Eylül 14, 2018 16:12 Europe/Istanbul

Bu sene Tebriz şehri "İran Turizminin Baş Tacı" olarak isimlendirilmiştir.

İslam ülkelerinin bu yılki turizm başkenti olan şehir, tarih boyunca İran ve komşuları arasındaki kültürel köprü olması itibariyle de önem taşımaktadır. Eski zamanlardan bu güzel şehir, dünyanın birçok yerinden yolculara ve misafirlere ev sahipliği yapmıştır. Dünyaca tanınan gezginler ve tarihçiler bu şehirden geçmiş ve kendi eserlerinde de bu şehirle ilgili iyi özellikleri sıralamışlardır. Bugünkü bölümümüzde bu konuyla ilgili ayrıntıları size sunmaya çalışacağız.

 

Seyahatname bir seyyah veya gezginin gezdiği ve gördüğü şehir veya bölgenin durumunu detaylarıyla anlatan bir tür yazıdır. Seyahatname okuyan birisi, bir şehir veya bölgenin tarihi binaları, camileri, kütüphaneleri, çarşıları, coğrafi konumu, iklimi, mezhepsel ve ulusal gelenek ve görenekleri ve yerli halkın dili ile ilgili birçok bilgi elde edebilir. Aslında seyahatnameleri, başvurduğumuzda farklı dönemlerin sosyal, siyasi ve ekonomik durumları gibi gerçekleri elde edebileceğimiz detayları da anlatan bir ansiklopedi olarak da niteleyebiliriz. 

Tarih boyunca yazarları, seyahatname yazmaya yönlendiren sebep, bugünün tam tersine ulaştırma ve taşıma araçlarının azlığı ve zorluğuymuş. Ayrıca halk arasındaki bilgilendirme araçlarının neredeyse yok denecek kadar az olmasından dolayı, kimi kültürler ve gelenek görenekler tamamen gizli kalmış ve kimse onlardan haberdar değildi. Bu yüzden kimi insanlar seyahatname yazmayı bu eksikliğin giderilmesi için uygun bulmuşlardır.

 

Eski insanların yazdığı seyahatnamelere baktığımızda geçmişte hangi şehirlerin ne tür kültüre, halka ve uygarlığa sahip olduklarını anlıyoruz. İran diyarı ve onun engin toprağı tarih boyunca birçok gezgin ve seyyahın ilgi odağında yer almış ve böylece İran'ın birçok şehri ve bölgesi birçok seyahatnamede adı geçmiş ve böylece medeniyeti ve kültürü de ele alınmıştır. Tebriz şehri de bu şehirlerden birisidir. Bu şehrin güzelliklerini ve kültürel özelliklerini tanımak, bu şehrin kadim tarihi ile ilgili birçok bilgiyi de anlamamıza yardımcı olacaktır. Sohbetimizin devamında Tebriz şehri ile ilgili açıklamalar bulunduran birkaç seyahatnameye değineceğiz.

 

Fars dilinin ünlü şairlerinden 394 ila 481 hicri kameri yılları arasında yaşayan tanınmış filozof, hekim ve seyyah Nâsır Hüsrev adı ile de tanınan EbuMuîn Nâsır b. Hüsrev b. Hâris el-Kubâdiyânî Belhî, yedi yıl boyunca birçok ülke ve diyarı gezmiş, üç kere de Kâbe ziyaretine gitmiştir.

Nasır Hüsrev Kubadiyani seyahatnamesinde şöyle yazmıştır: "Hicri Kameri 438( Miladi 1046)  yılının Safer ayının yirminci gününde Tebriz'e vardım. Bu şehir Azerbaycan bölgesinin en büyük şehridir. Yemyeşil bir şehirdir. Şehrin her yerini gezdim. Şehrin enini ve boyunu ölçtüm. Her birisi 1400 adım oldu.

Bu şehrin 434 kameri yılında depremle sarsıldığını duydum. Bu şehirde gök bilimci Ebu Tâhir Şirâzi'nin yaşadığını ve bu depremin hangi tarihte gerçekleşeceği kehanetini yaptığını duydum. Şehrin hâkimi ise bu kehanet üzerine o tarihte halkın şehirden dışarı çıkmasını emretmiş ve bu kehanet doğru çıkınca şehirden dışarı çıkan halk da toprak altında gömülmekten kurtulmuştur.

