Haziran 30, 2018 20:55 Europe/Istanbul

Bahreyn’de hükümet karşıtı itirazlar diğer Arap ülkelerinde başlayan halk itirazları ile birlikte başladı ve 14 Şubat 2011 tarihinde yoğunlaşarak günümüze kadar devam etti.

Bahreyn hükümeti  protestoculara karşı ilk başta iki yöntem izlemeye başladı:  siyasi tutum ve güvenlik tutumu.Bahreyn veliaht  prensi Salman bin Hamit  liderliğinde bir grup siyasi yöntemleri vurgularken, yaşanan krizin güvenlik boyutlarına kadar taşınmasına karşı çıktı.  Bu grup protestocular ve hükümet muhaliflerinin görüşlerini temin etmek için reformların yapılmasını istiyordu. fakat  Başbakan Halife bin Salman Al-ı Halife  liderliğindeki  grup ülkedeki krizin siyasi olmadığını bu yüzden güvenlik bir konu olarak bastırılması gerektiği kanaatindeydi.

Suudi Arabistan'ın Bahreyn aşırıcı Başbakanının görüşünü desteklemesi,  Al-ı Halife  rejiminin muhaliflere karşı baskıcı tutum izlemesine sebep oldu.  Al-ı Suud  rejiminin Bahreyn krizine güvenlik açıdan yaklaşması,  Bahriyeli protestoculara karşı güvenlik tutumunun daha ağır basmasına ve siyasi tutumun ciddi bir şekilde izlenmemesine neden oldu. Tabii ki Bahreyn halkının itirazlarına güvenlik açıdan yaklaşılması son yıllarla kısıtlı değildir.  2011 yılında ve Bahreyn halkının itirazlarının başladığı ilk günlerde,  yaşanan olaylara karşı güvenlik yaklaşımı başladı. Tabii ki Bahreyn yetkililerinin güvenlik bakışı hükümet ile ister Şii ister Sünni olan Bahreyn nüfusunun büyük bir bölümü ile  aralarındaki uçurumun derinleşmesine sebep oldu.

Bahreyn iktidar hanedanındaki görüş ayrılıklarına rağmen,  yine de Bahreyn yönetimi halkın barışçıl gösterilerine karşı baskıcı siyasetine öncelik tanıdılar.  Bahreyn yönetiminin güvenlik tutumunun yoğunlaşması ile birlikte halk itirazları da yayılarak geniş boyutlar kazandı ve halkçı ve inkılapçı akımlar Al-ı Halife  rejiminin baskıcı tutumuna karşı direnişe vurgu yaptılar.Halk hareketi sözcüsü ve Bahreyn’de siyasi aktivistlerden biri olan Abdul-gani el-Hançer bu bağlamda şöyle diyor:  inkılapçı akımlar halktan var güçleriyle ve mümkün olan her araçla,  kendileri ve kutsallıklarını savunmalarını istiyorlar.  Zira Al-ı Halife güvenlik güçleri bizim çocukları katliam ederken ve bastırırken olaylara seyirci kalamayız.  Al-ı Halife  güçlerine karşı direnmek gerekiyor.  Zira dünya toplumu da halkı savunmak için girişimde bulunmuyor ve Amerika ile Fars Körfezi kıyı ülkeleri yönetimleri arasındaki bölgesel anlaşma bizim halka karşı şekillenmiştir.

Bahreyn’de halk itirazlarının bastırılması çeşitli yöntemlerle gerçekleşiyor;  üstelik  Bahreyn güvenlik güçleri ve onların Suudi destekçileri tarafından uygulanan bu yöntemler uluslararası insan hakları kurallarının açıkça ihlalidir. Uluslararası konvansiyonlar ve bağlayıcı olan insan haklarında söz konusu yasalar ve kurallara  uyulması önemle vurgulanmıştır. Hükümetin Bahreynli protestoculara karşı geniş çapta şiddet uygulamasının en önemli sebeplerinden biri ülkenin güvenlik kurumlarının mahiyeti ve düzenidir.  Bahreyn ulusal güvenlik teşkilatına  üye olanların en az üçte ikisi,  Suudi Arabistan, Ürdün, Pakistan ve Mısırlılardan oluşuyor, başka bir ifade ile güvenlik güçlerinin çalışanlarının çoğu Bahreynli değildir.  Bahreynli Şiiler ülke Milli Güvenlik kurumunun  %5ini  oluştururken " özel güvenlik güçlerinin"  %90 kadarı Bahreynli değildir;  öyle ki Milli Güvenlik Kurumu'nda bir tek şii subay bile görev almıyor.

