Haziran 30, 2018 20:43 Europe/Istanbul

33 adadan oluşan Fars körfezinin en küçük ülkesi olan Bahreyn’in ilk adı "Awal" dı.

Bahreyn'in 706 kilometre kare alanının yaklaşık 400 kilometre karesi çöldür.  Bahreyn’de iktidarda olan Al-ı Halife  hanedanı ülkenin yerlilerinden değildir.  Bahreyn halkının görüşüne göre, ülkeye Al-ı Halife  kabilesinin egemenliği dayatılmışken,  bu kabilenin Bahreyn’de tarihi kökü bulunmuyor. Al-ı Halife’nin şeceresi, en başta "Naked" çölünden Katar'ın kuzey batı kıyılarında "Zubara"ya  giden "Uneyze"  Kabilesine dayanır.

 

Kabileler arasındaki çatışmaların yanısıra tarihin her döneminde büyük devletler de Bahreyn’e sulta kurarak bu toprakları İran'dan koparmaya çalıştıkları biliniyor.

Portekizliler 1521 yılında ve Osmanlılar da  1559 yılında Bahreyn’i ele geçirdiler;  daha sonra Portekizliler tekrar Bahreyn’e geri döndüler fakat 1602 yılında İranlılar işgalci Portekizleri bölgeden kovmayı başardılar. Daha sonraki asırlarda İngiltere'nin  fars körfezi'ndeki  yayılmacılığının artması ile  birlikte Bahreyn Fars Körfezi’nin kuzey ve güneyindeki  diğer bölgeler gibi sömürücü İngilizlerin tamahkarlığının hedefi oldu.  Bölgede büyük güçlerin keşmekeşleri ile eşzamanlı olarak,  Al-i Halife  Kabilesi de diğer kabileler ile yaşadığı ihtilaflardan dolayı, Naked Çölü'nü terk ederek Fars Körfezi’nin kıyılarına geldiler.  Bu bölgede diğer bazı kabileler de onlarla birleşerek, bir  Birlik oluşturup adlarını " Al-i Utbah" olarak değiştirdiler ve bu yüzden "Beni Utbah"  olarak tanındılar.

 

Al-i Halife Naked Çölü'nü terk ettikten sonra ilk önce Katar yarım adasına gittiler ve oradan da 1700 yılında ilk kez Bahreyn'e girdiler.  o dönemde Bahreyn'in hükümdarı Nasr Al-i Mazkur, İran’ın güneyinde bulunan Buşehir  Valiliği tarafından atanmıştı. Al-i Mazkur’un  o dönemde Al-i Halife  güçlerine karşı direnmemesi sonucu,  Al-i Halife  hanedanı 1783 yılında Bahreyn’deki hükümetleri başladı.  Al-i Halife  hanedanlığı Katar'ın kuzeyinde Zubara'da yaşadıkları dönemde bazen Bahreyn’e  yolculuk yaparlardı.  Söz  konusu yolculuklar sırasında  Al-i Halife’ye eşlik edenler ve hizmetçileri Bahreyn halkını pazarda taciz ederek tartaklıyorlardı. Böylece Bahreyn yerli halkı da onlara karşı birleştiler ve aralarında çıkan kavga ve çatışmada Al-i Halife  hizmetçilerinden birini öldürdüler; buna karşılık Al-ı Halife de intikam amacı ile Bahreyn'in işgal edilmesi için asker devşirmeye başladı.

 

 Bahreyn'in işgali için Al-i Halife’nin planından haberdar olan Nasr Al-i Mazkur,  topladığı güçlerle Fars Körfezi sularında ve denizde Al-i Halife’ye karşı mücadeleye karar verdi. Fakat Ali halife güçleri, Al-i Mazkur  güçlerinin etrafından dönerek başka bir yoldan Bahreyn’e girdiler. Bunun üzerine  Nasr Al-i Mazkur olayı öğrenince İran’ın güneyindeki Buşehr  kentine doğru gidip pasif bir harekette bulunarak bir daha Bahreyn’e dönmedi.  Böylece Bahreyn Al-ı Halife   tarafından işgal edildi ve yabancıların Bahreyn’e sulta kurması için ortam oluştu. Özellikle İngilizler bölgedeki sultacılıklarının doruğunda  Bahreyn’i İran'dan kopararak ayırmak için çok çalıştılar.  Bahreyn ise İran topraklarının bir parçası olduğu halde,  Gacarlar Hükümeti'nin pasifliği ve liyakatsizliği nedeniyle,  1820 yılında  İngiliz sömürüsünün kaymumiyetine girdi ve böylece Al-i halife hükümetinin İngilizlerle birleştiği ilan edildi. Bu durum İran’da Pehlevi hükümeti dönemine kadar devam etti.

 

Al-i Halife’nin Bahreyn’de, ilk kralı, Şeyh Ahmedi bin  Halife idi.  Bahreyn'de Al-i Halife’nin sultası döneminde, onlara  ve aşırıcılığa karşı sayısız halk hareketleri yaşandı fakat Al-i Halife  kabilesi, el-Dewasir ve el-Calahma gibi kabilelerle birleşerek halk ayaklanmalarını bastırdı. El-Calahma  gibi bazı kabileler Katar'a dönerken el-Dewasir  gibileri Bahreyn ve Suudi Arabistan'a yerleştiler. Böylece Al-i Halife’nin Bahreyn’deki sultası devam etti.  Şeyh Ahmed bin Halife'nin  1796 yılında ölümü ardından halefleri Bahreyn’deki sultalarını sürdürdüler. O tarihten itibaren Al-i Halife  hükümet yapısı, sahip olduğu şekli ile bazı küçük değişiklikler yaşayarak günümüze kadar devam etmiştir.

