Eylül 24, 2018 22:19 Europe/Istanbul

Bahreyn'de halkın ekseriyeti Şii Müslümanlardan oluşmasına rağmen Bahreyn rejimi Şii Müslüman vatandaşlarına dini etkinlikleri ve törenlerini özgürce düzenlemesine engel oluyor ve uluslararası belge ve konvansiyonlarda açıkça belirlenen mezhep haklarını ihlal ediyor.

 İnsanların dini inançlarına saygı gösterilmesi, BM genel kurulu kasım 1981 tarihinde din ve inanca dayalı her türlü önyargı ve ayrımcılığı ortadan kaldırmak için bir bildiri yayınlayacak kadar önem taşıyor.

 

Bildirinin ön yazısının bir kısmında, din veya inancın yaşamın temel ilkelerinden olduğu, din veya inanca tamamen saygı gösterilmesi gerektiği belirtilerek şöyle yazılıyor: Din ve inanç özgürlüğü ile ilgili konularda anlayışın, hoşgörünün ve saygının ilerletilmesinin ve din veya inancın Birleşmiş Milletler Şartı'yla, Birleşmiş Milletlerin ilgili diğer belgeleriyle ve bu Bildiri'nin amaçları ve prensipleriyle bağdaşmayacak hedefler için kullanılmasının kabul edilemezliğini sağlamanın temel olduğunu dikkate alarak … Din veya İnanca Dayanan Her Türlü hoşgörüsüzlüğün ve Ayrımcılığın Tasfiye edilmesine dair bu Bildiri'yi ilan eder.

 

Din ve inanca dayalı her türlü önyargı ve ayrımcılığı ortadan kaldırmak için BM genel kurulu 1981 yılında onayladığı bildirinin 1. Maddesinde şöyle okuyoruz:

Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, bir dine veya dilediği bir inanca sahip olma ve dinini veya inancını kendi başına veya başkaları ile birlikte toplu olarak ve aleni veya gizli bir biçimde ibadet etme, gereklerine uyma, uygulama ve öğretme yoluyla açığa vurma özgürlüğünü de içerir.

Yine aynı bildirinin  3. Maddesinde de şöyle yazılıyor: İnsanlar arasında din veya inanca dayanan bir ayrımcılık, insanlık onuruna karşı bir aşağılama ve Birleşmiş Milletler Şartı'nın prensiplerini inkar oluşturur; bu ayrımcılık, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nde ilan edilen ve İnsan Hakları uluslararası sözleşmelerinde ayrıntılı bir biçimde düzenlenen insan haklarının ve temel özgürlüklerini ihlal ettiği ve uluslar arasında dostane ve barışçıl ilişkilere karşı bir engel olduğu için yasaklanır.  

 

Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin  18. Maddesinin 1. Bendinde  şöyle okuyoruz:

Her şahıs düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak bir dine sahip olma yahut kendi seçtiği bir din veya inancı benimseme ve din veya inancını tek başına ya da toplu olarak alenen yahut özel suretle ibadet, uygulama, ayin ve öğretimini sağlama biçiminde açıklama özgürlüğünü de içerir.

 

Yine aynı maddenin 3. Bendinde ise şöyle yazılıyor: Din veya inançları açıklama özgürlüğü ancak kamu güvenliğinin, düzeninin, sağlığının yahut ahlakının ya da başkalarının temel hak ve özgürlüklerinin korunması için zorunlu tedbirlerden olarak ve kanunla sınırlanabilir.

Ayrıca Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin 27. maddesi ise şöyle diyor: 

Etnik, dinsel yahut dil bakımından azınlıkların bulunduğu devletlerde, bu azınlıklara mensup kişiler, kendi gruplarının öteki üyeleri ile birlikte, kendi kültür hayatlarına sahip olmak, kendi dinlerini açıklamak ve ibadetini yapmak veya kendi dillerini kullanmak haklarından mahrum edilemezler.

 

Kahire Bildirisi olarak bilinen İslami insan hakları 1. Maddesinin “a” bendinde "Tüm insanlar tek bir aile oluşturur. Irk, renk, dil, cinsiyet, din, siyasi görüş, ulusal veya sosyal köken veya farklı bir statü gözetilmeksizin insan onuru ve temel haklar konusunda hepsi eşittir." yazılıyor.

