Mart 15, 2019 17:03 Europe/Istanbul
  • Rusya'nın Uluslararası Arenadaki Çabaları

Bu programda Rusya'nın dış siyasetteki durumu, Avrupa ile ilişkileri ve Rusya'nın uluslararası arenadaki etkinliğini arttırma çabalarını konu edinmek istiyoruz.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in varlığı ve düşünceleri soğuk savaş dönemi sonrası Rusya Dış Siyasetinde büyük ve kader belirleyici etkiye neden olmuştur. Tabii Rusya Cumhurbaşkanı Soğuk Savaş öncesinde olduğu gibi Rusya'ın gücünü arttırmak istiyor. Ancak Soğuk Savaş ortamı ve Uluslararası Düzenin değiştiğinin de farkına varmıştır.

Bulunduğumuz dönemde Doğu  özellikle de Çin ile ilişkilerin geliştirilmesi, Türkiye ile ilişkilerin canlandırılması, Britanya'nın Avrupa Birliğinden çekilmesi, Batı'nın Moskova'ya yaptığı ağır ambargoların sonuçsuz kalmasından dolayı Avrupa hükümetlerinin Rusya ile ilişkilerini normalleştirmeye yönelik istekleri, Batı Asya ülkelerinin Rusya ile  ilişkilerini geliştirmeye yönelik eğiliminin artması, Rusya'nın Suriye'deki askeri varlığı, Rusya ile NATO'nun Doğu Avrupa'daki karşılaşmasının şiddetlenmesi ve en önemlisi de Donald Trump'ın başkan olarak seçilmesinin ardından Amerika'nın dış siyaset ve askeri siyasetteki temel değişikliklerin yapılması ile Trump'ın Amerika ve Rusya ilişkilerini yeniden canlandırma azmi gibi fırsatlar Moskova'nın dış siyaset alanında geniş çaplı bir manevra imkanı yaratarak farklı seçimler ve alternatifler Rusya'nın önüne sermiştir.

Bu mülahazalara ve ayrıca Moskova'nın Ukrayna ve Suriye Krizi gibi bölgesel çatışmalarda üstün konuma sahip olduğuna bakıldığında Kremlin'in üst düzey makamları şimdi de uluslararası arenada Rusya'nın konumunu  daha da güçlendirip küresel bir güç düzeyine yetiştirmek istediği söylenebilir.

Rusya Putin'in üçüncü ve dördüncü dönem cumhurbaşkanlığında enerji diplomasisi, askeri kapasitelerini geliştirme ve kriz çıkan bölgelerde etkin müdahalelerde bulunmak sureti ile kendi konumunu uluslararası düzende iyileştirmek ve pekiştirmek istemiştir.

Rusya'nın uluslararası düzende özgün ve eşsiz bir tutuma sahip olması yönündeki çabaları özellikle de 2014 yılında daha da artmıştır. Özellikle de Rusya'nın Suriye yasal hükümetini desteklemek ve terör grupları tehditleri ile mücadele etmek üzere Suriye'deki askeri varlığı bu ülkenin dış siyasetindeki dönüm noktası sayılır.

Putin'in üçüncü başkanlık döneminde ise Rusya dış siyasetinin yeni doktrininin bildirilmesi ve belgesinin Putin tarafından Aralık 2016'da imzalanması, Moskova'nın dış çevreye olan yeni yaklaşımını ve uluslararası ilişkilerdeki yeni gereksinimlerini gözler önüne sermektedir.

Son birkaç yılda ister Doğu Avrupa ister Batı Asya bölgesinde özellikle Ukrayna krizinden dolayı  Rusya ve NATO'nun karşı karşıya gelmesine yol açan gelişmeler yaşanmıştır.

Hali hazırda Moskova Baltık ve Karadeniz'de Amerika'nın doğrudan kılavuzluk ettiği NATO'nun sıkı safları ile karşılaşmıştır.

