Aralık 07, 2018 19:42 Europe/Istanbul

Bugünkü Libya konulu sohbetimize başlamadan önce ilkin göç tanımını ele almak istiyoruz.

Günümüzde dünyanın hemen hemen tüm ülkeleri bir nevi göç meselesi ile karşı karşıyadır. Göçmenler iki gruba ayrılabilir. Bunlardan biri sığınmacılar ve diğeri iktisadi amaçlar uğruna göç eden göçmenlerdir. Her iki grubun hedefleri ise birbirinden farklıdır.

İktisadi göçmenler kendi iradelerine göre ve hedef ülkenin şartlarını gözeterek göç etmeye karar verir. Ancak sığınmacı göçmenler yaşadıkları ülkeyi karşı karşıya bulundukları tehlikelerin yüzünden terketmek zorundadır veya beklenmedik kötü şartlar yüzünden başka ülkelere iltica etmektedir.

Geçen bir kaç bölümde iflas eden devletin özellikleri ve iflas eden bir devletin örneği olarak Libya’nın şartları ile tanıştık. İflas eden devlet en bariz özelliklerinden biri, merkezi iktidar yokluğu ve merkezi yönetimin ülke sınırlarını ve nüfusunu kontrol altına alamamasıdır. Bu tür durumlara düşen ülkelerin sınırları oldukça sızmalara açıktır. Bu devletlerin sınırları özellikle insan, uyuşturucu madde ve silah kaçakçılığı ve teröristlerin sızmasına karşı oldukça kırılgandır.

İflas eden devletlerde sınırların kontrol edilememesi kaçakçılara ve teröristlere geniş çapta faaliyet alanı sağlıyor, öyle ki bu tür alanlardan devletsiz mekanlar veya kaçakçıların ve teröristlerin güvenli cenneti gibi tabirlerle söz ediliyor.

Öte yandan Libya’nın İtalya’nın Lampedusa adasına yakınlığı ve sonuçta Avrupa birliği AB sınırlarına yakınlığı, Libya sahillerinden Avrupa kıtasına doğru göç akımını arttırdığı anlaşılıyor. Bu arada Libya devleti bu ülkenin kıyılarından ve özellikle Fezzan bölgesinden Avrupa’ya doğru yaşanan göç akımını kontrol edemediği de belirtilmelidir.

Fezzan bölgesi 500 bin nüfusu ile Libya nüfusunun yüzde 10 kadarını oluşturuyor. Fezzan’ın merkezi olan Sabha ise 200 bin nüfusu ile Libya’da insan kaçakçılığının merkezi sayılır. Bu bölgede çeşitli aşiretler yaşıyor. Günümüzde kaçakçılık, Fezzan yöresinin yerel ekonomisinin ana çekirdeğini oluşturuyor, öyle ki burada kaçakçılığına bir suç olarak değil de, bir meslek olarak bakılıyor.

Aslında Libya’da devam eden siyasi ve iktisadi istikrarsızlık yüzünden bu ülkede kaçakçı çeteleri ile mücadele edecek bir kurum da bulunmuyor. Hatta Libya’da sahil muhafaza birliği deniz taşımacılığını denetlemek üzere bütçesi bulunmuyor. Bu durum Libya’dan İtalya ve Avrupa kıtasına doğru göç sürecinin şiddetlenmesine yol açıyor.

Batılı uzman ve “savaş ve terör” adlı kitabın yazarı David Gartenstein bu konuda şöyle diyor: Libya’da iç savaş, Avrupa’ya sığınma krizini şiddetlendirdi. Libya topraklarının Avrupa’ya yakınlığı ve ayrıca bu ülkede iç savaş patlak vermesi ve Libya yönetimi sınırlarını kontrol altına alamaması bu ülkeyi Batı ve Doğu Afrika göçmenlerinin Avrupa’ya gitmek üzere çıkış noktasına dönüştürmüştür.

