Türkiye gündemi
Bültenimizi geçen hafta Türkiye'de yaşanan önemli gelişmelerin ana başlıkları ile açıyoruz.
** ABD'den Türkiye'ye yaptırımları ağırlaştırma tehdidi
** Türkiye’den ABD’ye çifte tarife konusunda uyarı
** Türkiye’nin İran ile ticarette milli paraları kullanma gayreti
** Üçüncü nükleer santralin Türkiye'de inşa edilmesi
Geçen haftanın belli başlı gelişmeleri arasındaydı.
Evet değerli dinleyiciler manşetlerden de anlaşıldığı üzere bugünkü sohbetimiz ağırlıklı olarak Türkiye'de yaşanan ekonomik krizle ilgili.
Geçen hafta İsminin açıklanmasını istemeyen bir Beyaz Saray yetkilisi, Türkiye'yi yaptırımları ağırlaştırmakla tehdit etti.
Beyaz Saray yetkililerinden birisi, Türkiye'de ev hapsinde tutulan rahip Brunson'un serbest bırakılmaması durumunda Türkiye'nin daha ağır yaptırımlara maruz kalabileceğini ifade etti.
Söz konusu Amerikan yetkilinin açıklamaları Beyaz Sara Milli güvenlik danışmanı John Bolton ve Türkiye'nin Washington büyükelçisi arasında gerçekleşen görüşmeden bir gün sonra dikkat çekiyor.
Söz konusu Amerikan yetkili Rahip Brunson konusunda 2 taraf arasında her hangi bir anlaşma gerçekleşmediğini kaydederken, Washington'un Brunson'un Amerika'ya gönderilmesi bağlamında elinden geleni yapacağını belirtti.
Öte yandan Türkiye Dışişleri Bakanlığı bir bildiri yayımlayarak Amerika yönetimini Türkiye’den ithal ettiği çelik ve alüminyuma uyguladıkları tarifeyi ikiye katlamasına karşı misillemede bulunacakları yönünde tehdit etti.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı konu ile ilgili yayımladığı bildiride ayrıca Amerika yönetiminin çelik ve alüminyum ithalatına uyguladığı tariflerin dünya ticaret örgütünün belirlediği kuralların ihlali olduğunu belirtti.
Gerçekte Ankara yönetimi Washington yönetiminin tehditlerine karşı direnmekle beraber beyaz saray elebaşılarının sultacı ve kışkırtıcı uygulamalarına uygun tepki vermeye çalışıyor. Örneğin bundan önce Ankara yönetimi Amerika’nın Türkiye içişleri ve adalet bakanlarının adını yaptırım listesine almasına gösterdiği tepkide, Amerika içişleri ve adalet bakanlarını kendi yaptırım listesine aldı.
Ancak buna rağmen Ankara Washington hattında devam eden söz düellosu, karşılıklı yaptırımlar ve tehditler Amerika ile Türkiye ilişkilerine ciddi zarar vereceği açıkça ortadadır. Bu arada bu durum iki ülkenin karşılıklı güven ve uzlaşma anlayışlarını da etkileyebilir. Ancak her halükarda Türkiye ve Amerika yönetimlerinin yakın gelecekte aralarındaki ihtilafları çözümleyebilecekleri yönünde aydın bir ufuk gözükmüyor. Ama yine de Türkiye’nin jeo stratejik konumu ve bölgede Irak, İran ve Suriye ile komşu olması ve özellikle Rusya’nın arka bahçesinde yer alması yüzünden Amerika yönetimi tüm bu tehditlere ve yaptırımlara rağmen Türkiye ile ilişkilerini korumaya özen gösteriyor.
Bu bağlamda TSK’nın emekli generallerinden Ahmet Yavuz, Amerika yönetimi Türkiye’ye karşı bir müttefik gibi değil de, adeta bir sömürgesiymiş gibi davrandığını belirtti.
Bu arada mevcut şartlarda Türkiye ekonomisinin çok zor bir sürece girdiği ve Amerika’nın yaptırımları geçtiğimiz günlerden bu yana en çok Türkiye’nin milli para birimi TL’yi vurduğu ve dolar karşısında değer kaybına uğrattığı gözleniyor.
Ancak esas gerçek şu ki bugün Türkiye geçmiş yıllarda olduğu gibi artık Amerika’nın bu tür hareketlerinden kolay kolay etkilenebilecek bir ülke değildir. Zira bugün Türkiye’nin Amerika ile ikili ticareti yılda 9 milyar dolara bile ulaşmazken AB ile ikili ticareti yılda 85 milyar doları aşmaktadır.