O gece Tebriz şehri yerle bir olmuştur ve şehirde kalan 40 bine yakın insan da hayatını kaybetmiştir. Bu diyarın o dönemki hâkimi, emir Vehsûdân, Kameri 435 senesinde yeniden Tebriz şehrinin temelini atmış ve şimdi de Tebriz bayındır bir şehir haline gelmiştir. "

 

Nasır Hüsrev Kubadiyani'nin uzun yolculuklarındaki yaşadıkları olayları yazmaya başladığı zamandan bin yılı aşkın bir süre geçmiştir. Ama Nasır Hüsrev, yolculuklarında başından geçen olayları yazmak isteyen tek kişi değilmiş. Hicrî Kamerî yedinci yüzyıl coğrafyacı ve tarihçilerinden olan Yakut Hamevî adı ile de tanınan Şehabeddin Ebi Abdullah Yakut bin Abdullah Hamevî, gençlik çağında ticaret yapmak amacıyla yollara koyulmuş ve Kiş adasına, Umman'a ve Şam'a ve Asya'nın diğer bölgelerine de gitmiştir.

Yakut Hamevî, hicri şemsi 592( Miladi 1213) yılında Tebriz'e yolculuk yapmış ve bu şehirle ilgili kendi seyahatnamesinde şöyle yazmıştır: " Tebriz kenti Azerbaycan bölgesinin en tanınmış şehridir. Güzel ve bayındır bir şehirdir. Tuğla ve alçıdan yapılan şehrin etrafındaki hisarlar sağlam görünmektedir. Hisarların altından birçok ırmak ve su akıntısı akmaktadır. Şehrin etrafının neredeyse her yerinde bağlar ve bostanların olmasından dolayı bu şehirde meyve bol ve ucuzdur. Özellikle kayısıları çok kaliteli ve lezzetlidir. Benim Tebriz'de bulunduğum yılda, kayısının her sekiz batmanı, yarım altın değerinde satılıyor. "

Hamevî seyahatnamesinde şöyle devam ediyor: "Şehrin yapısı daha çok kızıl tuğla ve alçı ile yapılmıştır. Ayrıca bayağı Sağlam ve kalıcı görünüyor. Tebriz'in kültürü de mimarisi gibi sağlamdır.şehirde birçok ünlü âlim ve bilim insanı da yetişmiştir."

 

Kuşkusuz Marco Polo adını ve onun yolculuk hikâyelerini duymuşsunuzdur.Marco Polo 13'üncü yüzyılda yaşayan Venedikli bir tacir ve ayrıca seyyahtı. Yaptığı yolculukların dataylarını Marco Polo Yolculukları adlı kitabında yazmıştır. Bugün ise bu kitap, Asya kıtası, İran ve Çin uygarlıklarını tanımamızda kilit rol oynamıştır.

O 1295 yılında Tebriz'e yaptığı yolculukla ilgili şunları yazmıştır:" Tebriz büyük bir kenttir. Güzelliği göz kamaştırıcıdır. Bugüne kadar Tebriz kadar güzel ve zengin bir şehir görmedim. Bu bölgede birçok şehir ve kale mevcuttur. Ama Tebriz bu şehirlerin en kalabalık ve en tanınmışıdır. Tebriz halkı daha çok ticaretle uğraşıp ipek kumaş ve altınla dokunmuş kumaşları alıp satmakla uğraşmaktadır. Tebriz'de üretilen kumaşlar arasında ise ipek kumaşlarının her türü mevcuttur. Bu kumaşların çoğu altından, gümüşten ve değerli metallerden dokunmuş ve özel bir güzellik taşımaktadır.

Tebriz, coğrafi konumu itibariyle ticaret yapmak için o kadar elverişli ki Hindistan ve Bağdat'tan ve Avrupa'nın ücra noktalarından tacirler bu şehre gelmişlerdir.

 

İtalyalı Marco Polo'nun yanı sıra birçok Fransız da seyahatnamelerinde Tebriz'le ilgili yazıları bulunuyor. Jean Chardin seyahatnamesinde İran'ın kültürü ve sanatı ve Firdevsi Şehnamesi'ne değinen ilk Fransızdır. Gerçi onun İran'la ilgili verdiği bilgiler sınırlıdır. Ama bu sınırlı bilgiler bile Fransız sanatkârlarının ilgisini çekmeye yetmiştir.

