Libya’da güç dengeleri - 3
Son yıllarda Suriye, Irak ve Libya başta olmak üzere Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerinde tekfirci terör örgütlerinin eylemleri Batı dünyası için istediği tabloyu tamamlayarak İslam dinini gerici ve şiddet yanlısı göstermeye hizmet ediyor.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei beyanatında tekfirci akımı, İslam dininden sapkın bir motel sunan bir akım olarak tanımlıyor ve bu akımın Batılı devletler ve bölgede bazı gerici rejimlerin işbirliği ile ılımlı ve akılcı İslam modeli ile mücadele çerçevesinde ileri sürülen bir akım olduğunu belirtiyor. Ayetullah Hamanei tekfirci akımı İslam dünyasının musibeti ve sömürücülerin ürünü ve şeytanın işbirlikçisi niteliyor.
Şimdi tekfirci terör akımlarından verilen bu tanımdan sonra şimdi sohbetimizin esas konusuna, yani Libya’ya ve bu ülkede selefi tekfirci akımların siyasi yapılanmalarına dönüyoruz.
Libya’da selefi tekfirci örgütlerin siyasi yapılanmaları, bu örgütlerin farklı kaynaklardan besleniyor olmaları yüzünden kendine özel karmaşıklığı vardır. Gerçekte Libya’da selefilerin siyasi yapılanması ılımlı ve reformcu selefilerden radikal ve şiddet yanlısı selefilere kadar uzanan geniş bir yelpazeyi kapsıyor.
Libya’da selefi örgütler siyasi iktidarı ele geçirmek için din unsurunu ileri sürmekte hemfikir görünüyor.
Libya’da selefi akımları Madhali, İhvancı ve Tekfirci olmak üzere üç temel gruba ayırmak mümkün. Selefi örgütler Libya’nın siyasi ve sosyal meselelerine karşı farklı görüşleri savunuyor. Nitekim bu farklılıklar bu ülkede bir sürü siyasi ve askeri münakaşalara yol açıyor.
Libya’da çeşitli selefi örgütler birbirinden bazı farklılıklar arzediyor. Selefi eğilimleri birbirinden farklı kılan önemli konulardan biri ise bu akımların hükümet meselesine bakış açılarıdır.
Muammer Kaddafi döneminde seyrek sayıda selefi örgüt bu ülkede faaliyet yürütebiliyordu. Örneğin Madhali selefiler kısıtlı düzeyde faaliyet izni olan örgütlerden biriydi. Zira bu akım diğer selefi akımlardan farklı olarak “istila ve galebe” tezine inanıyordu, ki bu tez de Kaddafi’nin kurduğu siyasi düzene meşruiyet kazandırma bakımından etkili bir tez sayılırdı.
İstila tezi, zor kullanarak başkalarına galip gelen kişiyi meşru hükümdar niteliyor ve o kişi toplumda iktidarın başında bulunduğu sürece emirlerine karşı çıkmayı haram niteliyor. Bu teze göre kim zora başvurarak iktidarın başında bulunan kişiyi devirebilirse, iktidarın başında bulunduğu sürece meşru hükümdar telakki edilir.
Buna göre Madhali selefiler 17 Şubat 2011 inkılabı sırasında Kaddafi yönetimine karşı başlatılan kıyama itiraz etmiş ve protesto eylemlerine katılmayı da haram ve fitne mısdakı ilan etmişti.
Libya’nın devrik lideri Kaddafi döneminde Madhali selefiler uzlaşmacı tutumları ve mevcut hükümdara itaat etme ilkesine göre ve ayrıca İhvancıların eğilimlerine karşı çıkmakla kısıtlı düzeyde faaliyet gösterme izni almıştı. Madhali selefiler Libya devrimi zafere ulaşması ve Kaddafi’nin devrilmesinden sonra da yine istila ve galebe tezine göre yeni düzeni onayladılar ve Suudi Arabistan’ın destekleri ile bir yandan İhvancı selefilere muhalefet ederken, öbür yandan da Libya’da iktidarda paylarını arttırmak üzere çaba harcamaya başladılar.