Libya’da yaşanan iç kriz bu ülkeyi özellikle 2014’ün ortalarından itibaren Libyalı olmayan Afrikalı göçmenlerin Avrupa’ya akın etmelerinin en büyük merkezine dönüştürmüştür. Afrika kıtasından bir çok göçmen Libya’nın güneydoğu ve güneybatısından Avrupa kıtasına ulaşmaya çalışıyorlar. Libya’ya bunun için gelen illegal göçmenlerin çoğu Nijer ve Çad vatandaşlarıdır. Kasım 2015’te Malta’da düzenlenen bir zirvede Avrupa ülkeleri ve üçüncü ülkelerce göç sorunu en çok tartışılan konu oldu. Bu bağlamda Avrupa birliği liderleri göçmen akını ile mücadele etmek amacıyla Libya’ya 200 milyon avro mali yardımda bulunma kararı aldı.

Avrupa birliği ayrıca Libya yönetimine sığınmacılar için güvenli kamplar kurma ve mültecilerin ülkelerine geri dönmeleri yönünde yardımda bulunma sözü de verdi. Ancak Avrupa’nın bu planını eleştiren çevreler, bu planda Libya’da hakim olan siyasi gerçekler gözardı edildiğini belirtiyor. Zira BM tarafından desteklenen Libya yönetimi bu ülkede sadece bazı bölgeleri üzerinde hakimiyeti bulunuyor.

Öte yandan gözlemciler, AB’nin göçmen krizinde insan hakları yasalarını uygulamayı güvence altına alabileceklerine kuşku gözüyle bakıyor. Gerçekte AB’nin şimdiye kadar göçmen krizini kontrol altına alabilmek için uygulamaları asla etkili olamadı. Zira AB göçmen gönderen üçüncü ülkelerle işbirliği yapmak yerine önceliğini iç güvenliğine, askeri kaygıları ve AB ve üyelerinin çıkarlarına veriyor.

Mayıs 2015 tarihinde Avrupa komisyonu Avrupa’nın göç gündemini onayladı. Avrupa göç gündemi, göç ve sığınma ve sınır politikaları ile ilgili öncelikleri içeren siyasi bir belgedir.

Avrupa Birliği Dış Politika Sorumlusu Federica Mogherini göç krizini bir güvenlik krizi niteliyor ve Avrupa birliği bu krizin kökleri ile mücadele etmesi gerektiğini vurguluyor.

Mogherini, göç krizi sırf acil bir insani sorun olmadığını, bu sorun, özellikle kaçakçı çeteler terör faaliyetlerinin mali sponsorluğunu yaptıkları düşünüldüğünde, güvenlik krizi olduğunu vurguluyor.

Bundan önce de belirtildiği üzere, Libya’dan İtalya’ya göç akınının çıkış noktası Libya’nın güneybatısında yer alan Fezzan bölgesidir. Başta İtalya olmak üzere AB ülkeleri bu bölgede istikrar sağlanması ve ekonomisinin ihya edilmesi ile birlikte göç akını kontrol altına alınmasını umuyor. Fezzan bölgesinde aktif rol ifa etmek isteyen İtalya’da hükümete yakın bir STK Libya’nın güneyindeki yatırımcılarla ortaklaşa çok idealist bir plan hazırlamış bulunuyor. Bu plan Libya güneyinde barış, istikrar ve güvenlik adı ile anılıyor.

Bu planın amacı illegal göç, kaçakçılık ve terörle mücadeledir. Bu plan aşiretlerarası uzlaşma, sağlık ve kültür merkezleri açma ve kaçakçılıkla mücadele edecek polis birimleri kurma ve sanayi merkezleri açma yönünde iktisadi program gibi durumlardan oluşuyor.

İtalya bu plana hayata geçirmek için AB’den mali yardım almak istiyor.

Gerçekte Fezzan bölgesinin istikrarı oldukça zaruri bir konudur, fakat Libya’da istikrarlı bir hükümet olmadan ve bu ülkenin güneyinde güvenlik ve iktisadi şartlar iyileşmeden siyasi sınırlarının normal hale kavuşması mümkün gözükmüyor. Bu konu uzun vadeli yatırım gerektiriyor. Oysa Afrika kıtasında güney sahara bölgesinin yerel ekonomisi insan ve mal kaçakçılığına dayalıdır. Üstelik bazı Avrupa ülkelerinin Libya krizine yönelik farklı tutumu ve menfaatçi yaklaşımları AB’nin bu krize karşı koordineli hareket etme ufkunu kararttığı gözleniyor.