Chardin 1673 yılında Tebriz'e gelerek bu şehirle ilgili şunları yazmıştır:          " Tebriz hem büyüklük ve kalabalık ve hem servet ve ticaret bakımından bu diyarın en üstün şehridir. Bu şehrin hisarı bulunmamakla beraber 9 mahalleye ayrılmaktadır. 15 bin ev ve 15 bin de dükkânı bulunmaktadır. Evleri bölgedeki başka evlere benzemesine rağmen dükkânları ve pazar yerleri başka yerlerinkine göre daha büyük ve daha revaçtadır. Bu dükkânlardaki hareketlilik ve ticari malların bolluğu bu şehirdeki iyi durumun göstergesidir. Şehrin en iyi çarşısı, kuyumcuların çalıştığı Kayseriye çarşısıdır. Bu şehirde 300 kervansaray bulunmaktadır. Bunların en küçüğü 300 misafire ev sahipliği yapabilmektedir. Şehrin her köşesinde ipek mamulleri, altından dokunmuş kumaşlar ve İran'daki en kaliteli ürünler sergilenmektedir.

Tebriz'de yaşama eşyası ve yiyecek içeceğin bolluğundan dolayı bu şehirde yaşamak rahatlıkla sürdürülür. Kimilerine göre bu şehrin bağlarında 60 üzüm türü yetişmektedir."

 

Tebriz'in her zaman en önemli özelliklerinden birisi de iklimidir. Bu şehrin iç açıcı ve ter temiz havası ve güzel doğası bu şehre daha da fazla değer katmaktadır. 17'inci yüzyıl Alman coğrafyacısı ve araştırmacısı olan Adam Olearius, İran'da olduğu dönemle ilgili iki kitap yazmıştır. O Rusya ve Hazar Denizi aracılığıyla İran'a girmiştir. O Tebriz'le ilgili şunları kaydetmiştir: Bu şehrin havası o kadar güzel ki nadiren birinin hasta veya rahatsız olduğunu görüyorum. Ayrıca söylenenlere göre, bu şehre gelen hastalar ve rahatsızlıkları olanlar bile ilaçsız tedavi oluyorlarmış.

İran'da her çeşit üzüm bulunuyormuş. Ama üzümün en kalitelisi ve en tatlısı Şiraz ve Tebriz'de yetiştiriliyormuş. Azerbaycan bölgesinde pamuk çok rahat bir şekilde yetiştiriliyor ve pamuk çalılarının uzunluğu 3 fite kadar ulaşıyor. Tebriz İran Padişahlarının kalıcı ikametgâhı olarak Toros adıyla tanınan dağların eteğinde bulunuyor ve antik dönemde de İran'ın en kalabalık şehirlerinden sayılıyormuş.

 

İbni Batuta da yaptığı yolculukları seyahatname şeklinde yazan bir başka ünlü seyyahtır. İbni Batuta 1304 yılında Fas'ta dünyaya geldi ve gençlik çağında ise Mekke'ye doğru yola çıktı. Bu seyyah Mısır, Şam, Filistin, İran, Türkistan, Hindistan, Çin, Doğu Avrupa ve Doğu Afrika'yı gezdikten sonra kendi memleketine döndü.

İbni Batuta Marco Polo ile çağdaş olmasına rağmen Marco Polo'nun üç katı yol kat etmiştir. Bu yüzden bu seyyah tarihin en büyük seyyahlarından biridir. Bu seyyah Tebriz'e yaptığı yolculukla ilgili şunları yazmıştır:" Bağdat'ın kale kapısından Tebriz'e doğru yola çıktık ve Kazan çarşısı adıyla bilinen büyük bir çarşıya vardık. Bu çarşı gezdiğim yerler arasında en iyi çarşılardandı. Her zanaatın kendine özel bir alanı vardı bu çarşıda. Her zanaatın zanaatkârları ayrı bir alanda çalışıyorlardı.

Ondan sonra kuyumcular çarşısına geldik. Orada mücevherleri izlemeye doyamıyordum. Orada ayrıca güzel giyinmiş köleler, tüccarların yanında duruyorlardı. Kadınlar ise şen şakrak bu çarşıda dolaşıp altın ve mücevher almakla meşgullerdi. "