Eylül 14, 2018 17:20 Europe/Istanbul

Bugünkü programda sizlere uluslararası yasalar uyarınca Al-ı Halife rejimin, sağlık merkezleri ve evler gibi özel mülkiyet alanlarına saldırısını ele almaya çalışacağız.

Uluslararası yasalar uyarınca insanları sağlıklı yaşam şartlarından mahrum bırakmak cinayet sayılmakla kalmıyor, ülke yönetimleri ise vatandaşlarının tıbbi ihtiyaçlarını ve sağlıklı yaşam şartlarını sağlamakla sorumlu tutuluyorlar. İslami insan hakları sözleşmesinin 3. Maddesi a bendinde ise “ her hastanın ve yaralının tedavi hakkı olduğu belirtiliyor.

Fakat Al-ı Halife güvenlik güçleri ülkenin çeşitli bölgelerinde halkın barışçıl gösterilerini bastırmak, onları yaralamak ve hatta şehit etmekle kalmıyor, gösteriler sırasında yaralananların sağlık merkezleri ve ya sağlık ocaklarında tedavi altına alınmalarını da engelliyor. Buna ilaveten Al-ı Halife güvenlik güçleri defalarca hastaneler ve sağlık merkezlerine saldırarak, doktorlar ve hemşireleri, gösterilerde yaralananları tedavi ettikleri bahanesi ile tutukladılar.

İnsan hakları izleme örgütü raporlarına göre Al-ı Halife güvenlik güçleri bir çok hasta ve yaralıyı da ülke  hastanelerinden kaçırdılar ve onların kaderi ise hala belirsizliğini koruyor. Uluslararası Ceza mahkemesi statüsü (Roma Tüzüğü) gereğince bu hareket ise zorunlu yok olma sayılıyor ve insanlığa karşı işlenen cinayetler arasında yer alıyor.

Bu arada Al-ı Halife güvenlik güçleri sağlık merkezleri ve hastaneleri kuşatarak yaralılar ve hatta sıradan hastaların da sağlık ve tedavi merkezlerine girişlerini engelliyorlar.

Bahreyn güvenlik güçleri muhalefeti izlemek ve tutuklamak amacı ile sağlık ve tedavi merkezlerine yaptıkları saldırılarda hastane teçhizatlarını da tahrip etmekten asla çekinmiyorlar. Al-ı Halife rejimi halkın önemli kesimini oluşturan doktorlar ve hemşirelerin çalışma izinlerini iptal etmekten de geri kalmıyor. Bahreyn’de tanınan bazı doktorlar halk itirazlarına katılan yaralıları tedavi ettikleri nedeni ile tutuklanarak işkence ediliyorlar. Mevcut verilere göre Şubat ve Mart 2011’de en az 95 sağlık çalışanı Bahreyn’de tutuklandı.

Bu süreç sonraki aylar ve yıllarda da devam etti ve birçok doktor ve hemşire Bahreynli güvenlik güçlerince tutuklanarak işkence edildiler. Uluslararası ceza mahkemesi 7. Ve 8. Madesi uyarınca ister savaş ister barış zamanında insanların sağlığı veya fiziğine ağır darbe indirilmesi ve işkence edilmesi, insanlığa karşı cinayet sayılmaktadır.

Hastaneler ve sağlık merkezlerine yapılan saldırılar ve hasta ile yaralıların tedavisinin engellenmesi, insanların sağlığına zarar verdiği ve acı çekmelerine sebep olduğu için insanlığa karşı cinayetler arasında yer alıyor; fakat Al-ı Halife rejimi sürekli olarak muhalefeti ve barışçıl gösterilere katılanlara karşı bu yöntemi kullanıyor. Al-ı Halife rejimi güvenlik güçlerinin sağlık merkezleri ve hastanelere saldırı örneklerinden biri ise askerlerin askeri araçlarla birlikte 16 mart 2011 tarihinde Süleymaniye sağlık kompleksine saldırması ve sağlık merkezinin polis ve güvenlik güçleri tarafından işgal edilmesidir.

