Aralık 07, 2018 17:31 Europe/Istanbul

Geçen bölümlerde Libya’da çeşitli uzlaşmaz örgütlerin arasındaki çatışmaların yüzünden bu ülkenin param parça olduğunu anlattık.

Bu örgütlerin Libya’daki varlığı ve sürekli birbiriyle çatışmaları Libya’yı iktidar krizi ve paralel yönetimlerin sorunu ile karşı karşıya getirmiş bulunuyor. Aslında Libya’daki çatışmaların nedeni de bu örgütlerin iktidarı ele geçirme çabalarıdır ve her biri Libya’nın geleceği için farklı senaryoları düşünmektedir. Öte yandan Libya’da bölgesel ve küresel aktörlerin müdahaleleri de IŞİD gibi tekfirci terör örgütlerinin bu ülkede faaliyet yürütmelerine ve milli vahdet hükümetinin kurulmasını engellemeye zemin oluşturan bir başka önemli etkendir.

Dünyada uluslararası arenalarda etkili olan ülkelerin arasında Rusya’nın Libya’da iki boyutlu çıkarları söz konusudur. Tarihi ve iktisadi açılardan Libya’nın devrik lideri Muammer Kaddafi Rus yapımı silahların alıcısıydı. Bu doğrultuda Rusya Kaddafi yönetimi ile silah alımı ve Sirte ile Bingazi arasında demiryolu inşa etme anlaşmaları gibi çeşitli anlaşmaları imzalamıştı. Uzmanlara göre Moskova belli stratejik çıkarları olan akıllı bir aktördür ve Libya’da askeri bir üs kurmak veya bu ülkeye silah satmak gibi özel ve kısıtlı çıkarlarla yetinmeyecektir. Rusya Batı için stratejik önem arzeden alanlarda nüfuz sahibi olmak ve böylece bu durumdan NATO’nun Rusya’nın Doğu sınırlarındaki varlığından kaynaklanan tehdide karşı eline bir koz geçirmek istiyor.

Libya’da milli ordunun komutanı General Halife Haftar’ın güç kazanması ile birlikte Rusya’nın Libya’da hareketliliği yeni boyutlar kazandı. Görünen o ki General Haftar askeri operasyonları için gerekli olan destek konusunda Mısır’dan umudunu kesince, bu kez bir başka güçlü aktörü yani Rusya’yı yoklamaya başladı. Gerçi daha sonraları General Haftar Moskova’dan askeri yardım talebinde bulunmayı reddetti. Aslında belki de General Haftar’ın amacı Amerika’yı Rusya’nın merkezi Akdeniz’de konumunu güçlendirmek istediği yönünde uyarmaktı.

Libya meseleleri uzmanlarına göre hatta Rusya yönetimi General Haftar’a askeri destek verse bile, Moskova yönetimi BM’nin öncülük ettiği müzakerelere ve Trablus’ta milli vefak hükümetine destek verecektir. Gerçekte Rusya yönetimi Libya’da iki ayrı rolü ifa ediyor, öyle ki bu ülkenin Suriye’de oynadığı rolü ile asla bağdaşmıyor. Bir başka ifade ile Rusya yönetimi bir yandan General Haftar ve milli orduyu ve öbür yandan da milli vefak hükümetini destekliyor.

Küresel aktörlerin arasında Amerika yönetimi Obama döneminde Libya’da NATO paktı ile birlikte bu ülkenin altyapı tesislerine saldırarak Libya’yı siyasi istikrarsızlığa sürüklemekte aktif rol ifa etti.

John Hopkins üniversitesi hocalarından Merzan bu konuda şöyle diyor: bugün Libya, Donald Trump yönetiminin siyasi öncelikleri arasında yer almıyor, ancak Washington Arabistan ve müttefiklerini bu ülkede takviye etmek ve böylece Arap sorunların çözümü için Arap çözüm yolları üretilmesini sağlamak istiyor.

John Hopkins üniversitesi hocası Merzan şöyle devam ediyor:

Amerika’nın terörle mücadele iddialarına rağmen Washington’un Libya’da en önemli kaygısı, ister Obama döneminde ister Trump döneminde olsun, bu ülkede Batı yandaşı güçleri iktidarın başına geçirmek ve Libya’nın petrol kuyularının başına ABD karşıtı güçlerin geçmesini engellemektir. Nitekim Amerika yönetiminin Irak ve Suriye’de IŞİD’e karşı tutumu ve ayrıca bu örgütü hezimete uğradıktan sonra Afganistan’a intikal ettirmesi de IŞİD’i Libya gibi ülkelerde yok etmek istemediğini, bilakis Amerika’nın çıkarları doğrultusunda bu ülkelerde faaliyetlerini sürdürmelerini istediğini gösteriyor.

Bugün Amerika yönetiminin Irak ve Suriye’deki IŞİD kalıntılarını Libya’ya intikal ettirmek istediği yönünde işaretler bulunuyor. Üstelik bazı Libyalı uzmanlar ve yetkililer Amerika’nın bu yöndeki askeri çabaları, seçimlere hazırlık bahanesi ile zemini Libya’da askeri üs kurmayı amaçladığını belirtiyor. Libya’da medeni toplum kurumları eski sözcüsü Ahmet Savii şöyle diyor: Amerika’nın Libya’da askeri üs kurma istediği yeni bir konu değil ve eskilere dayanıyor. Amerika sürekli bu yönde çaba harcıyor.

