Ocak 18, 2019 11:33 Europe/Istanbul
  • Suudi Arabistan’ın Yemen’deki Uluslararası Cinayetleri-17

Geçen bölümde, Suudi Arabistan’ın Yemen’de işlenen insanlığa karşı cinayetlere karşı sorumluluğu konusunu ele aldık. Bugün ise Yemen’de işlenen insanlık cinayetlere karşı ortak sorumluğu olan Amerika ve Suudi Arabistan’ın sorumluluğu ve bu cinayetlerde kullanılan yasak silahlar meselesi üzerinde durmak istiyoruz.

Evet arkadaşlar, bugün Suudi Arabistan ve Amerika’nın Yemen’de yasak silahların kullanılmasındaki ortak sorumluluğunu inceliyoruz. Tarih boyunca, savaşlarda gayrimeşru silahların kullanılması kaygı yaratmıştır. Bu sebepten dolayı günümüzde kullanılan silahlar, konvansiyonel ve konvansiyonel olmayan silahlar olarak ikiye ayrılmaktadır. Hem konansiyonel silahların ve hem de yasak silahların insanların canına zarar vermesinden dolayı, konvansiyonel silahların satışı ve alımına da uluslararası camia tarafından kısıtlamalar getirilmeye çalışılmıştır.

Aynı doğrultuda 2012 yılında Temmuz ayının 2’ikisinden ila 27’isine kadar, 150 ülkenin temsilcisi New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’nde ATT adı ile tanınan uluslararası silah ticareti anlaşmasınının taslağını hazırlamak için toplandı.

Uluslararası Silah Ticareti Anlaşması, uluslararası standartlar ve emredici kuralların bir araya gelmesiyle, konvansiyonel silahların ihracatı, ithalı ve ticaretini kontrol altına almak için hazırlanmıştır. Bu anlaşmada, makineli tüfekle donatılan uçaklardan ta küçük ve hafif silahlardan söz edilmiştir. Bu anlaşma, silah ticaretiyle ilgili kuralları açıkladığının yanı sıra, sivil insanların bu silahlara karşı savunulması gerektiği gerçeğini de ele alıyor.

Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 26’ıncı maddesindden yola çıkarak Birleşmiş Milletler Teşkiları uluslararası barış e güvenliğin korunmasıyla görevlidir. Uluslararası Silah Ticareti Anlaşmasının önsözünde de barış, güenlik, kalkınma ve insan haklarını saunma bu anlaşmanın en önemli misyonu olarak açıklanmıştır. Uluslararası Silah Ticareti Anlaşmasının en önemli hedefi ise, tank, savaş uçakları, helikopter, füze ve hafif silahlar gibi konvansiyonel silahların tiacaretindeki uluslararası standartları ve kuralları belirlemektir.

Uluslararası Silah Ticareti Anlaşmasının 5’inci maddesinin 3’üncü fıkrasında konvansiyonel silahların ulusal tanımları, Birleşmiş Milletlerin konvansiyonel silahları tanımı çerçevesinde yapılması gerektiği belirtilmiştir. Uluslararası Silah Ticareti Anlaşmasının 6’ıncı maddesinin 3’üncü fıkrasında ise Birleşmiş Milletler Teşkilatına üye olan ülkelerin, Cenevre dörtlü konvansiyonlarının ihlaline sebep olan girişimlerde,sivillere saldırmak veya soykırım yapmakta, savaş suçu veya insanlığa karşı işlenen suçlarda kullanıldığını bilmesi halinde konansiyonel silahların tcaretini bile yapmamaları gerektiği yazılmıştır. Her devlet kendi yaptığı suçlardan sorumlu olduğuna rağmen yine de yasanın egemenliği ve hasar gören tarafın zararlarının telafi edilmesi için silahı satan devletler de suç ortağı olarak sorumluluk taşımaktadırlar.