Bahreynde Güvenlik güçleri ve subayların yerli olmaması söz konusu güçlerin göstericilerle vatandaşlık ve yurttaşlık duygulara  sahip olmaması ve ulusal dayanışma içinde olmamalarına sebep oluyor.  Üstelik Bahreyn hükümetinden aldıkları yüklü maddi yardımlar ve  primler de hükümet karşıtı gösterileri bastırmada bir an bile tereddüt etmemeleri ve Al-ı Halife yetkililerinin Tam da istedikleri şiddeti uygulamalarına neden oluyor. 

Bu yüzden barışçıl gösteriye  katılan sivil halka saldırmak, yaralamak ve hatta öldürmek,  Bahreyn rejimi güvenlik güçleri için çok sıradan  alışılmış bir müdahaledir.  Bahreyn’de protestoculara saldırmak, öldürmek ve yaralamak, uluslararası belgeler ve antlaşmalarda önemli vurgulanan  insan hakları ve asgari hakların açıkça ihlalidir.Göstericilere saldırmak, halkı yaralamak ve öldürmek,  şubat 2011 de başlayan Bahreyn halkı itirazlarının ilk günlerinden itibaren başladı.  Öyle ki gösterilerin ilk 2 gününde 2 kişi ve sadece 17 Şubat 2011 tarihinde yani gösterilerin 4. Gününde 4 kişi şehit edildi.

Al-ı Halife güvenlik güçleri 17 Şubat 2011 gününde  sabahın ilk saatlerinde,  protestocularla dolu olan  Lo’lo meydanını kuşatarak onlarca kişiyi yaraladı ve 4 kişiyi şehit ettiler.  O korkunç sabahta,  Lo’lo meydanında bulunan eylemcilerin çoğu daha uykudaydı.Son yıllarda halk itirazlarının bastırılması  her gün tüm  il ve ilçelerde her türlü büyük ve küçük  gösterilere karşı uygulandı.Bahreyn yönetimi muhalefet liderlerinden Şeyh İsa Kasım'ın  vatandaşlık haklarını iptal edip onu ev hapsinde tutmasına rağmen Bahreyn halkı dehşete düşmedi ve hatta aylarca bu halkçı liderin evinin önünde gösteriler düzenledi.  güvenlik güçlerinin baskıcı tutumlarının zirveye ulaştığı 23 Mayıs 2017'de protestoculardan beşinin  şehit olması bile halk itirazlarının durmasına sebep olamadı.

Al-ı Suud baskıcı güçlerinin Bahreyn’de bulunması  ve Bahreyn güvenlik güçlerinde yabancıların daha fazla işe alınması bu ülkede halk karşıtı şiddetin yoğunlaşmasına sebep oldu.  Gösterilerin şubat 2011'de yoğunlaşması  ile birlikte Al-ı Halife rejimi, özellikle Pakistan’dan olmak üzere yeni güçleri güvenlik Kurumu'nda işe aldı.  Öyle ki Bahreyn güvenlik güçlerinin çoğu göstericilerle Arapça konuşamıyorlar.  Bahreyn’de göstericiler söz konusu polis güçlerini " ecnebi paralı asker"  olarak tanıyorlar.  Yabancı paralı askerler Bahreyn halkı ile ulusal dayanışma duyguları içinde olmamaları nedeniyle,  Bahreynlilerin barışçıl gösterilerine saldırıda tank, göz yaşartıcı gazlar, savaş mermileri, bıçak, konvansiyonel olmayan silahlar ve hatta göstericileri ezmek için askeri araçları bile kullanıyorlar.

Şehitler arasında 6 yaşındaki çocuktan 70 yaşındaki yaşlı  erkekler ve kadınlar bulunuyor.  burada önemli olan konu Al-ı Halife güvenlik güçlerinin son yıllarda halk gösterilerinin tamamen barışçıl olması ve  Bahreynli protestocuların güvenlik güçlerinin şiddetine karşı hiçbir silah veya araç kullanmamasına rağmen onları  şiddetle bastırmasıdır.Bahreyn Hükümeti'nin göstericileri bastırması uluslararası konvansiyonlar ve antlaşmalara göre  " uluslararası cinayet" sayılıyor. Uluslararası  ceza mahkemesinin ( International Criminal Court ) Bildirgesi'in 6. Maddesi " soykırım"  ile ilgilidir  ve her grubun üyelerinin güdümlü olarak öldürülmesi veya onlara her türlü ağır fiziki ve psikolojik hasar " soykırım"  olarak biliniyor.  Al-ı Halife rejiminin Bahreyn’de gösterici halka karşı sistematik şiddet eylemleri uluslararası ceza mahkemesi  bildirgesinin 6. Maddesinin 1. Ve 2. Bentlerinin bariz göstergesidir.  Al-ı Halife rejiminin özellikle kadınlar, çocuklar ve yaşlıları öldürmesi Kahire Bildirgesi olarak bilinen İslami insan hakları bildirgesinin açıkça ihlalidir.