Eylül 01, 2018 08:24 Europe/Istanbul

Bu programda ülkede sürekli olağanüstü durumun ilan edilerek sürdürülmesini ele alacağız.

Yüce Allah'ın tüm insanları huzur içinde yarattığı ve onun refah ve konforu için tüm imkanları hazırladığı nedeni ile, bir toplumda ve ülkede illegal bir şekilde olağanüstü durumun ilan edilerek yaşatılması ise her insan ve toplum için en asgari insan haklarının açıkça ihlali sayılır.

Aslında olağanüstü durumun ilan esilmesi ise insanların vatandaşlık ve yaşam hakları ve güvenliği ile bağdaşmıyor.

 

Gerçi zaruri ve yasal dönemlerde olağanüstü durumun ilan edilmesi uluslararası hukuk belgelerinde reddedilmemiştir fakat bazı uluslararası hukuk ilkeleri dolaylı olarak olağanüstü durumu reddediyor. Nitekim bu bağlamda evrensel insan hakları bildirgesinin 3 ve 13. Maddelerine değinebiliriz. 3. Maddede " Yaşam, özgürlük ve kişisel güvenlik her insanın hakkıdır" denilirken, 13. Maddede ise "Herkesin herhangi bir devletin toprakları üzerinde serbestçe yolculuk etmek ve yerleşeceği yeri seçmek hakkı vardır. Her insanın kendi ülkesi de içinde olmak üzere, herhangi bir ülkeyi terketmeye ve yeniden dönmeye hakkı vardır." Yazılıyor.

Uluslararası Hukuk kaynaklarının,  insan haklarının her türlü baskıdan uzak bir şekilde korunması zaruretine dayalı  açık ve zımni vurgulamalarına rağmen  Bahreyn kralı Hamd bin İsa Al-ı Halife,  Bahreyn halkının siyasi itirazlarının devam etmesini engellemek için 15 Mart 2011 tarihinde 3 ay süreyle ülkede acil durum ilan etti. Fakat bundan  sadece iki gün önce veliaht Prens Salman bin Hamd Al-ı Halife  muhalif grupların  da kabul ettiği 7 maddelik şartlarını açıklamıştı.

 

Fakat Al-ı Suud ve müttefik güçlerinin Bahreyn halkına karşı, bu ülkeyi işgal etmelerinden 1 hafta sonra Bahreyn kralı ülkede acil durum ilan etti.  İşte bu direktif ile Bahreyn İçişleri Bakanlığı da ülkede gösterilerin yasaklandığını vurguladı.  Bahreyn Kralı ülkede acil durumun ilan edildiği ilk günde askeri mahkemeleri kurdu.  3 ay sonra Bahreyn’de Formula 1 otomobil yarışlarının düzenlenmesi nedeni ile Bahreyn hükümeti,  2011 Mart ayının ortalarından itibaren ülkede geçerli olan acil durum yasalarını görünürde 1 Haziran 2011 tarihinde kaldırdı.  Fakat yine de Bahreyn’de normal durumun ilan edilmesine rağmen Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri askerleri Bahreyn’den ayrılmadı. Üstelik ülkede 3 aylık acil durum döneminde ülkede siyasi gösterilerde tutuklananlara davranıldığı gibi sözde acil durumun kaldırıldığı dönemde de aynı şekilde davranıldı.

 

Bahreyn’de acil durumun ilan edildi 75 günlük dönemde,  14 Bahreynli vatandaş Al-ı Halife güçlerinin açtığı ateş sonucu şehit edildi ve aralarında muhalefet parti liderleri, insan hakları aktivistleri ve sıradan muhaliflerden binlercesi tutuklandı veya yaralandı.  Ülkede resmi olarak acil durumun ilan edildiği dönemde emniyet güçleri, hastaneleri ve eğitim merkezlerine saldırarak binlerce insanı işinden ihraç ettiler. Bağımsız medya da Al-ı Halife  güvenlik güçlerinin saldırılarının başlıca hedefleri arasındaydı.  Bahreyn’de 2011 yılının başlarından itibaren devam eden kriz ile birlikte ülkede defalarca kurulan ve kaldırılan olağanüstü durumu ülkede  yaşanan krizin genel sürecinde hiçbir etkisi olmamıştır ve Bahreyn halkı  kendi Temel haklarını hala Al-ı Halife rejiminden talep ediyor.

 

Acil durumda Bahreyn rejiminin izlediği siyasetlerinden anlaşıldığı üzere Bahreyn kralı söz konusu dönemde kesinlikle uluslararası haklar ve ilkeleri umursamamıştır.  Uluslararası ilkelere göre acil durum sadece şiddet içeren gösteriler döneminde uygulanır.  Fakat ne ilki Mart 2011'de halk gösterilerinin başladığı dönemde ne de halkın barışçıl gösterilerinin 6. Yılı olan mart 2017'de  hiçbir yoğun ve acil tehlike söz konusu değildi.

 

Aslında Al-ı Halife halkın siyasi hoşnutsuzluğundan duyduğu korku ve panik ülkede acil durumun ilan edilmesinin başlıca sebebidir  ve asla hukuki temele de  dayanmıyor.  Bu arada Al-ı Halife  hükümetinin Bahreyn’de acil durumun ilan edilmesini suiistimal etmesine paralel olarak ülke parlamentosu da 2015 yılında muhalefeti daha fazla bastırmak ve acil durumu yoğunlaştırmak amacı ile yeni bir yasa çıkarttı.

