Şubat 01, 2019 12:50 Europe/Istanbul
  • Müslümanların Avrupa’ya göç etmeleri - 6

Avrupa kıtasında Müslüman göçmenlerin sorunlarından biri bu konunun güvenlik konusuna dönüşmesidir.

Gerçekte Avrupa devletleri göçmenlerin konusunu güvenlik meselesi yaparak kamuoyunun desteğini kazanmaya ve Avrupa’da milli kimlik sorunlarına cevap vermeye ve sonuçta göçmenlere daha fazla kısıtlama uygulamaya çalışıyor.

Avrupa devletleri göçmenlerin güvenlik tehdidi gibi göstererek göçmenlere karşı izledikleri politikaları meşru gibi göstermeye ve Avrupalı vatandaşların da bu politikalara desteklerini kazanmaya çalışıyor. Bu şartlarda normalde uygulanamayan bazı politikalar görecede meşruiyet kazanıyor ve Avrupalı yetkililerin Müslüman göçmenlere karşı illegal davranışları ve hatta şiddet uygulamaları milli güvenlik çerçevesinde haklı gösteriliyor.

Deneyimler Avrupa devletleri kasıtlı olarak Müslüman göçmenlerin konusu gibi konularda güvenlik tehdidi telkininde bulunduklarını ve böylece Müslümanların Avrupa’ya göç etmelerinden kaynaklanan güvensizlik durumları tabir ettikleri durumlarla mücadelede güç ve yetki alanlarını genişletmeye çalıştıklarını gösteriyor.

Genelde ve teorik açıdan güvensizlik meselesi, daimi ve belli bir durum değildir. Güvenlik durumu duruma ve şartlara göre değişir ve buna göre de güvensizlik tanımı farklı olur. Bazen güvensizlik bazı siyasi rejimlerin kasıtlı olarak yarattıkları ve onunla mücadele ettiklerini telkin ettikleri bir konudur. Avrupa ülkelerinde de siyasi düzenler göç ve sığınma olayını güvenlik meselesi gibi göstererek Müslüman göçmenlere karşı gözetledikleri politikaları uygulamaya çalışıyor. Oysa bu politikaların önemli bir bölüm uluslararası insan hakları ilkelerine aykırıdır.

Kültürel konular, dil ve hatta sağlık gibi göçmenlerin bazı durumları ev sahibi toplumlardan farklı olan durumlardır ve göç meselesinin güvenlik meselesine dönüştürülmesinden hemen etkilenen ve bazen de unutulan konular olur. Avrupa ülkeleri göçmenlerin bu tür meselelerini etkilemek ve unutturmakla aslında bu konuların sorumluluğundan kaçmaya çalışıyor. Avrupa ülkeleri ayrıca bu ülkede Müslüman göçmenlerin sorunlarından kaçmak ve göçmenlere karşı illegal uygulamalarını haklı göstermek için göçmenlerin Avrupalı toplumlarda var olan özgürlükleri kötüye kullandıklarını iddia ediyor.

Bu arada Avrupa ülkeleri göçmenleri kontrol etme alanında çelişkili çıkarları bulunduğu da belirtilmelidir. Genelde Avrupa ülkeleri kendi ekonomik büyümeleri ve ayrıca iktisadi – sosyal kaynakları kendi halkı arasında paylaşmayı güvence altına almayı gözetliyor ve göçmen meselesine karşı da aynı çerçevede davranıyor. Göç meselesini bir güvenlik meselesi olarak tanımlamak, devletlerin iktisadi büyüme ve kaynakları adil bir şekilde paylaştırma durumları ile çelişmektedir. Göç meselesini güvenlik meselesi yapmak, ev sahibi ülkelerin halkında hükümetin göçmen karşıtı politikalarını sertleştirme beklentisini doğurur. Oysa Avrupa devletleri iktisadi açıdan göçmenlerin ucuz insan gücü olarak faydalı olduklarını belirtmesi gerekir. ancak göçmenlere karşı sert tutum sergilemek, göçün iktisadi açıdan faydalı olduğunu göstermeyi zorlaştırıyor. Bundan başka göçmenlere karşı sert yasaları ve kısıtlamaları uygulamak da insan hakları ihlalleri ile ilgili kaygıları arttırmaktadır.

Avrupa ülkeleri 1970’li yıllarda insan gücü göçüne bir dizi yasaklar uygulamaya başladıklarında göç meselesi devletlerin siyasi tartışmalarının odağına yerleşti. Avrupa’da suç ve cinayetin artması, insanların haklarına el uzatılması, işsizlik, sosyal hizmetlerin yetersizliği, kültürel ve dini tehditlerin artması ve siyasi istikrarsızlık ve tüm bunların Avrupa’ya göç eden göçmenlerden kaynaklandığı yönünde propaganda yapılmasının ardından Avrupa devletleri göç meselesine ciddi kısıtlama uygulanmasını gündemlerin aldı. Böylece göç meselesi sosyal bir mesele olmaktan çıkıp güvenlik meselesine dönüştü. Örneğin İngiltere’de 2005 yılında düzenlenen genel seçimlerde göç meselesini güvenlik meselesine dönüştürme çabalarının devamında muhafazakar partinin dönem Başkanı Michael Howard göçmenleri terörle bağlantılı insanlar niteledi.