 

Nihayet 1971 yılında,  Amerika, İngiltere ve siyonizme bağlı olan Muhammed Rıza Pehlevi Bahreyn'in İran'dan ayrılmasını  onayladı. Böylece  Birleşmiş Milletler gözetiminde yapılan göstermelik bir referandum ile Bahreyn İran topraklarından resmen ayrıldı.  Düzenlenen referandum daha çok, büyük güçlerin aşırı taleplerini karşılamaya dayalı yapılan kısıtlı ölçekli bir ankete benziyordu.  Bu olayın ardından Al-i Halife  yönetimi İngiliz sömürüsü ile Dostluk Anlaşması imzaladı.

 

Şanlı İslam inkılabı  zaferi ardından Bahreyn’de şiirler kendi haklarını kazanmak için defalarca itirazlar  ve hareketlerde bulundular fakat yapılan tüm halk ayaklanmaları Al-i Halife  rejimi tarafından bastırıldı.

 

Mısırlı ünlü yazar Hasaneyn Heykel,  Bahreyn'in  İran'dan koparılması hakkında şöyle diyor:  O dönemde Suudi Arabistan'ın Kralı Faysal,  İran ve Arap ülkelerinin bu konudaki müzakerelerinin liderliğini yapıyordu.  Arap ülkeleri, o dönemde nüfusunun yüzde yetmişi şiirlerden oluşan Bahreyn'in  bir Arap ülkesine dönmesini isterken buna mukabil İran’ın Büyük Tonb, Küçük Tonb ve Ebu Musa Adaları  üzerindeki hakimiyetini  kabul ettiler; fakat yıllar sonra Birleşik Arap Emirliği de Adalarda hak iddiasında bulundu.  Maalesef Arap liderleri o dönemde Bahreyn’de çoğunluk şiirlere azınlık bir Sünni grubunun egemen olmasını istiyorlardı;  bu yüzden bölgenin diğer ülkelerinden,  bundan böyle Bahreyn’i bölgenin Arap ülkelerinden saymalarını istediler.

 

Bahreyn’in İran'dan ayrılmasına resmiyet verilmesinin ardından bu ülkede İran ve Şii kimliğini silmek için yoğun çalışmalar yürütüldü ve Al-i Halife  hanedanının günümüzdeki halefleri de kendi seleflerinin yöntemi ile Bahreyn halkına karşı davrandılar. Günümüzde Bahreyn Kralı Şeyh Hamd bin İsa  Al-i Halife  1999 yılında babasının ölümü ardından tahta geçti. Yerli olmayan Al-i Halife  hanedanı Bahreyn'in azınlık Ehli sünnet Müslümanlarındandır. /

Bahreyn'de Şii kimliğin silinmesi için yürütülen tüm çabalara rağmen halen bu ülkede şiirler,  nüfusun çoğunluğunu oluşturuyor ve Bahreyn ile İranlı Şiiler olarak iki gruba ayrılıyorlar.  Bahreynli olanlar ülkedeki şiilerin yaklaşık yüzde seksenini oluştururken diğerleri de İran’ın çeşitli  bölgelerinden olan  şiirlerdir.  Ülkede Al-i Halife’nin yerli olmaması ve azınlıkta olması,  bu hanedanın Bahreyn’de " yeni hüviyet oluşturma"  çalışmalarına yoğunluk vermesine sebep oluyor.  Bu oluşturulacak yeni kimlik " Şii düşmanlığı"  ve " İran'ın silinmesi"  çalışmaları  çerçevesinde  oluşturulmaya çalışılıyor.

 

Bahreyn'de " Şii-İranlı  kimlik temizleme"  ve " yeni  hüviyet  oluşturma"  siyasetinin kökü İngilizlerin Bahreyn'de özellikle 1950'li  yıllardaki " İran kimlik temizleme"  Siyasetine dönüyor. İngiltere bu politikayı İran’ın Bahreyn’deki etkinliğini azaltma hedefiyle yürüttü. Bu siyaset uyarınca Bahreyn özellikle Pakistan, Bangladeş, Yemen uyrukluları ve Suriye’den göçmenlere vatandaşlık hakkı vererek ülkenin nüfus dengesini değiştirmeye çalışıyor. Al-i Halife  rejiminin kabilevi ve fırkacı yaklaşımı,  başta ülkenin şiirleri olmak üzere Bahreyn halkı için büyük acıları beraberinde getirdi.

 

Amerikalı araştırmacı Graham Fuller New York Times gazetesinde Şubat 2011'de yayınladığı bir makalede Bahreyn'in gelişmelerini ele alarak şöyle yazdı:  Bahreyn Şii bir adadır. Batı medyası ise bu konuya  daha az değiniyor, fakat gerçek şu ki Bahreyn halkının  yüzde yetmişi Şiidir. Bu ülkede şiirler sistematik olarak ayrıma tabi tutulurken bastırılmışlardır ve Bahreyn'in Sünni kabilevi ve iktidar sisteminde hiçbir ciddi ve etkin role sahip değillerdir.

 

Al-i Halife  ve Al-i Suud  rejimleri Bahreyn halkının bastırılmasında 1948 yılında yayınlanan Evrensel insan hakları, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme; Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme; çocuk hakları konvansiyonu; Uluslararası Ceza Mahkemesinin Statüsü; Kahire Bildirisi olarak bilinen İnsan Hakları İslam Deklarasyonu ve diğer uluslararası insan hakları konvansiyonları açıkça ihlal ediyorlar.