Bu arada uluslararası kurum ve kuruluşların arasında BM ve NATO’nun Libya’da ifa ettikleri rolü kaydadeğerdir. Mart 2011 tarihinde NATO BM güvenlik konseyinin üye ülkelere Libyalı vatandaşları Kaddafi rejiminin saldırılarına karşı korumak üzere her türlü eylemde bulunma yetkisi veren 1973 sayılı kararnamesinden hareketle Libya topraklarına saldırdı. Aslında NATO’nun Libya’ya yönelik operasyonu Kaddafi güçlerinin saldırılarına maruz kalan Bingazi’deki isyancılara destek içindi. Ancak bu kısıtlı izine rağmen NATO’nun Libya’da uyguladığı askeri operasyonu Libyalı vatandaşları korumanın ötesinde Kaddafi rejimini devirmeyi amaçlıyordu.

Muammer Kaddafi öldürüldükten sonra Libya’da siyasi şartlar daha da karmaşık hale geldi. O güne kadar Kaddafi’ye karşı milisler, Kaddafi devrildikten sonra farklı hedefleri ve değişik çıkarları takip etmeye başladılar ve her grup belli bir kentte kontrolü ele geçirdi. Bu durumun sonucu, ülkede hakimiyetin bir kaç parçaya bölünmesi ve zemini tekfirci terör örgütlerinin yayılmasına hazır hale getirmek oldu, ki bu da başlı başına Libya’da güçlü bir merkezi yönetimin kurulması yolunda ciddi bir engel oluşturuyordu.

Gerçekte Libya’da hakim olan mevcut krizin önemli bir bölümü NATO’dan kaynaklanıyor, zira Libya topraklarına saldıran NATO, Libya’nın geleceği ve Kaddafi sonrasi dönem için hiç bir planı yoktu. Gerçekte NATO’nun Libya’ya yönelik askeri müdahalesinde en önemli hatası, askeri operasyondan sonra bu ülkede istikrarın sağlanmasından aciz olmasıydı.

Libya’nın halk kurtuluş cephesi liderlerinden Osman Berke bu konuda şöyle diyor: İtalya, Fransa ve Amerika arasındaki sürtüşme Libya’da kalkınma yolunda atılacak adımlara engel oluyor ve mevcut krizin süresini uzatıyor. Nitekim bu süreçte her türlü anlaşmanın sağlanmasını ve uygulanmasını engelleyen milis güçler dıştan destek görüyor. Berke’nin belirttiğen göre Libya’da dış destek ve iç kumpaslar 2011 yılında ve NATO’nun işbirliği ile başladı ve iç ihanetlerin devam etmesi bu ülkeyi bugünkü duruma düşürdü. Berke, buna karşın Libya milleti bu duruma karşı sessiz kalmayacağını belirtiyor.

2011 yılında BM güvenlik konseyi 1970 sayılı kararnameyi çıkararak Kaddafi rejiminin şiddet içerikli tutumunu mali ve askeri yaptırım kararları alarak kınadı. Söz konusu kararname Libya devletine silah ambargosu uyguladı ve bu ülkeye silah satışını yasaklayarak yurt dışındaki mal varlığına el koyma izni verdi. Kararnamenin esas amacı Libyalı vatandaşları Kaddafi rejiminin şiddet uygulamalarını engellemekti. Aynı yında 1973 sayılı kararname de çıkarıldı. Yeni kararnamede önceki yaptırımlar daha da ağırlaştırıldı, bir de Libya semalarında uçuşa yasak bölge oluşturdu. Bu kararname Libya’nın durumunu uluslararası barış ve güvenliğe karşı bir tehdit olarak tanımladı ve BM üyesi olan ülkelerede BM bildirgesinin yedinci faslı altında Kaddafi rejimine karşı zora başvurma yetkisi verdi.

Bu kararname çıkarıldıktan sonra NATO, sözde Libyalı vatandaşları korumak amacıyla Libya topraklarına saldırdı. Kaddafi rejimi devrildikten sonra BM güvenlik konseyi Ekim 2011 tarihinde 2016 sayılı kararnameyi çıkararak Libya’da askeri operasyon ve uçuşa yasak bölge uygulaması sona erdiğini açıkladı. Ancak NATO’nun Libya’ya askeri müdahalesi ters etki yaptı ve Libyalı vatandaşlar daha fazla güvenlik tehditlerine maruz kalmaya başladı ve tekfirci terör örgütleri ülkenin dört bir yanında terör estererek Batılı devletlerin duyarsızlığına paralel olarak Libya halkına yönelik cinayetlerini şiddetlendirdi.

Evet değerli dostlar, sultacı devletlerin krizzede ülkelere müdahale öyküsü sonu gelmeyen bir öyküdür. Nitekim nerede ecnebi müdahalesi varsa, orada kriz de vardır. Bugün Libya krizi de ecnebi müdahaleleri ve bu ülkenin zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarına dikilen gözün sonucudur. Nitekim hali hazırda bu ülkeyi saran kriz bir yandan doğal zenginliklerinin yağlanmasına ve öbür yandan Libya halkının perişan olmasına yol açtığı gözleniyor.

Değerli dinleyiciler, Libya’da tekfirci terör örgütlerinin hareketliliği ve bu ülkede güç dengelerinin ufkunu ele aldığımız  sohbetimizin 8. bölümünün sonuna geldik. Esen kalın.