Bahreyn Halkı haklarının ihlal edilmesi-1
Bugünkü programımızda sizleri Bahreyn ve ülkeye hakim olan şartlarla tanıştırmak istiyoruz.
Bahreyn, Fars Körfezi kıyısında 706 kilometrekare yüzölçümüne sahip küçük bir ülkedir. Çeşitli Adalar topluluğuna sahip Bahreyn, Fars Körfezi'nin 3 önemli ülkesi olan İran İslam Cumhuriyeti, Suudi Arabistan ve Katar ile komşu olması nedeniyle coğrafi açıdan büyük önem taşıyor. Fakat Suudi Arabistan için daha fazla öneme sahiptir. Zira Bahreyn Suudi Arabistan'ın Şii bölgesine 25 kilometrelik bir köprü ile bağlanıyor.
Bahreyn Amerika donanmasının yurtdışındaki en büyük deniz filosu olan 5. filonun konuşlandığı ülkedir. Siyasi açıdan Bahreyn'e kabileci düzen egemendir; bu düzende kapalı siyasi ortamı nedeniyle halkın siyasi ortaklığı resmiyete tanınmıyor. Bahreyn'de düzenlenen seçimler göstermelik ve güdümlüdür, zira faaliyet izni olan partilerin tümü hükümete bağlı ve hükümetin siyasi çıkarları çerçevesinde faaliyet yapıyorlar. Bu yüzden ülkede egemen kabileci sisteme karşı olan halkçı görüşler bastırılır. Ülkenin dış siyasetinde ise Bahreyn hükümeti Amerika ve Suudi Arabistan'ın Fars Körfezi'ndeki siyasetinin" izleyicisidir", bu yüzden dış siyasetinde kesinlikle bağımsız değildir. Bu arada Bahreyn'in Batı Asya bölgesinde siyonist rejim ile uzlaşma ekseninde bulunduğu da belirtilmelidir.
Diğer Arap ülkeleri gibi Bahreyn de hanedanlık ilkeleri ile idare ediliyor. Bahreyn'de tartışılmaz şekilde hakimiyeti elinde bulunduran Al-ı Halife hanedanı, halihazırda hüviyet ve meşruiyet sorunu yaşıyor. Zira Hanedan üyeleri Suudi köklere sahip ve asaletleri Bahreynli değildir. Başka bir ifade ile bu hanedan Bahreyn'de azınlıklardan sayılmasına rağmen ülkede tek siyasi güçtür ve çoğunluğun temel ve yasal haklarını ihlal ediyor.Bahreyn ile ilgili bir başka önemli konu ülkenin nüfus yapısı ile ilgilidir. Yaklaşık bir buçuk milyon nüfusun çoğunluğunu Şiiler oluşturuyor; öyle ki Bahreyn daha İran'ın resmi topraklarının bir parçası olduğu zaman bu oran %85'lere kadar ulaşıyordu.
Fakat İngiliz sömürüsünün 1950'li yıllarda bu ülkede İranlılara karşı uyguladığı etnik temizlik siyaseti ile Bahreyn'in demografik yapısının değiştirilmesi de Al-ı Halife hükümetinin çalışma programında yerini aldı. Bu siyaset Bahreyn'in 1971 yılında İran'dan ayrılması ardından Al-ı Halife rejimi tarafından izleniyor; öyle ki halihazırda bu oranın %65-70 olduğu söylenebilir. Bahreyn nüfus yapısının değiştirilmesi için Al-ı Halife rejimi daha çok Pakistan, Bangladeş ve Afrikalılara Bahreyn vatandaşlığı veriyor. Böylece nüfus yapısını, hükümeti eleştirenlere ve karşı çıkan Şiilere karşı değiştirmeye çalışıyor. Başka bir ifade ile Al-ı Halife rejimi kendisine meşruiyet kazandırmak için Bahriyeli olmayanlara vatandaşlık hakkı vererek Bahriyeli olmayan bir halk oluşturmaya çalışıyor.
Ülkenin çoğunluğunu oluşturan Bahreynli Şiiler bu ülkede " 2. Sınıf vatandaş" muamelesi görüyor. Bu ülkede şiirler daha çok işçi kesimindendir, iktidar çoğunluk şiirlerin elinde değildir. İnsanlar yoksulluk, kötü ekonomik şartları ve siyasi açıdan bir kenara itilmişler. 2011 yılında yani Bahreyn halkının itirazlarının başladığı yılda yayınlanan verilere göre 572 hükümet yetkilisinden sadece 101'i şiirdir, bu da sadece yüzde 18 demektir. Üstelik 47 bakandan sadece %21'i yani 10 bakan şiidir. Bu oran bakan yardımcılarında sadece yüzde 11'dir,zira 68 bakan yardımcısından sadece 7'si Şii'dir.
New York Üniversitesi'nde dini bilimler hocası ve batı Asya siyasi meseleler yüksek uzmanı Graham Fuller, " Şiiler, unutulmuş Müslümanlar" başlıklı makalesinde şöyle yazıyor: Bahreyn ve Suudi Arabistan'da Şiiler, umursanmayan sosyal gruplar sarılıyorlar. Üstelik en azından son iki yüzyılda sosyal altyapıda gizli olan bir nevi ideolojik kurum sayılıyorlar. Bahreyn'de Şiilere yönelik açık ayrımcılık, şiirlerin inkılapçı hareketinin Amerika açısından terörizm ve silahlı hareketler sayılan hareketler kategorisinde olmayan ve Al-i Suud'un desteklediği Vahabilerin tersine Şiiler arasında böyle şiddet yanlısı bir tutum olmadığı halde uygulanıyor. Bahreyn'de şiiler sadece sosyal haklarının peşinde olan sosyal gruplardır. Taktikleri medenidir ve faaliyetlerinin çerçevesi de medenidir. Son yıllarda şiirler, Sünnileri ikna etme modelini kullanıyorlar. Onlar kendi iyi niyetlerini, Ehli sünnet Müslümanlarına ispat etmeye çalışıyorlar.