Paris yönetimi ise Afrika sahilinde stratejik istikrar istiyor ve bunu sırf oralarda bulunan Fransız askerler için değil, bu bölge Fransa’nın kara kıtada nüfuz merkezi olduğu için istiyor.

Mali, Moritanya, Burkinafaso, Nijer ve Çad’dan oluşan beş Afrikalı ülkenin liderleri 2017 sonbaharında Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’la bir araya gelerek Afrika sahil bölgesinde terör ve radikalizmle mücadele etmek amacıyla çok uluslu yeni bir ordu kurdular. Bazı gözlemciler bu adımı Fransız askerleri bu bölgeden çekilmesi doğrultusunda atılan bir adım nitelediler. Ancak Macron her türlü geri çekilmeyi tekzip etti.

Bu arada İtalya Libya’da enerji kaynakları alanında özellikle ülkenin güneyinde doğalgaz çıkarılması çalışmasında iktisadi menfaatleri bulunuyor. Roma yönetiminin en önemli kaygısı ise, Libya kıyılarından İtalya’ya akın eden göçmenlerdir. İtalya yönetimi göçmenlerin İtalya topraklarına girmelerine şiddetle karşıdır. Gerçi bir çok göçmen Libya’dan İtalya kıyılarına ulaşmadan önce denizde boğularak hayatını kaybediyor.

Ekim 2015’te BM Güvenlik Konseyi, 2240 sayılı kararnameyi çıkardı. Kararname üye ülkelere göçmen kaçakçılığı yapan şaibeli gemileri teftiş etme ve gerektiğinde el koyma izni veriyordu.

Öte yandan AB ile Türkiye arasında 2016 yılında varılan anlaşma ve Balkan güzergahının engellenmesinden sonra Avrupa’ya göç krizi kısmen hafiflemeye başladı. AB sınır kontrol ajansının verilerine göre bu anlaşmadan sonra AB topraklarına giren göçmen sayısı üçte ikiye geriledi.

Bu doğrultuda Türkiye AB Bakanı Brüksel’i üyelik müzakerelerini askıya aldığı takdirde Ankara da sığınmacı anlaşmasını askıya alacağı ile tehdit etti. AB Bakanı, Türkiye’de üç milyon sığınmacı bulunduğunu belirterek, Ankara Brüksel’le işbirliği yapmamış olsaydı söz konusu üç milyon sığınmacı şimdi Avrupa’da olacaktı, dedi.

AB göçmen krizini bu birliğin içinde ve dışında kontrol altına almak üzere 2015 ila 2017 yılları arasında toplam 17.7 milyar dolar harcadı. Bu rakam terör ve radikalizmle mücadele programlar, sığınmacı ve göçmen işleri, Türkiye ve Batı Balkanlarda sınır bölgelerinin denetleme, göçmenleri ve sığınmacıları iade etme, göç meselesinin esas sebebi ile mücadele etme, Türkiye’deki sığınmacılara yardım, Avrupa’ya ulaşan sığınmacıları kamplara yerleştirme ve Afrika ülkelerine mali yardım gibi alanlara harcanan paraları kapsıyor.

Öte yandan AB üyeleri 29 Haziran 2018’de göç konusunda yeni bir mutabakata vardılar. Yeni anlaşmaya göre AB üye ülkelerde göç veya sığınma taleplerini değerlendiren merkezler kuruyor ve hiç bir üye ülke göçmenlere başka üye ülkelere geçmelerine izin vermiyor veya onları zorla başka ülkelere gönderemiyor.

Her halükarda Libya’da istikrarın sağlanması AB’nin göçmen ve sığınmacı krizi ile ilgili planlarının başarılı olmasında büyük etkisi olacaktır. Bu yüzden şimdi Batılı ülkelerden Libya’da şartları daha da karmaşık hale getiren müdahalelerine son vermeleri bekleniyor.