İngiltere’nin muhafazakar partisi lideri Howard 2005 yılında göçmenlerin hakkında şu iddiayı ileri sürdü: Günümüzde biz gerçek bir terör tehdidi ile karşı karşıyayız, güvenliğimize yönelik bir tehdit, yaşam tarzımız ve özgürlüklerimize yönelik bir tehdit. Fakat biz kesinlikle kimlerin ülkemize girdiği veya çıktığı konusunda hiç bir şey bilmiyoruz. Yaklaşık 15 milyon sığınma talebinde bulunan insan bizim ülkemizde yaşıyor. Hiç kimse onların kim olduklarını veya nerelerde yaşadıklarını bilmiyor. Terör tehdidini yok etmek için söze değil, amele ihtiyacımız var. Sınırlarımızı güvenli hale getirecek amellere.

Günümüzde AB genelinde göç meselesinin güvenlik meselesine dönüştürülmesi akademik edebiyatta da gündeme gelmiştir. BM sığınmacı işleri yüksek komiserliği de AB genelinde göç ve sığınma meselesi güvenlik meselesine dönüştüğünü itiraf ediyor. BM devlet ve dünya sığınmacıları başlıklı bir raporunda şöyle diyor: devletler için yeni güvenlik kaygılarının ortaya çıkması, özellikle 11 Eylül 2001 olaylarından sonra göç meselesinin güvenlik meselesine dönüşmesine yol açmıştır. Bu doğrultuda, göç ve sığınma talebinde bulunanlar kurban sayılmaktan ziyade güvensizlik kaynağı sayılıyorlar.

AB’de başta radikal sağ kanat ve muhafazakar kesimlere mensup olan politikacılar resmen göçle terörü ve radikalizmi bir tutuyorlar ve bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde göç meselesini başta terör olmak üzere bir çok sosyal tehditle bağdaştırıyorlar.

Britanya yönetimi çifte standart bir tutum sergileyerek diğer Avrupa ülkelerine kıyasla göç alanında daha az güvenlik eğilimli olduğunu telkin etmeye çalışıyor. Bunun bir sebebi bu ülkenin göç alanında çıkarları diğer Avrupa ülkeleri ile çelişmesidir. Londra yönetimi ucuz insan gücü için göç programına kamuoyunun desteğini kazanmaya çalışıyor, fakat aynı zamanda kamuoyunun bu konuya yönelik güvenlik kaygılarını da arttırmamaya özen gösteriyor. Buna karşın İngiltere 2001 yılının sonbaharında yeni terörle mücadele yasasını onayladı. Bu yasa Londra yönetimini yabancı uyruklu terör faaliyeti zanlılarını İngiltere’den ihraç etmekle yükümlü hale getiriyordu. Buna göre Londra yönetimi 2001 yılının kış aylarından itibaren Müslüman göçmenlerin hakkında bilgi toplamaya başladı.

Burada ilginç olan nokta şu İngiltere’de yeni terörle mücadele yasası çerçevesinde gözaltına alınan zanlıların yarısından fazlası yabancı uyruklu değildi ve aslında İngiltere vatandaşlarıydı. Bundan başka hatta tüm terör zanlıları yabancı uyruklu olmaları durumunda bile esas soru, onları ihraç etmenin mevcut tehdidi azaltıp azaltmayacağı sorusuydu. Bu konu 2002 ile 2004 yılları başta olmak üzere İngiltere parlamentosunda en çok tartışılan konulardan biri oldu, öyle ki bazı İngiliz parlamenterler Londra yönetimini zanlıları gözaltına alma veya ihraç etmeye yönelik eski tutumunu değiştirmeye teşvik etmeye başladı.

Avrupa ülkeleri milli düzeyde bu ülkelere göçmen girişine kısıtlama getirme yönünde iç baskıların yüzünden ciddi sorun yaşıyor. Bundan başka günümüzde göç krizinin Avrupa kimliği ile düğümlendiği ve siyasi partilerin arasında ve seçimlerin sırasında tartışmaların odağında yer aldığı gözleniyor. Avrupa’da etnik uyum ve kültürel kimliğin gerilemesi ve Avrupalı olma krizi ile ilgili tartışmalar yeşil kıtada göç meselesinin kimlik meselesi ile düğümlendiğinin işareti şeklinde telakki edilir. Ancak Avrupa ülkeleri bu tür meselelere ve sorunlara mantıklı ve bilimsel çözüm yolları bulmak yerine göç meselesini güvenlik meselesine dönüştürmeyi gündemlerine alıyorlar. Zira Avrupa devletlerine göre Müslüman göçmenler batı medeniyetini ve milli kimliğini ve homojen yapısını zayıflatan esas etkenlerdir ve devam ettiği takdirde Avrupa ülkelerinin kimliğini değiştirecektir. Bu yüzden Avrupalılar Müslüman göçmenleri tehlikeli yabancılar olarak tanıtıyor. Bu çerçevede Avrupalı politikacılar ve medya organları terörle ilgili haberlerden bol bol yararlanıyorlar.

Avrupa ülkelerine göre göç, Batı medeniyetinin genel düzenini bozmakta ve zayıflatmaktadır. Bu kesime göre göçmenler Avrupalı toplumların milli kültürünü ve geleneğini bozuyor. Avrupa ülkeleri göçmenleri ucuz iş gücü olarak değil, toplumlarının geleneksel yapısını boz etkenler şeklinde tanımlıyor.