Diğer yandan Bahreyn'deki yönetim, Bahreynli şiiler ile ilgili gerçekleri kabul etmiyor. Kraliyet Divanı, ulusal muhafız alayı ve Ulusal güvenlik ve istihbarat servisi-CIO " sadece Sünniler" ilkesine dayanarak kurulmuştur. Şiirler içişleri Bakanlığı ve Bahreyn ordusunun sadece yüzde üçünü oluşturuyorlar. Bahreyn'in mevcut hükümet düzeninde şiirler asla hükümetin önemli ve yüksek konumlarına getirilmezler; ilginç olan ise Bahreyn rejiminin kendi Güvenlik güçlerinde yabancılardan da yararlanmasıdır. Bahreyn özel güvenlik güçlerinin %90'ı Bahreynli olmayanlardan oluşuyor. Tabii ki ülkedeki mevcut siyasi ve sosyal durum halkın hükümete karşı itirazları için ortam oluşturuyor. Zira hükümet Bu şartlarda, " ayrımcılığı adalete", " arkadaşlığı rekabete" ve "kapalı siyasi ortamı ortaklığa" tercih ediyor.
Bahreyn hükümetinin Bu tutumu nedeniyle hükümet yapısı, çeşitli alanlarında yolsuzluk geniş şekilde yaşanırken "ortamı güvenli ve polisiye hale getirmeyi tercih ediyor. Bu şartların sonucu ise, Bahreyn halkının hükümetten memnun olmaması ve bunu her geçen gün daha yoğun ve çeşitli şekillerde göstermeleridir. İnsanlar memnuniyetsizliğini belirtmek için her fırsatı kullanırken mevcut durumda " reform" yapılmasını istiyorlar. Fakat Bahreyn hükümeti sürekli reformlardan kaçınıyor. Bu yüzden Bahreyn kralı Hamd bin İsa Al-i Halife, 14 Şubat 2011 tarihinden itibaren halk itirazları ile karşı karşıya gelen diktatörlerden biridir.
Al-i Halife hanedanının bu adaya 1783 yılında girmesi ardından, Hamd bin İsa Al-i Halife, Bahreyn'in 10. Kralı olarak 1999 yılında tahta oturdu. 2011 yılında başlayan halk itirazları Al-i Halife kralını diğer Arap diktatörler gibi büyük ve ciddi sorunla karşı karşıya getirdi. Bahreyn hükümeti ülkedeki protestoculara karşı ilk başta 2 tutum sergiledi; biri güvenlik ve diğeri siyasi. Prens Selman bin Hamd liderliğindeki grup siyasi yöntemlere vurgu yaparken krizi güvenlik boyutlarına taşımaya karşı çıkarak muhalifler ve göstericilerin görüşlerini temin etmek için bazı reformların yapılmasından yanaydı.
Fakat Başbakan "Halife bin Salman Al-i Halife" liderliğindeki grup ülkedeki krizin siyasi olmadığını, bir güvenlik konusu olarak bastırılması gerektiğini savundu. Al-i Halife hanedanında söz konusu iki görüşün karşı karşıya gelmesi, Bahreyn hükümetinin halk itirazlarına karşı uygun karar alma gücünden aciz kalmasına sebep oldu. Bu yüzden Maname rejimi 2011 yılında Suudi Arabistan'ın askeri müdahalesini istedi ve Suudi hükümeti Bahreyn'i kendi arka bahçesi bildiği için, halk itirazlarının başlamasından tam bir ay sonra, Fars Körfezi İşbirliği Konseyi'nin " Ada kalkanı" projesi çerçevesinde bu ülkeye askeri müdahalede bulundu. Fakat Suudi Arabistan'ın Bahreyn iç işlerine askeri müdahalesi halk itirazlarının daha kanlı bir şekilde bastırılması ve alınan politikalarının daha çok güvenlik yaklaşımlı olmasına sebep oldu. Bahreyn Şiilere karşı baskıcı stratejisi pratikte itirazların artmasından başka bir sonucu yokken itirazların devam etmesine neden oldu.
Bahreyn meseleleri uzmanı Safiullah Şah Kale Bahreyn Şiilerinin bastırılması sebebi hakkında şöyle diyor: Şii mezhebi bölgesel ve uluslararası siyasetler ve gelişmeler üzerindeki güçlü etkinliği nedeni ile batı için özel Jeopolitik önem taşıyor. Bu yüzden batılı politikacılar Şii jeopolitik etkileri kontrol etmek için, büyük Ortadoğu Projesi'ni gündeme getirdiler. Onlar bu proje ile bölgenin fikri, kültürel, sosyal ve dini yapılarını değiştirmeye çalışıyorlar. Batılılara göre Şiilerin, daha çok hassas jeopolitik bölgelerde yaşamaları ve bunların inkılapçı ideolojisi batının bölgedeki çıkarlarını tehlikeye düşürüyor. Bu yüzden batılılar Bahreyn halkının devriminden korkuyorlar.