2011 yılında onaylanan Uluslararası Hukuk Komisyonunun 6’ıncı maddesinde, deletlerin uluslararası suçlar karşısındaki sorumluluklarıyla ilgili şunlara yer verilmiştir: “ Uluslararası suç işlemekte bir başka devlete yardım eden devletler de bu yardımlarından dolayı bu uluslararası suçta ortaklık yapmış oluyor. Silah, savaş uçakları, radar sistemleri ve diğer askeri teçhizatın satışı ile ve hatta siyasi ve hukuki desteği ile bir başka devletin uluslararası suç işlemesine yardımcı olmak da suç ortaklığı yapıldığı anlamına gelir.

Mesela bir devlet uluslararası gücünden yararlanarak insanlık suçlarının gerçekleşmesine zemin hazırlaması da siyasi ve hukuki destek sayılır. Bunun bariz örneği ise Amerika’nın Suudi Arabistan’ın askeri, siyasi ve güvenlik olarak himaye etmesi ve böyle Yemen’e yapılan vahşice saldırılara zemin hazırlamasıdır. Nitekim Amerika başkanı Donald Trump’ın 19 Mayıs 2017 yılındaki Suudi Arabistan ziyareti bu doğrultuda gerçekleşti.

Suudi Arabistan’ın Yemen saldırılarının doruğa ulaştığı bir dönemde yapılan bu ziyaret sırasında 110 milyar dolar değerindeki Amerikan silah ve askeri teçhizatı satışı anlaşması Riyad ve Washington arasında imzalandı. Aynı ziyarette toplam 350 milyar dolar değerinde olan ve gelecek on yıl süresinde Suudi Arabistan’a teslim edilmesi öngörülen diğer silah anlaşmaları da yapıldı. Bu silah anlaşmalarının yapıldığı dönem ise dikkat çekicidir. Çünkü Suudi Arabistan maddi manevi ve dolaylı veya dolaysız olarak bölgedek birkaç savaşta rol oynamaktadır.

Uluslararası anlaşmalara göre ise bu kadar büyük bir miktardaki silahın bu dönemde Suudi Arabistan’a satılması yasa dışı bir girişimdir. Amerika ve İngiltere gibi ülkelerin böyle bir yasa dışı girişimde bulunmaları ise onalrın uluslararası bakımdan sorumlu olduğu anlamına gelir.

2015 yılının Mayıs ayından bu yana, yani Amerika Dışişlerinin yasak siahlar ve modern askeri teçhizatın Suudi Arabistan’a satılmasını onayladığı dönemde, Suudi Rejiminin Yemen’e yönelik vahşice saldırıları daha da şiddetlendi.

Amerika kendi müttefiklerine sattığı misket bombaları, biyolojik bombalar ve zayıflatılmış uranyum içeren silahalar gibi yasak silahlarlar, uluslararası sorumluluğu üzerine almıştır. Çünkü bu tür yasak silahların satışı uluslararası insani kuralların bariz bir ihlali sayılmaktadır.

Silah uzmanlanlarının görüşlerine göre, Suudi Arabistan savaş uçaklarının San’a’daki Fec Attân bölgesinin bombalanmasında kullandığı bombalar, Amerika ürünü olup zayıflatılmış uranyum içermekteydi. Bu bombalamanın neticesinde ise 84 Yemenli şehit düşmüş ve 786 kişi de yaralanmıştı.

Amerika’nın Suudi Arabistan’a sattığı fosfor ve misket bombaları gibi yasak bombaların sivil insanları ve mekanları vurmakta kullanıldığından dolayı Amerika da Yemen’de işlenen uluslararası suçlarda ortaktır. Uluslararası Ceza Divanı’nın belgelerine göre kimi durumlarda suçun yapılmasına destek vermek o suçta ortaklık yapmak gibi bir cezaya tabi tutulacaktır. Bunun anlamı da Suudi Arabistan Yemen’de işlediği suçlardan ne kadar sorumluysa Amerika da o kadar sorumludur demektir.