Rus uzman Sergey Rekda NATO'da kışkırtıcı meselelerin ortaya atıldığını bunun da bu Pakt'ın Rusya ile gerilimleri gidermeye niyeti olmadığını gösterdiğini söylüyor.

Bu yüzden Rusya dış siyasetinin yeni doktrininde bu mesele önemli meselelerden biri sayılır.

  Moskova bakış açısından mevcut durumun devam etmesi Rusya ve Batı arasındaki stratejik ve uluslararası istikrara zarar verecektir. Rusya'nın doktrininde Amerika'ya karşı sergilenen sert tutuma rağmen ancak görünen o ki Moskova hala Avrupa Birliği ile ilişkilerini korumak ve hatta yeniden yapılandırmak istiyor.

Rusya, 2011'de krizin başlaması ile birlikte Suriye hükümetine yaptığı ekonomik ve askeri yardımlarına rağmen Suriye hükümeti ve silahlı terör örgütleri arasındaki çatışmaların doruğa ulaşması ile beklenmedik bir girişimde bulunarak Eylül 2015'te Suriye hükümetinin bu ülkeyi desteklemek yönündeki çağrısına olumlu yanıt vererek askerlerini Suriye'ye gönderip terör gruplarına karşı karadan ve havadan füze yağdırmaya başladı.

Batılıların öngöremediği bu girişim, Suriye krizinde tüm dengeleri altüst ederek Suriye hükümeti ve ortaklarının başarılarına yol açtı. Bu yüzden hali hazırda Doğu Avrupa'nın yanı sıra Suriye krizi de Rusya ve Batı özellikle de Amerika'nın yüzleştiği arenasına dönüşmüştür.

Rusya Duması üyelerinden Vyaçeslav Nikonov bu konuda şöyle bir değerlendirmede bulunmaktadır:" Moskova'nın Suriye'deki en önemli hedefi IŞİD'e katılan vatandaşlarının geri dönmemesinden emin olmaktır."

Amerika Başkanı Donald Trump'ın Amerika güçlerini Suriye'den çekme kararının Amerika'nın bölgesel nüfuzunun gerilemesi anlamına geldiği bir sırada ancak Vladimir Putin bu meseleden kendi lehine yararlanmak niyetinde olup Sovyetler Birliği dönemindeki mevkidaşlarının takıldığı kısıtlamalardan uzak bir şekilde istediğini hayata geçirmektedir.

Batı'nın özellikle de Amerika'nın medyan okumasına rağmen Moskova yeni dış siyasetinde misilleme ve Batının hasmane tutumlarına uygun bir şekilde tepki gösterilmesi gerektiğine vurgu yapmaktadır. Rusya ve NATO'nun soğuk savaş sonrası ilişkileri ise hali hazırda en kötü durumunu yaşamaktadır.

Sözde süper bir güç olarak Amerika'nın nüfuzu altında olan NATO, son yıllarda tamamen Washington'un hedefleri ve menfaatleri doğrultusunda adım atmaktadır.

Amerika stratejik güvenlik ve askeri belgelerinde Rusya en büyük tehdit olarak tanımlanmıştır. Tam da bu mesele Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i daha önce görülmemiş bir şekilde NATO'yu eleştirerek bu organizasyonu Amerika'nın dış siyasetinin maşası olarak adlandırmasına yol açmıştır.

Putin " Bu askeri organizasyonda müttefik ülkeler diye bir şey yoktur, burada sadece Amerika'ya bağlı ülkeler yer almaktadır."dedi.

NATO ile Rusya'nın karşılaşmalarının Doğu Avrupa'da artması Amerika dış siyasetinin Rusya'yı dizginleme yönündeki siyaseti çerçevesinde hayata geçirilmektedir. Bu da NATO'nun Washington'un maşası olduğunun göstergesidir. NATO'nun Doğu Avrupa'da askeri varlığını ve hareketliliğini arttırması gibi hasmane tutumları ve Doğu'ya doğru ilerlemeye çalışmasına devam etmesi Rusya'nın da güvenlik doktrininde NATO'nun Rusya'nın milli tehdidi olarak sayılmasına neden olmuştur.

