İslam Âleminin Parlayan Firuzesi Tebriz-2
Bu sohbetimizde bu şehrin geçmişine göz atacağız.
Tebriz şehri İran'ın Kuzeybatısında yer alan bir metropoldür. Bu şehir Doğu Azerbaycan eyaletinin merkezidir. Tebriz, Kuzey, Doğu ve Güney yönlerinden dağlık bölgelerle ve Batı yönünden Tebriz ovasının düz alanları ve Talhe Rûd(Acı Çay) tuz bataklıklarıyla çevrilerek dağlar arasında oluşan bir ova oluşturmaktadır. Bu şehrin İran'ın başkenti Tahran'a kadar olan mesafesi 599 kilometredir.
Tebriz'in etrafından ve içerisinden iki önemli ırmak geçmektedir. Talhe Rûd veya Acı Çay, sürekli akan bir ırmak olarak Tebriz'in Kuzeybatısından geçer. Kuru Çay ırmağı ise mevsimsel bir ırmak olup Tebriz'in merkezinden geçtikten sonra bu şehrin Kuzeybatısında Acı Çay ırmağı ile birleşir.
Tebriz'in ikilimi yarı kuraktır. Yazları sıcak ve kuru, kışları ise soğuk olur. Kış mevsiminde soğuk hava, dağlık bölgede bulunma ve yükseklikten kaynaklanır. Bu şehir yaz mevsiminde kuru ve sıcak olmasına rağmen Sehend dağına yakınlığından dolayı ve şehrin etrafında bulunan bağlar ve bostanlar yüzünden serin ve uygun bir havaya sahip olur.
Tebriz'in kuruluş tarihi ile ilgili hala kesin bir kanıya varılmamıştır. Tebriz ile ilgili en eski yazı ise Asur Kralı ikinci Sargon'dan geriye kalan yazıtlardır. 2001-2011 yılları arasında, Tebriz'in merkezinde bulunan Demir Çağı Müzesi etrafında yapılan kazılar sonucunda elde edilen tarihi eserlerin, M.Ö. birinci veya ikinci milenyumdan kalan bir uygarlığa ait olduğu anlaşıldı. Tarih boyunca bu şehir defalarca büyük krallıklar ve imparatorlukların başkenti olarak seçilmiştir. Bugünkü Tebriz kenti, antik Tavrej kenti harabeleri üzerinde yapılmıştır. Tavrej kenti ise kendi döneminde bölgenin önemli ticaret merkezlerinden biriydi ve Doğu ve Batıyı birbirine bağlayan önemli bir köprü olarak görev yapıyordu. Bu şehir Part kökenli Ermenistan kralları döneminde de başkentlik yapmış bir şehirdir.
İslami devrin başlamasından sonra, Hicri Kameri üçüncü yüzyıllarından itibaren Tebriz önemli bi gelişmeye sahne oldu ve Azerbaycan bölgesindeki önemi de gün be gün artmaya başladı. 858 yılında yıkıcı bir depremle viraneye dönüşen bu şehir, Mütevekkil Abbasi hilafeti döneminde onun emriyle yeniden inşa edildi. Bu da bu şehrin hilafet için önem arz ettiğinin bir göstergesidir. Ebu Mansur Vehsûdan Revvâdi döneminde yapılandırılan Tebriz, 1043 depremiyle beraber, tekrar ciddi bir hasar gördü. Ünlü seyyah Nasır Hüsrev'in 1037 yılında Tebriz'e geldiği dönemde, Tebriz'in yüz ölçümü 1400*1400 adımmış. Bu seyyahın sözlerine dayanarak Tebriz'in o dönemki yüzölçümünün 1 kilometre kareye yakın olduğunu söyleyebiliriz.