 

Al-ı Halife  rejimi söz konusu yasayı  gerekçe göstererek ülkede daha baskı ortamı oluşturmak ve hatta sözde acil durumun kaldırıldığı dönemde bile polisiye siyasetini yoğunlaştırma doğrultusunda adım attı.  Bu bağlamda Bahreyn kralı Hamd bin İsa Al-ı Halife ,  bizzat ülkede askeri yargı kurumun yetkilerini arttırmaya  yönelik anayasa değişikliğini içeren yasayı resmen imzaladı,  böylece sivilleri askeri mahkemelerde yargılama imkanı sağlandı.

 

Bahreyn milletvekilleri de 5 Mart 2017 tarihinde,  ülkenin askeri yargı Kurumu'nun yetkilerini arttıran yasayı onayladılar.  Böylece Bahreyn’de acil durumun pratikte kalıcı olduğu anlaşılıyor.  Al-ı Halife  rejimi söz konusu baskı siyaseti çerçevesinde,  tutuklu muhalefetin,  zulüm ve baskıya karşı masum imamlardan duaları hapishanede okumalarını bile yasaklamaya çalıştı.

 

Bahreyn rejiminin  polisiye siyasetleri nedeni ile,  siyasi muhaliflerin tutulduğu Merkezi hapishanesine,  aralarında Sahife-i Seccadiye'nin  de bulunduğu şiirlere ait dua kitapları  gönderilmiyor.  Nitekim 7 Mayıs 2018 tarihinde Bahreynli avukat Rim Şe'lan  Twitter sayfasında şöyle yazdı:  Bahreyn’de Jo (Jaw)  Merkezi hapishanesi yetkilileri,  tutukluların haklarının ihlalinin devamında ve onlara baskı uygulama doğrultusunda,  şiirlere ait dini ve dua kitaplarının, tutuklulara ve özellikle de muhalefet liderlerine ulaştırılmasına izin vermiyorlar.  Jo hapishane emanetler bölümündeki yasak  kitap listesinde, Mefatih el-Cenan, Mekarim-i Ahlak, Sahife-i Seccadiye, el-Tarik ila Allah ve diğer dini kitapların isimleri göze çarpıyor. Jo  hapishane yetkilileri,  Bahreyn el-Vifak Cemiyeti başkanı Şeyh Ali Salman ailesine  kendileriyle hapishaneye dua kitapları getirmelerine izin vermediler.  Bu ise düşünce özgürlüğünün ihlali ve etnik baskıcılıktır.

 

Bahreyn’de olağanüstü ve acil durumun resmi veya gayri resmi şekilde devam etmesi,  Washington’un Bahreyn rejimine verdiği geniş siyasi ve silah desteğine rağmen Amerika Dışişleri Bakanlığı'nın 2018 yıllık raporunda olaya itiraz etmesine sebep oldu.  Bilindiği gibi Amerika özellikle başkanı Trump döneminde Ali halife rejimine destekleri yoğunlaşarak devam ediyor.  Söz konusu raporda şöyle  yazılıyor:  Bahreyn’de Şii din adamlarının illegal tutuklanmaların sayısı, sorgulamalar ve mahkeme kararlarının verilmesi yoğun bir şekilde artmıştır ve bunların birçoğu ise temelsiz ve onaylanmamış suçlamalara dayanıyor.  Bahriyeli yetkililer bazı Şii din adamlarının  camide bulunmalarına engel olurken bazı Şii din adamlarının da cuma namazı  kılmaları ve konuşma yapmalarına yasak getirilmiştir.  Devlet dairelerinde Şii Müslümanların işe alınması ve onların ülkede sosyal ve genel hizmetlerden yararlanma konusundaki ayırım da  devam ediyor.

 

Tabii ki Amerika Dışişleri Bakanlığı'nın Bahreyn’de olağanüstü durumun devam etmesinin  olumsuz sonuçlarına değmesine rağmen, Al-ı Halife rejiminin yaklaşık 7 yıldan beri halka karşı baskıcı girişimleri her zaman Amerika'nın destekleri ile devam etmiştir.  Öyle ki Şubat 2018'de Amerika Savunma Bakanlığı Bahreyn’e yaklaşık bir milyar dolar değerinde savaş helikopterleri ve askeri mühimmat gönderilmesini onayladı.  Amerika Savunma Bakanlığı Pentagon söyle bir açıklama yaptı:  Maname yetkilileri savaş  helikopterleri ile onlara iki yedek motor,  havadan karaya 14 füze,  lazer güdümlü füzeler ve radarlar, iletişim sistemleri,  Deniz navigasyon sistemleri,  zaruri yedek parçaları ve diğer teçhizatlar ve lojistik destekler satın alma talebinde bulundular.  Savunma Bakanlığı'nın raporuna göre bu silahların satışı,  Amerika'nın bölgedeki önemli ortaklarından Bahreyn güvenliğinin güçlenmesine yardımcı olacaktır.

Uzun yıllar Bahreyn’i olağanüstü durumda tutmanın,  Uluslararası Hukuk kurallarının açıkça ihlali olduğu açıkça görülüyor,  üstelik bu durum Al-ı Halife rejimi için gereken psikolojik güveni de sağlayamadığı açıkça görünmektedir. Al-ı Halife rejimi ülkede halkı olağanüstü durum ile idare etmeye çalışırken Kendisi de halk tabanından yoksun olduğu için,  daha yoğun korku ve dehşet içinde hayatına devam etmeye çalışıyor.