Aralık 08, 2018 06:14 Europe/Istanbul

Bültenimizi geçen hafta Ortadoğu bölgesinde yaşanan önemli gelişmelerin ana başlıkları ile açıyoruz.

Filistin’de direnişin füzeli ezici darbelerinin Tel aviv’de siyasi depreme yol açması,

Yemen’de Suud ittifakının Hadide’ye düzenlediği saldırılarda hezimete uğraması ,

Bahreyn’de halkın kıyamın liderlerine destek yürüyüşleri,

Geçen hafta Ortadoğu bölgesinin önemli bazı gelişmeleriydi.

Geçen hafta Filistin’de Kasım 2018’de yaşanan kısa savaş korsan İsrail karnesine yeni bir kırık notun düşmesine yol açtı.

Gazze şeridinde Kasım 2018’de gerçekleşen iki günlük savaş Filistin direnişi için önemli ve olumlu getirileri olmasına paralel olarak Tel aviv ve uzlaşmacı Arap hamileri için bir o kadar önemli ama olumsuz getirileri oldu.

Gazze şeridinde durum 11 Kasım 2018 Pazar günü, siyonist rejim İsrail ordusuna bağlı bir komando grubu Gazze şeridine nüfuz etmeleri ve Filistinli direniş güçlerinin karşılık vermesi ile karşılaşmalarından sonra gerildi. Bu olayda dikkat çeken konu, siyonist rejim ordusundan bir tuğgeneralin helak edilmesiydi, nitekim İsrail helikopterleri ve İHA’ları müdahale etmemiş olsaydı, Filistinli direniş güçlerince kıskaca alınan İsrailli komandolar için şartlar çok daha kötü olacaktır. Nitekim Filistin direnişinin bu yüksek kapasitesi korsan İsrail elebaşılarından Gazze şeridine saldırma cesaretini aldığı veya savaş Bakanı Avigdor Liberman’ı istifaya zorladığı anlaşılıyor.

Filistinli direniş grupların yıldırım hızı ve ezici bir şekilde tepki vererek siyonist yerleşkeleri ve siyonist askerlerin mevzilerini 400 füze ile vurması siyonistleri şaşkına çevirdi. Bu tepki bir yandan direnişin gücünü ve bu gücün geliştiğini gösterirken, öbür yandan da İsrail’in demir kubbe adlı füze kalkan sisteminin içi boş faydasız bir sistem olduğunu ortaya koydu, üstelik bundan daha da önemlisi, bu operasyonun artçı depremleri Tel aviv’de devam etmesiydi. Filistin halkı bu zaferi kutlarken, siyonistlerin cephesinde derin sarsılmalar ve ihtilaflar baş gösterdi.

Filistin direnişi korsan İsrail’in tecavüzlerine karşı misillemede bulunmakla yükümlüdür. Nitekim en son İsrailli hedeflerin vurulması siyonistlerin dehşet denkleminde bu kez Tel aviv’deki katil rejimin elebaşıları dehşete düştükleri anlaşıldı. Tüm bu gelişmeler, Filistin milletinin ABD ve korsan İsrail’in Kudüs hakkında komplolarına ve özellikle Yüzyılın anlaşması adlı komploda haklarının çiğnenmesine gösterdikleri tepkide yeni bir intifada hareketini başlattıkları bir sırada yaşanıyordu.

Filistin direnişinin siyonistlerin cinayetine işgal altındaki Filistin’de yüzlerce siyonist merkezi yüzlerce füze ve roketle hedef alması aslında Filistin direnişinin korsan İsrail’e karşı bir gövde gösterisidir. Ateşe ateşle karşılık vermek, Filistinli direniş grupların Gazze şeridinde işgalci rejime karşı silahlı direnişleri çerçevesinde gündemlerine aldıkları bir konudur.

Gerçekte Filistin gelişmeleri, Yüzyılın anlaşması veya yeni Balfoure planı gibi planların asla gerçekleştirilemeyeceğini gösteriyor, zira Filistin direnişinin mücahitleri tam teyakkuzda olduklarını ortaya koymuştur. Bu tepki aynı zamanda bazı uzlaşmacı Arap rejimlerin siyonist rejimle ilişkilerini normalleştirme çabalarına karşı gösterilen ve direnişin hala ayakta olduğunu ve tüm dengeleri bozabileceğini ortaya koyan bir tepkidir.