Bahreyn insan hakları gözetleme örgütü yaptığı açıklamada şöyle diyor: Bahreyn güvenlik güçleri Süleymaniye sağlık kompleksine saldırarak çalışanların vahşete kapılmalarına sebep oldular ve onlara ve barışçıl gösterilerde yaralananlara hakaret ettiler. Sağlık kompleksinde çalışan doktorlar, hemşireler, sağlık bölümü çalışanları ve yardım ekiplerini bastırarak, onları acımasızca tutukladılar ve askeri mahkemelere sevk ettiler. Sağlık çalışanlarından işkence ile itiraf aldılar ve bu itirafları da onları mahkemede suçlu bulmak  ve hapse atmaları için suiistimal ettiler. Bu yöntem hatta bazı tıp çalışanının beraat etmelerine kadar devam etti, öyle ki özel hastanelerde bile çalışmalarına izin verilmedi. Güvenlik güçlerinin en tehlikeli eylemi ise, itiraz gösterileri sırasında ambulanslar ve yardım ekiplerine, yaralıları kurtarmalarına izin vermemeleriydi.

Bahreyn güvenlik güçlerinin Süleymaniye sağlık kompleksine saldırılarının facia boyutları, Bahreyn insan hakları gözletleme örgütünün 16 mart tarihini dünya çapında tarafsız tıp mesleği günü olarak adlandırılmasını gündeme getirmesine yol açtı.

Ayrıca mart 2016’da da dünya çapında bir çok doktor ve sağlık uzmanı katıldıkları imza kampanyasında Bahreyn kralından, 2011 yılından Al-ı Halife rejiminin tutuklusu olarak hapiste olan Bahreynli ünlü doktor ve cerrah Ali el-Akeri’nin serbest bırakılmasını istediler.

İmza kampanyasına dünyadan katılan 153 doktor ve hemişre, Bahreyn kralı şeyh Hamd bin İsa Al-ı Halife ve içişleri bakanı şeyh Raşid bin Abdullah Al-ı Halife’ye gönderdikleri mektupta ifade özgürlüklerini kullanarak barışçıl gösterilere katılan yaralılara yardım ettiği ve onları tedavi ettiği için Bahreynli bir doktorun tutuklanmasından endişeli olduklarını belirttiler.

Dünyanın tanınmış doktorları Al-ı Halife rejimine hitaben şöyle yazıyor: Ali el-Akeri, asla adil olmayan bir mahkeme kararı uyarınca hapse atılmadan önce kendisine çok kötü davranıldı. Kendisi sorgulama sırasında işkence edildi. Kendisinin söylediğine göre polis köpekleri tarafından saldırıya uğradı, yeri ve güvenlik güçlerinin çizmelerini yalamak ve kendi dışkısını yemek zorunda kaldığını söyledi. Kendisi yine sorgulama ve tutuklu olduğu dönemde cinsel tacize uğradığını ve hatta tecavüzle tehdit edildiğini belirtti. Yine bir hafta boyunca uyutulmadığını söyledi. Kendisinden silah taşıma ve silahlı bir grup lideri ile bağlantıda olma ve hastaneyi işgal etmekle ilgili zorla itiraf alındığını söyledi.

Al-ı Halife zulümlerine itiraz ve Bahreynli yaralılara yardım suçundan defalarca hapse atılan Bahreynli göz doktoru Sait el-Semahici 5 nisan 2014 tarihinde hapisten çıktığında hakkında verilen karar ile ilgili şöyle dedi:

Eğer benim video bandımı izlerseniz, benim Bahreyn nizamı ile ilgili haklı sözler söylediğimi ve ülke kralını en az 50 şehidin kanının sorumlusu olarak tanıttığımı görürsünüz. Ben, Bahreyn anayasası ve diğer ülke kurallarına dayanarak ifade özgürlüğü ile ilgili olarak sözlerimi söyledim. Uluslararası ve hukuk teşkilatları Al-ı Halife eylemlerine dikkat etmeli ve onu denetlemeli. Zira bu rejim bu ülke halkı hakkında en vahşi ihlalleri yapıyor. Bahreyn rejim mahkemeleri sadece halkı bastırmak için bir araca dönüşmüştür. Hal bu ki bu halkın isteklerinden biri insaf ve adalettir. Bahreyn toplumu ve mahkemelerinde adalet yoktur ve biz sağlık, eğitim, konut, meslek ve diğer alanlarda çeşitli ayırımlara şahit oluyoruz.