 

Din ve düşünce özgürlüğü ile ilgili uluslararası belgelerin açık ifadelerinin ihlali bağlamında 19 Mart 2011 tarihinde yani Suudi Vahabi güçlerin Bahreyn'e  girişlerinden sadece 5 gün sonra bu güçler  Maname  kentinin batısında bulunan Şiilerin Camisi'ne saldırdılar,  ardından 5 Nisan 2011 tarihinde de Bahreyn’de camiler ve Hüseyiniyelere  saldırı düzenlediler. Al-ı Halife  ve Al-ı Suud güvenlik güçleri 2011 yılında en az 38 Camii, Bahreyn'in çeşitli bölgelerinde tahrip ettiler.  Bu  süreç 2012 ile 2018 yılları arasında da devam etti ve her geçen gün yıkılan camiler sayısı arttı.  Bu  süreçte din alimlerinin  mezarları ve dini mekanlar da  Al-ı Halife hükümetinin  ülke halkının inançlarına saldırı bağlamında  tahrip edildi.

 

Alimler ve din büyüklerinin mezarları ve de dini mekanları tahrip eylemleri Suudi rejiminin yönetiminde gerçekleşti.  Bu bağlamda Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Ruhani'nin  belirttiğine göre bu yöntem Vahabilerin kin ve düşmanlık yollarının aynısıdır.  Bahreyn’de Müslümanların  matem merasimlerine saldırılması ve çeşitli dönemlerde onların Matem törenlerinin önlenmesi ise Bahreyn güvenlik güçlerinin,  ülke halkının inanç özgürlüğünü kısıtlama eylemlerinin bir diğer yöntemidir.

 

 Bahreyn hukuk adamı Rim Şa'lan şöyle diyor: Bahreyn’de CO  Merkezi hapishane yetkilileri,  hapishanede bulunan başta muhalefet liderleri olmak üzere  şiirlerin kendi dini ve dua kitaplarına ulaşmasını engelliyorlar.  Hapishanenin yasak kitaplar listesinde Mefatih-ul Cenan, Mekarim-ul Ahlak, Sahife-i Seccadiye vb. diğer dini kitaplar göze çarpıyor.

 

Al-ı Halife  Güvenlik güçleri Bahreyn halkının mezhepsel haklarını kısıtlamak amacı ile Bahreynli din alimleri ve mercilerini sistematik olarak tehdit altında bulunduruyorlar.  Al-ı Halife  ve Al-ı Suud güçleri defalarca Bahreyn’de seçkin dn alemi ve imam Sadık Ulu Camisi Cuma imamı Şeyh İsa Kasım evine baskın düzenlediler.

 

Ali halife rejimi halkın mezhepsel özgürlüklerine karşı mücadele çerçevesinde başta Şeyh İsa Kasım olarak dini liderleri sürekli ve sistematik olarak temelsiz iddialarla suçluyorlar.  Vefak Cemiyeti liderinden Hadi el-Musevi  Bu bağlamda şöyle diyor:  Bazen Bahreyn Bakanlar Kurulu Ayetullah Şeyh İsa Kasım’ı tehdit ediyor,  bazen hükümet başkanı yaşanan olaylardan onu sorumlu tutuyor ve bazen de adalet bakanı kendisini halkı şiddete davet etmekle suçluyor.

 

Bu sürecin devamında, Bahreyn rejimi uluslararası Hukuk kurallarını açıkça ihlal ederek,  Ayetullah Şeyh İsa kasım’ın vatandaşlığını haziran 2016'da iptal ve kendisini hiçbir belge ve kanıt göstermeden Kara Para aklamakla suçladı. Burada önemli olan konu ise, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin 27. Maddesi çeşitli mezhep, etnik ve dil azınlıklarının haklarını savunurken, Bahreyn’de mezhepsel çoğunluk Al-ı Halife rejiminin saldırısına uğraması ve kendi mezhep haklarından mahrum kalmalarıdır.  Başka bir ifade ile Bahreyn halkının ekseriyeti, genel haklarından yararlanmazken, azınlıkların özel haklarından bile mahrum bırakalıyorlar. Birleşmiş Milletler genel kurulunda 18 Aralık 1992 tarihinde 135/47  sayılı bildiri olarak onaylanan Ulusal, Irk, Dini ve Dilsel Azınlıkların Hakları Deklarasyonu 2. Maddesi 1. Bendinde,  mezhepsel azınlıkların  hakları desteklenmiştir.