Geçen hafta Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara yönetimi İran İslam Cumhuriyeti, Çin ve Rusya ile ticarette milli para birimlerini kullanmak istediğini açıkladı.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Rize kentinde düzenlenen AKP’nin istişare konseyinin yıllık oturumunda yaptığı konuşmada, ülkesinin milli para birimi TL’nin ABD doları karşısında son günlerde değer kaybına uğraması meselesine işaret ederek, bu konu dolar, avro veya altın meselesi olmadığını, bugün Amerikalı devlet adamları Türkiye Cumhuriyeti ve diğer bazı bağımsız devletlere karşı iktisadi savaş başlattığını ve bu savaşa karşı koymak için gerekli tedbirlerin alınması şart olduğunu belirtti.
Öte yandan Türkiye meclis Başkanı Binali Yıldırım da benzer bir açıklama yaparak, bugün Amerika devleti dolardan başka hiç bir müttefiki kalmadığını belirterek, Washington yönetiminin İran İslam Cumhuriyeti, Rusya federasyonu ve Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı izlemeye başladığı hasmane tutumlar, bu üç ülkenin arasında işbirliğinin artmasına yol açacağı ifade etti.
Bilindiği üzere Amerika’nın popülist Başkanı Donald Trump geçen Cuma günü bir açıklama yaparak, Türkiye’den çelik ve alüminyum ithalatına uyguladıkları gümrük tarifelerini iki kata çıkardıklarını belirtti. Amerika yönetimi bundan önce de Ankara yönetimi Amerikalı casus papaz Andrew Brunson’u tutukladığı için Türkiye’ye Brunson’u serbest bırakması için baskı uygulamaya başladı ve ardından Türkiye içişleri ve adalet bakanlarını yaptırım listesine aldı.
Geçtiğimiz hafta Türkiye enerji ve doğal kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez ülkesinin üçüncü nükleer santralini de Trakya bölgesinde inşa edeceğini açıkladı. Konuyla ilgili hazırlanan raporumuzla sohbetimizi noktalıyoruz.
Türkiye enerji ve doğal kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez geçen hafta bir açıklama yaparak Akkuyu ve Sinop nükleer reaktörlerinden sonra Ankara yönetimi Çinli firmaların işbirliği ile üçüncü nükleer santralini de Trakya bölgesinde inşa etmeyi planladıklarını belirtti.
Türkiye yönetimi 1970 yılından bu yana nükleer enerji ve nükleer tesislere kavuşmak için faaliyetlerine başladı ve Akkuyu nükleer santrali Türkiye’nin bu yönde ilk nükleer tesisi sayılır. Türkiye’nin ikinci nükleer santrali yani Sinop santrali ise japonya ve Fransa’dan oluşan bir konsersiyum tarafından inşa ediliyor. Türkiye’de nükleer santrallerin inşaatında dikkat çeken önemli bir nokta , Ankara yönetiminin nükleer faaliyetlerini tekelci müteahhit firmalarla yapmamaya çalışmasıdır, bu yüzden şimdiye kadar nükleer tesislerinin inşaatını sadece Rus, Çin, Fransız ve Japon firmalara verdi.
Bu arada Ankara yetkilileri nükleer santralleri inşa etmekle amaçları ülkenin her geçen gün biraz daha artan enerji ihtiyacını karşılamak olduğunu belirtiyor. Türkiye hali hazırda ihtiyaç duyduğu enerjiyi İran İslam Cumhuriyeti gibi komşu ülkelerden ithal ediyor. Şimdi ise Türkiye yönetimi nükleer santralleri inşa ederek enerji ihtiyacını karşılamak ve iktisadi açıdan büyümek ve kalkınmak istiyor.
Gerçi Türkiye yönetiminin nükleer faaliyetlerinin muhalifleri olduğu da belirtilmelidir. Son aylarda araştırma ekipleri nükleer santrallerin inşaatının çevre üzerinde zarar verici etkileri konusunda sık sık uyarılarda bulundu. Yunan bir araştırma ekibi geçtiğimiz aylarda AB ve NATO ve Atina ve Ankara yönetimlerine mektup yazarak Türkiye’nin nükleer santrallerinin tehlikeleri konusunda uyarıda bulunarak bu projelerin durdurulmasını istedi.
Bundan önce de Hayrettin Kılıç adında Türkiyeli çevre uzmanı ve aktivisti Türkiye medyasına verdiği demecinde nükleer santrallerin suyun sıcaklığını arttıracağını ve binlerce balık ve deniz canlılarının ölümüne yol açacağını belirtti.