Muhammed bin Ali Ravendi'nin yazdığı Râhat-ıs Sudur ve Ayet-üs Surûr adlı kitabında Selçuklu kurucusu Tuğrul Bey'in halifenin kızıyla düğününün bu şehrin etrafında yapıldığını yazmıştır. 1131 yılında Sultan Mahmud Gaznevi'nin ölümünden sonra Sultan'ın oğlu Davud ve kardeşi Mesut arasında Tebriz'in elde edilmesi için bir savaş başladı. Bu savaşı Sultan Mahmud'un oğlu Davud kazandı ve böylece Tebrizi kendi hükümetinin merkezi olarak seçti. Tarihi belgelere göre 14. Yüzyıldan itibaren Tebriz şehri Azerbaycan bölgesinin merkezi olarak tanınmaya başladı. Moğollar Hicri Kameri yedinci yüzyılın başlarında Tebriz'e saldırdılar ama tazminat alma şartıyla geri çekildiler. Moğollar nihayet 1230 yılında Azerbaycan bölgesinin tamamını ve Tebriz'i ele geçirmeyi başardılar.
Moğol İlhanlı İmparatorluğu döneminde, Tebriz ihtişamlı bir döneme başladı. İlhanlıların ikinci imparatoru olan Abaka Han, Tebriz'i başkent olarak ilan ederek, Orta Asya'dan Nil'e kadar uzanan imparatorluğu bu şehirden yönetmeye karar verdi. Kazan han imparatorluğu döneminde ise, bir sürü değişiklikler yapıldı ve Şenbi Kazan ve Rüb'i Reşidî gibi Tebriz'e bağlı kasabalar ve yapılar kuruldu. Venedikli gezgin Marco Polo 1275 yılında Tebriz'den geçmiştir ve bu şehrin ihtişamıyla ilgili şunları kaydetmiştir:
" Büyük bir şehirdir. İç açıcı bağlar ve bostanlarla çevrilidir. Şehrin konumu acayip derecede stratejiktir. İmparatorluğun her köşesinden gelen ticari mallar buraya gelir. Latin dünyası tüccarları ve özellikle de Cenevreli tüccarlar ihtiyaçları olduğu malları almak için bu şehre geliyorlar."
Tebriz'in ihtişamlı yılları, Timur İmparatorluğu, Karakoyunlular ve Safevilerin ilk dönemlerine kadar sürdü. 1500 yılında Şah İsmail Safevi Tebriz'i fethederek orayı yeni İran'ın başkenti olarak seçti. Tebriz'in Osmanlı Devleti'ne yakın olmasından dolayı bu şehir Osmanlı saldırılarına maruz kaldı ve açık bir şekilde tehdit altındaydı. Bu saldırılar sonucunda da birkaç defa Osmanlı İmparatorluğu tarafından zapt edildi. Sonunda 1514 yılında Şah Tahmasp Safevi başkenti Tebriz'den Kazvin şehrine değiştirdi.
Kaçar saltanatının başlamasıyla tekrar dikkatleri kendi üzerine çekti. Tebriz bu dönemde veliahtlerin bulunduğu şehir haline geldi. Bu devirdeki İran ve Rusya Çarlığı savaşlarının başlamasıyla birlikte, Tebriz tekrar yeni saldırıların hedefi oldu. Sonunda Ruslar 1826 yılında Tebriz'i işgal ettiler. İran ve Rusya Çarlığı arasındaki barış anlaşmasının imzalanmasından sonra Tebriz tekrar İranlı güçlerin eline düştü. Barış sonrası güvenli ortamda, dönemin veliahtı ve Azerbaycan vâlisi olan Abbas Mirzâ Tebriz'de modernleşme ve reform sürecini başlattı. Abbas Mirza, şehir için yeni bir harita hazırlatarak Tebriz'in yeniden yapılmasını başlattı ve yeni bir posta sistemi ve vergi sistemini kurdurdu.
Geçmişten beri, Tebriz'in, İranlıların Batıya doğru açılan ticaret yolunun stratejik noktasında bulunması ve ayrıca uluslararası İpek yolunda yer alması, bu şehrin ticari, kültürel ve sanatsal bakımdan gelişmesine sebep olmuştur. Tebriz'in ticaret ve kültür alanındaki alışverişleri ve yüzyıllarca iktisadi bir merkez görevi yapması, Tebriz'in medeni ve sosyal kurumlarının gelişmesine ve artmasına yol açmıştır. Stratejik coğrafi konumundan dolayı ve Doğu ve Batı yolunun üzerinde yer alması, Tebriz'in özellikle Kaçar saltanatı döneminde istikrarlı bir şekilde gelişmesine sebep oldu. Bu yüzden İran'da birçok teknolojik gelişme ve yeni uygarlığın sembolleri ilk kez Tebriz'de karşımıza çıkıyor. Bu dönemde birçok düşünce akımları, sosyal, ekonomik, teknolojik ve medeni gelişmeler ilk kez Tebriz'de ortaya çıkıyor.
