Eylül 14, 2018 18:52 Europe/Istanbul

Bültenimizi geçen hafta İran’la ilgili önemli gelişmelerin ana başlıkları ile açıyoruz.

ABD’nin İran İslam Cumhuriyeti’ne yönelik hasmane politikalarının devam etmesi,

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’nin İslam inkılabının geleceği hakkında önemli açıklaması,

Cumhurbaşkanı Ruhani’nin Kuzey Kore Dışişleri Bakanı ile görüşmesi,

İran’dan İİT’nın Cidde oturumunun sonuç bildirisine sert tepki,

Geçen hafta İran’ın belli başlı önemli gelişmeleriydi.

 

Geçen hafta Amerika yönetiminin İran İslam Cumhuriyeti nizamına karşı hasmane politikaları siyaset ve medya çevrelerinin en çok tartıştığı konu olmaya devam etti.

Amerikalı yetkililer bundan önce hiç bir haklı gerekçe göstermeksizin uluslararası bir anlaşma olan Bercam nükleer anlaşmasından çekilerek İran milletine yeniden illegal haksız yaptırımlarını dayattıkları halde geçen hafta yine İran ile önşartsız müzakere etmeye hazır olduklarını ileri sürdü.

 

İran İslam Cumhuriyeti şimdiye kadar bir çok kez diyalog ve mantık ehli olduğunu ve bir yükümlülüğü üstlendiği zaman da üstlendiği yükümlülüğe bağlı kaldığını ispat etti. Ancak Amerikalı yetkililer bu konuda sürekli davranışlarında ikilem sergiliyor ve bir yandan İran milletine yaptırım dayatırken, dünya kamuoyunu saptırmak için de İran ile müzakere etmek istediklerinden dem vuruyor.

 

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei geçen gün yurt dışında kültürel faaliyetlerde bulunan İranlı aktivistlerle görüşmesinde İslam inkılabının geleceği ile ilgili kaygılara yönelik gündeme getirilen soruya verdiği cevapta düşmanlar hiç bir halt edemezler, bunu hepsine söyleyin, şeklinde buyurdu.

Ayetullah Hamanei sözlerini şöyle sürdürdü: Onlara söyleyin, bizim durumumuz hakkında asla kaygı duymasınlar, hiç kimse hiç bir halt edemez, bu konudan asla kuşkunuz olmasın, bunu herkese söyleyin.

 

Amerikalı politikacılar İran milleti baskılara boyun eğeceğini ve Amerika’nın illegal taleplerine karşı teslim olacağını zannediyor. Aslında Amerikalı devlet adamlarının bu yanlış inancı Amerikan tarihi ve kültüründe var olan çeşitli etkenlere ve ayrıca başka ülkelerin kültürel ve sosyal yapılarını idrak etmekte aciz olmalarına dayanıyor. Oysa bu düşünce kesinlikle yanlış bir düşüncedir.

Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif de yaptırım ve tehdit ve propagandaların artık etkili olmadığını belirterek Amerika Bercam nükleer anlaşmasından çekilmesi ve müzakere masasını terketmesi konusunda ancak kendini suçlaması gerektiğini belirtti. Dışişleri Bakanı Zarif ayrıca Amerikalı yetkililere İran milletine ve uluslararası yükümlülüklerine saygı göstermelerini tavsiye etti.

 

Siyaset meseleleri uzman Stephan Kalinson Amerika’nın davranışları hakkında yaptığı değerlendirmede şöyle diyor: Trump’ın İran’a önerisi kamuoyunu beyaz sarayın içinde bulunduğu sıkıntılardan saptırmaya yöneliktir. Trump İran’a sert ve çelişkili mesajlar vererek bu durumu değiştirmeye çalışıyor.

CNN kanalına bu değerlendirmeyi yapan Kalinson, ABD Başkanı Trump mevcut şartlarda İran meselesini ön plana çıkarmaya çalıştığını da sözlerine ekledi.

 

Rusya’nın siyaset meseleleri uzmanı Aleksandır Musesov ise Washington yönetimi Tahran’dan müzakere etme yönünde mesaj göndermesini beklediğini ve böylece İran’a yaptırım dayatmaktan vazgeçmeyi planladığını belirtiyor.

Amerika yönetimi şimdiye kadar bir çok kez Tahran yönetimi bazı önemli ve geri dönüşü olmayan değişiklikler yaptığı takdirde müzakere etmeye hazır olduğunu açıkladı. Ancak Tahran yönetimi bu öneriye gösterdiği tepkide İran milleti hiç bir zorbalığa boyun eğmeyeceğini belirtti.

 

Amerika Başkanı Donald Trump İran İslam Cumhuriyeti’ne yaptırımları yeniden dayatarak İran ekonomisini krize sürüklemeye ve İran milletini bu duruma itiraz etmeye zorlamaya çalışıyor. Amerikalı yetkililer kendilerince İran milletini ayağa kaldırmak ve İslamî nizamı değiştirmeyi hayal ediyor.

Ancak Amerikalı bir çok uzman bunun mümkün olmadığını belirtiyor. Bu doğrultuda CIA’nin eski uzmanlarından Pall Pilar, Amerikalı devlet adamlarının İran’ı baskı ile teslim olmaya zorlayabilecekleri yönündeki kanaatleri kesinlikle yanlış olduğunu belirtti. Pilar, Amerika hali hazırda geçmişe nazaran daha az baskı imkanlarına sahip olduğunu ve Bercam nükleer anlaşmasından çekilerek İran’ı değil, asıl kendini inzivaya ittiğini vurguladı.