Libya krizinde yabancı aktörler adlı kitabın yazarı Kazım Merzan şöyle yazıyor: Suudi Arabistan suudi şeyhi Rabi bin Hadi Madhali’yi destekleyerek Libya’da İhvancıların doktrinine karşı yeni bir dini ideolojiyi geliştirmeye çalışıyor. Suudi Arabistan’a göre Madhali’nin görüşleri, İhvancı selefilikle mücadele için uygun bir araç sayılıyor. Madhali’ye göre siyasi yetkililerle mücadele etmek caiz değildir. Suudi Arabistan ise Madhali’nin bakış açısını Libya’nın geleceğinde galip dini politika yapmaya çalışıyor.
Biraz önce de belirtildiği üzere Madhali selefilerden başka diğer selefi örgütler Muammer Kaddafi döneminde güvenliği tehdit eden akımlar olarak tanımlanmıştı ve hükümetin ağır siyasi ve güvenlik baskıları altında bulunuyordu. Bu doğrultuda Libya’nın İhvan-ul Müslimin ya da İhvancı selefileri 1968 yılında resmen varlığını ilan ettikten sonra tekfirci selefilere göre daha barışçıl bir eğilim sergilemelerine rağmen Kaddafi rejimi tarafından ağır baskı altında kaldılar. Nitekim çok sayıda liderleri faaliyet yıllarında tutuklanarak ölüm cezasına çarptırıldılar, ya da kaçmak zorunda kaldılar.
Libya’da Kaddafi döneminde hakim olan ağır siyasi baskı yüzünden Libyalı İhvancılar Mısır, Suriye ve Ürdün gibi ülkelerin aksine ciddi bir faaliyet yürütemediler ve genellikle pasif güçlerdi ve hatta son yıllarda bile tekfirci selefilere karşı ciddi bir tepki vermediler.
Libya’da inkılap sırasında ihvancı selefiler mali yardım ve siyasi katılımları ile inkılabın zafere ulaşmasında etkili rol ifa ettiler. İhvancılar Mart 2012’de adalet ve yapıcılık partisini kurdular. Bu parti idari açıdan İhvacılardan bağımsızdı. Ancak buna karşın Suudi Arabistan’a bağlı örgütlerin olumsuz propagandaları, Libya halkı İhvancıları radikal bir hareket ve radikal güçlerin hamisi telakki etmelerine sebebiyet veriyor.
Libya gelişmelerinde etkili olan bir başka grup, cihatçı akımdır ki Libyalı tekfirci örgütler İslam’dan yanlış bir algılama temelinde bu akımdan ayrılmaya başladılar. Libya’da cihatçı faaliyetler çok eski bir mazisi vardır ve tarihi kökleri Libya’da sömürü karşıtlarının üssü olarak ün yapan Derne kentindeki sömürü karşıtı faaliyetlere dayanır. Bu kent geçmişte cihatçı insanları yetiştirmek ve şimdiki dönemde de tekfirci teröristleri eğitmek yüzünden Libya’nın Kandihar’ı olarak ün yapmıştır.
Gerçekte tekfircilerin bu üssünden çok sayıda tekfirci terörist Afganistan, Suriye, Çeçenistan ve Irak gibi ülkelere gönderildi.
Libya’nın en önemli tekfirci örgütü Libya savaşçıları örgütü adında bir örgüttür. Bu örgüt 1990’lı yılların başında Muhammed bin Fadıl tarafından kuruldu ve Abdulkerim Belhac liderliğini üstlendi.
Bu konuda bir açıklama yapan Dr. Mehdi Muhammednia şöyle diyor: münakaşa, terör ve savaş, selefi tekfirci örgütlerle Kaddafi rejimi arasında sürekle cereyan eden şeylerdi. Bu örgütlerin Afganistan’da El-Kaide ve Usame bin Ladin’le işbirliği yapmalarına karşın 2001 yılında sonra bu örgütlerin içindeki gelişme süreci ve stratejileri değişmeye başladı. Numan bin Osman liderliğindeki tekfirci örgüt Kaddafi rejimi ile müzakere etmeye başladı ve hatta bur örgüt 2006 yılında halkın bilgisi için ahlak ve amellerde ıslah araştırması adı altında bir kitap yayımladı. Bu kitapta silahlı mücadele men edilerken ideolojide hoşgörüye vurgu yapılmıştı. Bu kitap Seyfulislam Kaddafi tarafından olumlu karşılandı ve bu örgüte mensup olan ve tutuklanan kişileri serbest bırakacağını açıkladı.