Günümüzde Tebriz halkının konuştuğu dil Azerice, Azerbaycan Türkçesi, Azerbaycani adlarıyla da tanınan Azeri Türkçesidir. Türk dilinin bölgeye girmesinden önce ise Tebriz halkı, Hicri Kameri 11. Yüzyıla kadar Azerbaycan'da konuşulan yerli Azeri dili konuşuyorlardı. Eskiden Azerbaycan yerlilerinin konuştukları dil olan Azerice, İran dilleri grubundan olan bir dil olup Hazar denizinin güney dillerine ve Tat diline yakın olan bir dildir.
Tebriz'in etnik bileşimi şu şekildedir: Yüzde 96.5 Azeri Türkleri, yüzde 2.9 Farslar ve yüzde 0.6 başka etnik gruplar. Tebriz'i yakından ziyaret eden seyyahlar ve gezginlerin yazdıklarına göre geçmişte çok çeşitli etnik gruplar Tebriz'de yaşamışlardır. Örneğin Akkoyunlular döneminde Tebriz'e gelen Venedikli gezginlerin yazdıklarına göre İranlılar, Türkmenler, Safevileri destekleyen aşiretler ve göçebeler ve Ermeniler Tebriz'de yaşıyorlarmış. Portekizli gezgin António Tenreiro 1525 yılında Şah Tahmasp sltanatı döneminde Tebriz halkıyla ilgili şunları yazmıştır:
" Bu şehirde Farsça konuşanlar ve kimi Türkmenler yaşıyorlar. Bunların hepsi beyaz tenli ve güzel yüzlüdür. "
Tebriz halkının çoğu Müslümandır ve Şia oniki imam mezhebine bağlıdır. Asur ve Ermeni hırıstiyanları ve çok az sayıda da Yahudiler şehirde yaşıyorlar. Tebriz'in en kalabalık azınlıkları olan Ermeniler, Osmanlı dönemi Ermeni tehciri sonrası ve Birinci dünya savaşı döneminde Tebriz'e ve Azerbaycan'ın birçok noktasına dağılmışlardır. Tebriz Ermenileri Hırıstiyanlığın en eski mezheplerinden olan Grigori mezhebine bağlıdırlar.
Tebriz'in 2015'teki nüfusu bir milyon 500 bin kişidir ve bu bakımdan Tahran, Meşhed, İsfahan, Kerec ve Şiraz kentlerinden sonra İran'ın altıncı en kalabalık şehridir. Hâlbuki Tebriz, Nasırıddin Şah saltanatının sonlarına dek İran'ın en kalabalık şehri sayılıyordu. Tebriz, ekonomik, sanayi ve idari merkez olması ve uluslararası itibarı yüzünden Doğu Azerbaycan eyaletinin en çok göç alan şehridir. Tebriz'in Güneybatısında ve 24 kilometre mesafede bulunan ve Tebriz-Azerşehr otoyolu kenarında kurulan yeni Sehend kenti, Tebriz'in nüfusunu kontrol etmek için yapılmış ve istihdam ve yerleşmenin yeni odağı haline gelmiştir.
Eskiden Tebriz'de şehre giriş ve çıkışlar için kullanılan sekiz kapısı mevcuttu. Daha sonraları bu kapıların etrafında pazarlar ve çarşılar kuruldu ve böylece halkın ihtiyaçları giderilmeye çalışıldı ve merkezi pazarların yükü da azaldı. Git gide bu pazarların etrafında yeni yapılar ve evler inşa edilerek pazarlar da bir birine bağlandı ve yeni mahalleler kurulmaya başlandı.
Günümüzde ise Tebriz'in gün be gün gelişip büyümesi sonucunda, bahsettiğimiz pazarlar ve şehir kaleleri, şehrin merkezi olarak biliniyor.