 

Gerçekte Amerika’nın şimdiki yönetiminin dış politika alanında sergilediği tavır bu yönetime asla güvenilemeyeceğini gösteriyor. Zira Amerikalı yetkililer asla geçmişteki hatalarından ders alarak bu hatalarını düzeltmek istemiyor.

 

İran İslam Cumhuriyeti’nin bölgesel politikaları gayet net ve şeffaftır. İran bölge huzur, güven ve istikrar istiyor ve bu doğrultuda tekfirci IŞİD terör örgütü başta olmak üzere bölgede terör örgütleri ile mücadele ediyor. İran’a göre Amerika yönetiminin son yıllarda uygulamaları bu ülkeni asla güvenilmez hale getirdi, zira Amerika devleti özellikle bu yıllarda bir çok yükümlülüklerini çiğnedi.

 

Geçen hafta Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Kuzey Kore Dışişleri Bakanı Ri Yong Ho ile görüşmesinde Kore yarımadasında tam barış ve güvenliğin sağlanması Tahran yönetiminin isteği olduğunu belirterek Kore yarımadasındaki gelişmeleri önemsediklerini belirtti.

Öte yandan İran’ın Viyana’daki uluslararası kurum ve kuruluşlarda temsilcisi Kazım Garibabadi de G-77 grubu Başkanı Carlos Jativa ile Viyana’da yaptığı görüşmede bu konuya işaret ederek ABD Başkanı Trump dayatmacı politikalarında tek başına kaldığını ve uluslararası camia da İran’ın yanında yer alarak Trump’a karşı tavır sergilediğini belirtti.

 

Günümüzde bazı zorba devletlerin tek yanlı hareketleri ve politikaları ile mücadele etmek için bölgesel ve uluslararası kurum ve kuruluşların takviye edilmesi önemli bir zaruret haline gelmiştir. Bu çerçevede İran İslam Cumhuriyeti çok yönlü hareket etmeye vurgu yapmak ve G-77 ve Bağlantısızlar Hareketi gibi kurumlarda önemli rol ifa etmekle yapıcı hareket eden ülkelerden biridir.

Amerika Başkanı Donald Trump ise Bercam gibi bazı uluslararası anlaşmalardan çekilmekle tek yanlılığı dayatmaya ve çok yönlü hareket etmeye karşı çıkmaya çalışıyor. Ancak bu politika dünyayı istikrarsızlığa ve krizlere sürüklediği anlaşılıyor. Bu politikanın olumsuz izlerini Ortadoğu ve Kore yarımadası ve Afrika kıtası gibi bölgelerde görmek mümkün.

 

Gerçekte son yıllarda bölgede ve dünyada yaşanan gelişmeler Amerika devleti gibi devletlerin tek yanlı hareket etmeye kalkışmaları ve kendilerince dünya üzerinde mutlak sulta kurmaya çalışmaları sadece İran’ı değil, bütün bağımsız  ülkeleri tehdit eden bir durumdur. Ama maalesef bölgede bazı fasık ve despot rejimler Amerika’ya eşlik etmek gibi yanlış bir yolu izliyor ve bölgede vekalet savaşlarını dayatarak bölgeyi istikrarsızlığa sürüklüyor. Bu fasık rejimlerin başında Arabistan rejimi yer alıyor. Suud rejimi bölgede radikalizm ve tekfirci terörün odağı haline gelen bir rejimdir. Ancak bu rejim büyük bir utanmazlık örneğini sergileyerek geçen hafta İslam işbirliği teşkilatı İİT oturumunda İran’ı bölgeyi istikrarsız hale getirmekle suçladı.

 

Bu bağlamda geçen hafta Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, İslam işbirliği teşkilatı İİT’nin Cidde oturumnun sonunda yayımladığı 11 maddelik bildiriyi kınadıklarını açıkladı.

Sözcü Kasımi, İran İslam Cumhuriyeti İİT üyesi olduğu halde Suud rejimi İran’ın temsilci heyetine vize vermeyerek heyetin Cidde oturumuna katılmasını engellediğini ve sonuçta bu tür bildirileri tek yanlı olarak yayımladığını kaydetti.

Kasımi, Suud rejimi Yemen halkını her gün Batı’nın en gelişmiş silahları ile katliam ettiğini ve bu cinayetleri örtbas etmek için bu tür değersiz bildirileri yayımladığını vurguladı.

 

Aslında bu tür itibarsız ve maksatlı yayımlanan bildiride İİT’nin itibar kaybına uğramasına sebebiyet vermekten başka, üye ülkelerin arasında güvensizliğe, üye ülkelerin sermayelerini ve kapasitelerini heba etmeye, teşkilatın İslam dünyasının önemli sorunları karşısında etkisiz hale gelmesine ve uluslararası arenalarda da konumunun zayıflamasına hizmet etmektedir.

Arabistan rejimi mazlum Filistin milletinin haklarını desteklemek yerine siyonist İsrail’in çıkarlarını temin etme peşindedir.

Filistin İslamî cihat hareketinin Tahran temsilcisi Nasır Ebu Şerif geçen hafta Çarşamba günü Tahran’da düzenlenen ve siyonist rejimin Filistin üzerindeki sultasının sonuçları ele alınan bir oturumda yaptığı konuşmada, Amerika ve siyonist rejim ve bölgede bazı Arap liderler Filistin milletine anavatanına geri dönüş hakkı gibi esas ülkülerinden vazgeçmek için baskı uyguladıklarını belirtti.

 

Amerika yönetimi ise Filistin milletinin haklarını yok etmek istiyor. Amerika Başkanı Donald Trump bu çerçevede yüzyılın anlaşması adı altında yeni bir plan ortaya atarak Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkını yok etmek ve ayrıca Filistin devleti için Batı şeria ve Gazze şeridini bırakmak istiyor.