 

 İfade özgürlüğü  ve serbest bilgi edinme hakkı,  uluslararası belgelerde açıkça belirlenen haklardır; fakat bu haklar da Bahreyn’de yoğun bir şekilde ihlal ediliyor.  Evrensel insan hakları bildirgesinin 19. Maddesinde şöyle okuyoruz: Her insanın, düşüncelerini özgürce açıklamaya hakkı vardır. Bu hak, düşüncelerinden ötürü rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmadan bilgi ve düşünceleri, her türlü araç ve yollarla aramak, elde etmek ve yaymak hakkını gerektirir.

 

Yine Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin 19. Maddesi 2. Bendinde şöyle yazılıyor:

Herkesin ifade özgürlüğü hakkı vardır; bu hak gerek sözlü, yazılı ya da basılı veya sanat eseri şeklinde, gerekse seçilen diğer herhangi bir yoldan, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, her türlü haber ve düşünceyi araştırma, alma ve verme özgürlüğünü içerir.

Fakat Bahreyn hükümeti halk itirazlarını durdurmak için sosyal paylaşım siteleri ve internet ortamında eleştirilerde bulunan muhalifleri bastırmak ve muhalefet medyaları saf dışı bırakmak ve sansür uygulamayı, çalışma programına almıştır.

 

Bunun yanı sıra Bahreyn'in devlet medyası ve Suudi Arabistan televizyon kanalları da Al-ı Halife rejimine destek vererek Bahreyn'de göstericileri ve protestocuları ihanet, terörizm ve sabotajla suçluyorlar.  Bunun yanı sıra Bahreyn yönetimi medya organlarına baskı uygularken El-vasat  gazetesinin  üst düzey 3 editörünü istifaya zorlayıp Iraklı iki gazetecisini de Bahreyn’den sınır dışı etti. 

Bahreyn yönetimi ülkedeki baskı siyasetini tamamen uygulamak bağlamında El-Alem, PRESSTV,  Russia today ve el-Cezire gibi  yabancı medyanın faaliyetini de engelledi ve söz konusu televizyon kanallarının Web sitelerini de kapattı.

 

Online sayfaları, Bahreyn halkı itirazları  ile ilgili filmler, görüntüler ve fotoğrafları  yayınlamaktan men edildiler.  Bahreyn hükümeti Web siteleri, weblog ve diğer medyaları da kontrol altında bulunduruyor.  Hatta Londra'da yayınlanan el-Kudüs el-Arabi  gazetenin Web Sitesi de Mayıs 2011'de Suudi Arabistan'ın Bahreyn'de barışçıl gösterilerinin bastırılması için askerlerini bu ülkeye sevk etmesini eleştirmesi ardından kapandı.

 

Şubat 2011'den itibaren Bahreyn güvenlik güçlerinin siber ordusu, organize edilen yüzlerce hacker ile internette faaliyet yürütüyor. Bahreyn güvenlik güçleri Bahreynlilerin gösterilerinden  haber veren ve fotoğraf yayınlayan kimseler ve jurnalistleri  tespit ederek onların  çalışmalarını engelliyor; bu kişilerden biri ise New York Times gazetecisi Nicolas Christoph'tur.

Maname  yönetimi Hatta vatandaşlarının elektronik postaları ve kısa mesajlarını da kontrol ederek genelde bu elektronik postalar ve kısa mesajları tutuklanan vatandaşlara karşı  suistimal ediyor.  Bazı  fotoğrafçılar ve weblogcular, ailelerinin bilgileri dışında tutuklanıyor ve halk itirazlarının bastırılması ile ilgili görüntü yayınlamamaları konusunda kendilerinden taahhüt alınıyor.  Bahreyn’de ifade özgürlüğü ve mezhepsel hakların koordineli bir şekilde ihlal edilmesi, birçok Uluslararası hukuk belgesine karşı olmasına rağmen uluslararası toplumun umursamazlığı ile karşı karşıyadır.  Zira Birleşmiş Milletler insan hakları Konseyi gibi toplantılarda  Suudi Arabistan'ın Petrol dolarları hala etkinliğini sürdürüyor.