Kasım 2018’de korsan İsrail ile Filistin direnişi arasında gerçekleşen bu savaşta dikkat çeken bir başka nokta, siyonistlerin sürekli bu rejimin hava kuvvetleri karşı cepheyi darmadağan edebilecek hazırlıkta olduğunu iddia etmeleri, fakat Gazze’yi geniş çapta bombardıman etmelerine rağmen Filistin direnişinin füzeleri siyonistlerin nefesini kestiği gerçeğidir. Üstelik siyonistlerin aşil topuğu da halâ bu rejimin kara kuvvetleridir, zira Filistin direnişi gibi gerilla ve partizan savaşı yürüten güçlere karşı çok aciz oldukları anlaşılmıştır. Bu durum özellikle İsrail’in Lübnan ve Gazze şeridine dayattığı 33 günlük ve 22 günlük ve 51 günlük savaşlarda açıkça ortaya çıktı.

Bu yüzden siyonist rejim elebaşıları Gazze şeridine saldırma konusunda iki kez düşünmek zorunda kaldıkları ve bu konuda nihai kararı veremedikleri anlaşılıyor. Aslında korsan İsrail elebaşıları bu durumda ağır kayıp vermek zorunda kalacaklarını ve bundan başka yaralı ve esir sayıları da yüksek olacağını ve özellikle ağır maddi hasara da katlanmak zorunda kalacaklarını çok iyi biliyorlar. Korsan İsrail bölgesel işbirliği Bakanı neden Gazze şeridinde ateşkesi kabul ettikleri ile ilgili bir soruya verdiği cevapta, Gazze şeridine girmeleri durumunda 500 leşle geri dönme ihtimali yüksek olduğunu belirtti.

Arap dünyasının ünlü yazara Abdulbari Atvan ise son günlerde yaşanan Filistin gelişmeleri hakkında şöyle yazdı: zafer kutlaması yapmak Filistin ve özellikle Gazze halkının hakkıdır, zira eğer onların kahramanca direnişi olmasaydı, İsrail’in zorba Başbakanı Netanyahu ateşkesi kabul etmezdi. Aslında İsrailliler zor dilinden başka bir dilden anlamıyor ve direniş yiğitleri bu dili iyi konuşuyor. Netanyahu, Gazze şeridine saldırı Filistin direnişinin Tel aviv’de deprem yaratacak tepkisi ile karşılaşacağını anlamıştı.

Gazze savaşı bu kez çok kısa sürdü zire Netanyahu ve kabinesi ağır kayıp vermek ve bedel ödemek zorunda kalacaklarını, üstelik uzlaşmacı Arap dostları da zor durumda kalacaklarını anladı. Siyonistlerin 2014 yılında Gazze şeridinde 50 günden sonra vardıkları sonuca Kasım 2018’deki savaşta çok daha kısa sürede varmak zorunda kaldılar. Bu durum Filistin direnişinin gücünü ve düşmanla önceki savaşta elde ettikleri deneyimleri iyi kullandığını ortaya koydu. Bu sırrı Netanyahu herkesten iyi bildiği için hemen ateşkesi kabul etmek zorunda kaldı.

Gerçekte bu savaşın devam etmesi, direniş füzelerinin Tel aviv’in merkezine ulaşması ve Tel aviv halkı ve çevresinde yaşayanların sığınaklara girmek zorunda kalması ve bu rejimin havaalanlarının kapatılması ve sermayelerin Londra, New York ve Frankfurt’a kaçması anlamına geliyordu. Siyonistler bir yandan Gazze şeridinde geniş çaplı bir savaşa girmek istemiyorlar ve öbür yandan da direnişin füzelerini hazmedemiyorlar. Fakat Filistin direnişi bu kez mesajını Tel aviv elebaşılarına ulaştırmayı başardı. Gerçekte direnişin saldırıya karşı saldırı mesajı, siyonistlerin ve Washington’dakilerin uykularını kaçırdı.

Geçen hafta Yemen Ensarullah hareketi sözcüsü Muhammed Abdusselam Perşembe günü bir açıklama yaparak, Suud rejiminin Yemen’in batısında El Hadide liman kentine saldırılarını durdurduğu iddiası aslında uluslararası camianın baskılarını hafifletmek ve yeni tur saldırılar için toparlanmak için zaman kazanmak üzere ortaya atıldığını belirtti.