Al-ı Halife rejimi bağlayıcı olan belgeleri ihlal ederek, muhalefet liderlerini sağlık hizmetlerinden bile mahrum bırakıyor. Bu bağlamda rejimin Bahreyn Şii liderlerden Şeyh İsa Kasım'a karşı vahşi tutumuna değinebiliriz. İran İslami şura meclisi başkanı uluslararası özel danışmanı Hüseyin Emirabdullahiyan haziran 2018'de kendi sayfasından paylaştığı bir mesajda Al-ı Halife'nin tutumu nedeni ile Şeyh İsa Kasım'ın sağlık durumunun kötüleştiğine tepki göstererek şöyle yazdı: kaynaklar Şeyh İsa Kasım'ın sağlık durumunun kötüleştiğinden haber veriyorlar. Al-ı Halife bu insan hakları karşıtı durumdan direkt sorumludur. Bahreyn halkının bastırılması, hükümet ve halk arasında derin bir çatlak oluşturmuştur. Al-ı Halife'ye uyarı! Ayetullah'ı askeri tankların kuşatmasından çıkartın ve hayat hakkını bu din âliminden almayın.

Halkın evlerine saldırmak, Bahreyn güvenlik güçlerinin halkın barışçıl gösterilerine karşı işlediği diğer suçtur. Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin 17. Maddesi uyarınca "Hiç kimsenin özel ve aile yaşamına, konutuna veya  haberleşmesine keyfi veya hukuka aykırı olarak müdahale edilemez; onuru veya itibarı hukuka aykırı saldırılara maruz bırakılamaz."

İnsan hakları evrensel bildirgesinin 12. Maddesinde de "Hiç kimsenin özel hayatına, ailesine, konutuna ya da haberleşme ve yazışmalarına keyfi olarak karışılamaz, şeref ve ününe sataşılamaz. Herkesin bu tür sataşma ve karışmalara karşı yasalarla korunmaya hakkı vardır." yazılıyor.

Fakat Bahreyn güvenlik güçleri halkın barışçıl gösterilerini bastırmalarının devamında Bahreynli vatandaşların evlerine saldırıyor ve zanlıların evlerine mahkeme kararı olmaksızın izinsiz ve yasal olmayan saldırıları ile onları tutukluyor.

Bazı örneklerde de Bahreyn güvenlik güçleri ve maskeli görevliler, sivil kıyafetle vatandaşların evlerine baskın düzenleyip özellikle erkekleri tutuklayarak adeta kaçırırcasına bilinmeyen bir yere götürüyorlar. Özellikle Bahreynli seçkin din adamı Şeyh İsa Kasım hakkında verilen adaletsiz kararın ardından Bahreyn güvenlik güçleri defalarca Şeyh'in Der'az bölgesindeki halkın evlerine saldırdılar.

Al-ı Halife güvenlik güçleri evlere düzenlediği saldırı ve baskında tutukladıkları kişileri haftalar ve hatta aylar boyunca tek kişilik hücrelerde tutuyor. Güvenlik güçleri, Bahreyn halkı evlerine saldırısında çocuklara bile acımadan onları da tutukluyorlar. Aslında Bahreyn güvenlik güçleri, tedavi merkezleri, ambulanslar, evler ve hatta vatandaşların özel ve mahremiyeti gibi uluslararası belgelerce güvenceye alınıp desteklenen alanlara saldırıyorlar. Onlar evlere düzenledikleri saldırılarda asla çocuk ve büyük ayırımı yapmazken, hastanelerde de halk arasında korku ve vahşet salacak şekilde şiddet kullanıyorlar.