Libya savaşçıları örgütü bu ülkenin en önemli tekfirci örgütü olarak Muammer Kaddafi döneminde esas amacı Kaddafi rejimini devirmek ve İslamî bir devlet kurmak şeklinde ilan etti. Bu örgüt Kaddafi’nin güvenlik güçleri ile çok çatıştı, öyle ki Libya’nın istihbarat ve güvenlik birimlerinden onlarca subay ve yetkili bu örgüt tarafından infaz edildi ve bilmukabil örgütten de onlarca kişi Kaddafi rejimi tarafından tutuklanarak öldürüldü.
Libya inkılabı sırasında bu örgütün lideri Belhac Trablus kentinde askeri konseyin başkanlığını üstlendi. Libya inkılabından sonra ise bu örgütten iki kanat Vatan Partisi ve El ümme El vasat partisi adında iki parti kurarak ayrıldı. El Ümme El vasat partisinin lideri Taliban örgütünün dönem lideri Molla Ömer tarafından Afganistan’ın Şeyhül Arab’ı olarak lakaplandırılan Mustafa Saedi’ydi. Ancak Libya seçimleri sırasında halkın bu partilerden hoşnutsuzluğu yüzünden pek başarılı olamadılar. Vatan partisi parlamentoya giremezken, El ümme El vatan partisi de sadece bir milletvekili çıkarabildi.
Ebu Müslim Şehitleri tugayları, Ensarul Şeria cemaati kalıntıları, Derne Mücahitleri Konseyi ve IŞİD, Libya’da faaliyet yürüten diğer tekfirci örgütlerden bazılarıdır.
Libya’da tekfirci IŞİD terör örgütü Kasım 2014’te resmen kuruluşunu ilan etti. IŞİD Libya’da varlığını ilan ettikten hemen sonra hızla ilerlemeye başladı ve bu ülkenin kuzeydoğusunda Derne kentine musallat oldu. IŞİD daha sonra da Kaddafi’nin doğduğu kente, yani Sirte’yi ele geçirdi. IŞİD teröristleri ayrıca Mısrate, Bengazi ve Trablus’ta da dağınık bir şekilde faaliyete başladı.
Öte yandan Libya’da IŞİD varlığını ilan ettikten sonra Mısır, Sudan ve Afrika kıtasında yer alan diğer bazı Arap ülkelerinden çok sayıda örgüt taraftarı Libya’ya gelmeye başladı. Derne kentinde İslam gençleri konseyi meclisi ve Ensarul şeria cemaatinin Derne ve Sirte kanatları da IŞİD terör örgütüne katılan gruplardı.
Ancak daha sonra Libya milli ordusu komutanı General Halife Haftar’a bağlı güçlerin özellikle 2017 yılında IŞİD mevzilerine saldırması sonucu örgüt ağır darbe aldı, öyle ki bu ülkenin doğusu ve özellikle IŞİD’in faaliyet merkezleri olan Derne ve Sirte kentleri IŞİD unsurlarından temizlendi.
Evet, gerçi Libya ordusunun saldırıları sonucunda tekfirci IŞİD terör örgütü bu ülkede dağıldı ve şimdi sadece kalıntıları Libya’nın çeşitli kentlerinde arada bir bir eylem yapıyor, ancak Libya’da siyasi iktidar boşluğu ve krizi bu örgütün yeniden yapılanmasına elverişli olduğu unutulmamalıdır. Carnegey düşünce kurumu Şubat 2017’de yayımladığı IŞİD sonrası Libya başlıklı raporunda aynı uyarıda bulunarak IŞİD kalıntıları yeniden yapılanabileceklerini belirtti. Özellikle IŞİD Irak ve Suriye’de hezimete uğramalarından sonra Amerika bu teröristleri Afganistan ve Libya’ya intikal ettirmek için çaba harcaması da dikkat çekiyor.