Gerçekte Suud rejiminin başını çektiği ittifakın her yeni tur saldırısı tüm şiddetiyle başlıyor ve ardından hiç bir ateşkes ilanı olmaksızın yatışıyor fakat asla durmuyor.

Bugün Yemen’de savaş meydanlarında elde edilen sonuçlara göre Suud ittifakı, saldırılarını uluslararası insani yardımların ulaştırılması için durdurduğunu ve uğradığı hezimetlerle ilgisi olmadığını ileri sürmeye çalışıyor. Oysa bu konu büyük bir yalandır. Aslında şimdiye kadar saldırgan ülkeler hiç bir zaman Yemen krizinin siyasi çözümü veya gerçek ateşkes için herhangi bir adım atmadı ve bu tür açıklamalar sırf medya üzerinden yürütülen propaganda savaşı çerçevesinde gündeme geliyor. Bu oyunu S. Arabistan, BAE, İngiltere ve ABD’den oluşan dörtlü saldırgan ittifakın arasında bir anlaşmadır ve kendileri itiraf ettiği üzere el Hadide savaşı başta olmak üzere Yemen savaşını bu zümre başlatmıştır.

Gerçekte Yemen milleti, ordusu ve halk güçlerinin bu savaşta eğilim, düşmanların dayattığı bir savaşa karşı koymaya yönelik savunma eğilimidir. Ancak buna karşın Yemenli gruplar düşmanların saldırılarını durdurdukları takdirde siyasi müzakereleri olumlu karşıladıklarını belirtiyor. Gerçi düşmanlar bu konudan kendi şom hedefleri doğrultusunda yararlanmaya çalışıyor.

Yemen krizinden çıkış için en uygun seçenek siyasi çözüm yoludur. Ancak bunun için saldırgan taraf dürüst davranması ve saldırılarını ve dayattığı kuşatmayı durdurması gerekir. ancak ne var ki Suud rejimi sürekli propaganda savaşı çerçevesinde uluslararası camiayı Yemen’de işlediği cinayetlerin konusunda aldatmaya ve doğrulardan saptırmaya çalışıyor.

Geçen hafta Bahreyn halkı yine başkent Maname’de yürüyüş düzenleyerek Halife rejimini kınayan ve Şii lider Şeyh İsa Kasım ve İslamî vefak cemiyeti genel sekreteri Şeyh Ali Salman’ı destekleyen sloganlar attı.

Şeyh İsa Kasım iki yıl ev hapsinden sonra geçen 9 Temmuz’da tedavi amaçlı Londra’ya sevkedildi ve hemen bir hastaneye yatırıldı.

Öte yandan Halife rejimine bağlı bir mahkeme İslamî vefak cemiyeti genel sekreteri Şeyh Ali Salman’ı Katar için casusluk yapmak gibi uydurma bir suç yüzünden müebbet hapis cezasına çarptı.

Bilindiği üzere Bahreyn 14 Şubat 2011’den bu yana halkın barışçıl inkılabına şahit oluyor. Bahreyn halkı ülkelerinde özgürlük, adalet, ayrımcılıklara son verilmesi ve seçilmiş bir hükümetin işbaşına gelmesini istiyor. Ancak Halife rejimi Suud rejimi ve BAE güvenlik güçlerinin yardımı ile kendi halkını bastırıyor.

Öte yandan Halife rejimi Bahreyn halkının itirazlarını bastırmak için bir çok siyasi ve dini muhalif lideri tutuklayarak onları uzun süreli hapis cezasına çarptı. Halife rejimi muhalifleri susturmak için onları ortadan kaldırmayı gündemine almış bulunuyor. Halife rejimi bu şekilde muhaliflerin arasında panik ve dehşet yaratmaya çalışıyor.

Aslında medyanın tepkisizliği, büyük güçlerin sessizliği ve bölgede Irak, Suriye ve Yemen gibi ülkelerin gelişmelerinin ön plana çıkması Halife rejimine bu şartların altında kendi vatandaşlarını ve muhalifleri bastırmaya devam etmesine zemin hazırladı. Ancak Bahreyn halkı buna karşın haklı taleplerini talep etmeye devam ediyor.