Özellikle de Suudilerin aldığı Amerikan yapımı fosfor ve misket bombalarının Yemen’de kullanıldığına dair İnsan Haklarını İzleme Örgütünün raporları, resimleri ve belgeleri de bunun en önemli kanıtıdır.

Tahran İmam Sadık-a- Üniversitesi profesörlerinden olan Dr. İsmail Tahmursi, Amerika ve Suudi Arabistan’ın Yemendeki cinayetlere karşı üzerlerine aldıkları uluslararası sorumluluklarlar ilgili şöyle bir değerlendirmede bulundu:” Amerika dolaylı bir şekilde Yemen ve Bahreyn halkının aleyhine ve doğrudan da Irak ve Suriye halkı aleyhine cinayetler işlemektedir.

Suudi Arabistan, Amerika’nın açık bir şekilde verdiği maddi ve manevi destekler sayesinde Yemen’de birçok insanlık suçu işlemiştir. Bu cinayetlere dayanarak Amerika’nın da kötü niyetli olarak Suudi Arabistan’a silah verdiği gerçeğini ispatlayabiliriz. Amerika yasak silahların satışıyla uluslararası suçlara ortak sayılıp cezai sorumluluğu üzerine almıştır. Bunun nedeni de Suudi Arabistan’ın Amerika’nın himayesine güvenerek Yemen’de insanlık suçları işlemesidir.”

Misket bombalarının satışı ve kullanılması, hem satan ve hem alan ve kullanan için uluslararası sorumluluk doğurmaktadır. Çünkü misket bombarının kullanıldığı sırada sivil ve askeri hedefler arasında bir ayrım yapılamıyor. Misket bombalarının patlaması neticesinde şarapneller her yere saçılıyor ve bir süre sonra bomba gibi patlıyor ve sivil insanların da zarar görmesine yol açıyor.

Misket Bombaları Kullanımının Yasaklanması Konvansiyonuna esasen bu bombaların satışı ve kullanılması yasaklanmıştır. Bu konvansiyon 1 Ağustos 2010’da yürürlüğe girmiş ve 1 Ekim 2015 yılına kadar 118 ülke tarafından kabul görmüştür. Amerika ve Suudi Arabistan ise hala bu konvansiyonu imzalamamışlar.

Misket bombalarının mahiyetine bakıldığı zaman ve bu konvansiyona katılan ülkelerin sayısına baktığımızda Misket Bombaları Kullanımının Yasaklanması Konvansiyonun da uluslararası hukukun bir parçası olduğunu söyleyebiliriz. Böylece Amerika ve Suudi Arabistan gibi bu konvansiyonu imzalamayan ülkelere de bu konvansiyonda geçen kurallara bağlı kalmak zorundadırlar. Misket bombaları ilk kez 1937 yılında İspanya iç savaşı sırasında kullanıldı. İkinci dünya savaşından sonra ise misket bombaları 33 ülkede kullanıldı.

 Misket Bombaları Kullanımının Yasaklanması Konvansiyonunun yürürlüğe geçmesiyle bu bomba türünün kullanımı ciddi bir şekilde azaldı. En son misket bombası kullanımı ise Suudi Arabistan’ın Yemen’e yaptığı saldırılarda görülmektedir. Suudi Rejimi misket bombaları üretecek teknolojiye sahip olmadığından dolayı Amerika ve İngiltere gibi Batılı ülkelere başurmaktadır.

Amerikalıların Suudi Arabistan’a sattıkları misket bombalarının Yemen’de işlenen insanlık cinayetlerde kullanılması kesin olarak belli olmuştur. Bir başka taraftan ise Amerika’nın Suudi Arabistan’ın sivil insanlara karşı misket bombalar kullanmasını engellememesi, Amerikanın da bu insanlık suçlarında ortak olduğunu göstermektedir. Amerika’nın bu yaptıkları uluslararası insani kuralların açık bir ihlalidir.