ve ırkçı davranışların sırf bu insanların inançları ve İslamî giyimleri yüzünden arttığı gözleniyor. Ancak Batı’nın Müslüman göçmenlere karşı bu tür ayrımcı tutumu bu insanların arasında kendilerini haksızlığın kurbanı oldukları düşüncesini oluşturuyor ve bu da Müslüman göçmenlerin Batı’dan intikam almak için radikalizme yönelmelerine sebebiyet veriyor. CIA’nin eski ajanı ve psikolog Mark Sageman bu konuda şöyle diyor: toplum bir bütün olarak onlara en az olanı verdiğini düşünen insanların terör örgütlerine katılma ihtimali en yüksek olan kesimdir.

Ancak Avrupa’da mahrumiyet ve ayrmıcılıkla yüzleşme meselesi sırf şiddet içerikli ve radikal eğilimlerle sınırlı kalmıyor.

Gerçi Avrupa’nın büyük kentlerinin varoşlarında yaşayan Müslüman göçmenlerin büyük bir bölümü ya işsiz ya da iktisadi açıdan yoksul insanlardır, fakat bu konu tek başına onların radikalizme eğilimli olmalarını açıklamaya yetmiyor. Örneğin 2007 yılında İngiltere’nin Glasco havaalanına saldıran kişi doktora derecesi ile üniversiteden mezun olan biriydi, ki bu da başarılı insanların da terör ve radikalizme yönelebileceklerini ortaya koydu.

Avrupalı yetkililer Müslüman göçmenlerin radikalizm ve tekfirci örgütlere yönelmelerinin en önemli sebeplerinden birini Suud rejiminin sapkın vahabi tarikatından etkilenen bazı cemaat imamları olduğunu, bu imamların Müslüman göçmenlerin duygularını kışkırttığını belirtiyor. Nitekim bazı cemaat imamlarının camilerde radikal konuşmaları Avrupalı devletleri bu kişilere yönelik bir dizi kısıtlayıcı tedbirleri uygulamaya yöneltti. Örneğin Mart 2004’te İspanya’da düzenlenen terör saldırılarından sonra bu ülkenin içişleri Bakanı hükümete cemaat imamlarının hutbelerini denetleme izni veren bir yasa tasarısı önerdi. Gerçi bu yasa İspanya’nın İslamî komisyonu Başkanı tarafından kınandı. Fransa ve Hollanda da 2016 ve 2017 yıllarında bazı cemaat imamlarını radikal hutbeleri ve teröre teşvik yüzünden sınırdışı ettiler. Gerçekte söz konusu cemaat imamlarının tekfirci vahabi tarikatından etkilenmelerinin en önemli sebebi Fransa ve bazı Avrupa ülkelerinin S. Arabistan rejimi ile iyi ilişkilerinin sonucudur.

Genel bir değerlendirmede Avrupa’da kimlik krizi, Müslüman göçmenlere karşı ayrımcılık, vahabi kökenli radikal cemaat imamlarının kışkırtmaları,  bazı Avrupa ülkelerinin agresif dış politikaları, İslamofobia ve Avrupa medyasının İslamî mukaddesata hakaretleri bazı Müslüman göçmenlerin radikalizme ve radikal örgütlere yönelmelerinin önemli sebeplerinden olduğu söylenebilir. Batılı düşünce kurumları S. Arabistan’dan terörün anası şeklinde söz etmesine karşın Avrupa ülkeleri ve en başlarında Fransa Suud rejiminin bölgede gerginlik yaratan politikalarına destek vererek pratikte Avrupa’da Müslüman göçmenlerin arasında tekfirci vahabi ideolojinin yayılmasına zemin oluşturuyor.