Semavi nidalar - 22
Yüce Allah’tan hepimize şu geriye kalan kısa sürede bizlere bu mübarek ayın fırsatlarından azami derecede yararlanma ve eksiklerimizi telafi etmeyi merhamet etmesini niyaz ediyoruz.
Hatırlanacağı üzere geçen bölümde çağımızın en önemli sıkıntılarından biri, sınıflar arasındaki uçurum olduğunu ve İslam dini bu durumla mücadele için hums, zekat ve infak gibi amelleri önerdiğini beyan ettik. İslam dini ayrıca sınıflar arasındaki uçurumların daha da derinleşmesini önlemek için servet biriktirmeye şiddetle karşı çıkıyor.
Sınıfların arasındaki uçurumların derinleşmesini engelleyebilecek yöntemlerden biri de faiz ve tefecilik meselesi ile mücadele etmektir.
İslam dini zuhur etmeden önce Mekke ve Medine ve Arabistan yarımadası genelinde tefecilik şiddetle yaygın olan bir konuydu ve bu amel toplumda çeşitli sınıfların arasında derin uçurum oluşmasına ve yoksulların daha da yoksullaşması ve zenginlerin daha da zenginleşmesine sebebiyet vermişti.
İslam dini bu şom amelle mücadele etmek ve yoksulların bu şekilde sömürülmesine engellemek ve zenginlerin haksız yere servetlerini arttırmakla mücadele etmek için çeşitli aşamalarda bu amelle mücadele etmeye ve kökünü kurutmaya başladı ve en son aşamada şöyle ilan etti:
Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve artık faizin peşini bırakın, eğer gerçekten müminler iseniz.
Bu ayette dikkat çeken ve üzerinde durulması gereken nokta, ayetin muhatabı görecede mümin olan ama güya tefeci olan kişilerdir, zira Allah teala şöyle buyurmaktadır: muhtaç insanlara verdiğiniz paranın ve sermayenin aslından başka bir şey onlardan almayın.
Kur'an'ı Kerim insanların bu zalimane uygulamadan el çekmemelerini önlemek için de onları ilahi takvaya ve bu itaatsizliğin sonucundan korkmaya emrediyor ve ayetin sonunda da eğer gerçekten mümin insanlarsa, bu din ve insaniyet karşıtı sıfata bulaşmamaları konusunda uyarıyor.
Ancak yüce Allah tüm bu ikazlara ve aydınlatıcı açıklamalara karşın tefecilerin bu amelden el çekmeyebileceklerine ihtimal vererek onları tehdit ediyor ve şöyle uyarıyor:
Eğer böyle yapmazsanız, o zaman Allah ve Resulü tarafından size savaş açılmış olduğunu bilin.
Bu sözler gerçekten ürpertici sözlerdir. Nitekim yüce Allah hiç bir günah kakkında bu şekilde sert konuşmamıştır. Zira tefeciliği Allah’a ve peygamberine savaş açma şeklinde beyan etmiştir.
Acaba gerçekten iman eden ve sorumluluğunun bilincinde olan bir insan bu denli şiddetli uyarıdan sonra tefeciliğe devam ederek insanların kanını sülük gibi eme bilir mi, dersiniz?
Ancak Allah teala bu kesim için tevbe ve geri dönüş kapılarını da açık bırakıyor ve ayetin devamında şöyle buyuruyor:
Eğer tevbe ederseniz, sermayeleriniz sizindir. Haksızlık etmezsiniz, haksızlığa da uğramazsınız.
Ancak bazen şeytan vesveseleri ve haram paranın cazibesi tefecilerin yakasını bırakmıyor ve tevbe ederek bu çirkin amellerinden el çekmelerine mani oluyor. Bu durumda Allah teala onları şu şekilde tehdit ediyor: Her kim de yeniden faize dönerse işte onlar cehennem ehlidirler ve orada süresiz kalacaklardır.
Gerçekten, neden İslam dini bu denli riba ve tefecilikle mücadele ediyor ve bu mücadelenin felsefesi ne olabilir?
Bu sorunun cevabında şöyle diyebiliriz ki riba ve tefecilik toplumun iktisadi dengesini bozuyor ve servetin bir yerde birikmesine yol açıyor. Tefeciler hiç bir emek vermeden büyük servetler elde ediyor, ki bu da mağdur ve yoksul insanlara ağır darbe veriyor ve onları zor durumda bırakıyor, zira tefecilerin onlardan aldığı riba ile yaşamları yok oluyor.
Tefecilik bir nevi sömürücülük olmakla beraber insanların arasındaki insani ve duygusal bağları da koparıyor ve kalplerine kin ve nefret ve düşmanlık tohumu serpiyor. Zira faizine para alan insan gerçekten zor durumda olduğu için ribaya boyun eğmiştir ve bu yüzden tefecinin zulüm ve adaletsizliğin asla unutmaz ve tefecinin acımasız pençesini her an boğazının üzerinde hisseder ve hatta bunun için intikam almaya kalkışarak tefeciyi öldürebilir.