Rusya dış siyasetindeki önemli konulardan biri de Birleşmiş Milletler Teşkilatına yapılan vurgu ve tek yanlılıktan sakınılması gerektiği ve çok yanlılığın yayılmasıdır.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Birleşmiş Milletler Teşkilatının uluslararası meselelerde eksen rol oynayıp öncü olması gerektiğini düşünüyor. Putin " Rusya Birleşmiş Milletler Teşkilatının uluslararası meselelerdeki merkezde yer alıp ön ayak olmasını destekliyor." diye vurgu yaptı.

Putin'in bakış açısından Birleşmiş Milletler Teşkilatı uluslararası arenadaki krizlerin çözülmesi alanındaki rolü eşsizdir. Putin'in uluslararası krizler ve meselelerdeki arabuluculuğundaki BMT'nın eksen rolüne yaptığı vurgu çok taraflılığın desteklenmesi ve Amerika'nın özellikle de Donald Trump hükümeti dönemindeki tek taraflı siyasetleri ile mücadele doğrultusunda yapılmaktadır.

Rusya, defalarca Amerika'nın iddia ettiği tek taraflılık ve tek kutupluluğa karşı çıkıp çok kutuplu ve çok taraflılıktan yana olduğunu bildirmiştir.

Gerçekte Rusya ve Amerika'nın mevcut dönemdeki karşılaşmasının en önemli sebeplerinden biri de Moskova ve Washington tarafından iki ayrı uluslararası düzenin öne sürülmesidir.

Sırbistan Güvenlik Üniversitesi hocalarından Zoran Dragişiç hali hazırda Rusya ile Amerika arasındaki ilişkilerde yaşanan krizi en ciddi kriz olarak değerlendirmektedir.

Üst düzey Rus yetkililer defalarca Amerika'nın tek yanlılık çerçevesinde kendi isteklerini ve bakışlarını dünyaya empoze etmek istediği girişimleri kınamış ve eleştirmiştir.

Birleşmiş Milletler Teşkilatı Genel Sekreteri Antonio Guterres Rusya'nın BMT'ındaki kilit rolüne değinerek Soğuk Savaşın bitmesi ile dünyadaki tek kutuplu düzenin de sona erdiğini, BMT'nın çok taraflı bir yönetim sistemi ile yönetilen çok kutuplu bir düzenin kurulması yönünde çaba gösterdiğini söyledi.

Guterres sözlerine şunları da ekledi:" Çok kutuplu bir düzenin oluşturulması için Rusya alternatifi olmayan bir ülkedir. "

Ruslara göre uluslararası düzeyde Amerika ve rakip güçleri arasında süregelen bir kavga ve çatışma yaşanmaktadır. Amerikalılar düşündükleri dünya düzeninin ve sisteminin her zaman hakim olması gerektiğini öne sürüyorlar. Bu sözde düzeni veya hegemonyayı sorgulamaya çalışan veya buna ters düşecek bir harekette bulunan ülkeler ise düşman olarak addedilirler.

İşte bu yüzdendir ki Amerika Rusya'yı kendi uluslararası düzeninin en büyük tehdidi olarak adlandırıp ona karşı çıkılmasını öne sürmektedir. Çünkü Moskova evrensel değerler olarak propagandası yapılan Batı değerlerini kabul etmemekle beraber Batılıların uluslararası kurallara uymalarını ve saygı duymalarını istiyor.

Rusya Dışişleri Bakanı bu konuda şöyle bir açıklama yapmıştır:" " Amerika inisiyatifi ile başlatılan Rusya aleyhindeki kampanya eşi benzeri görülmemiş boyutlardadır. "

Rusya'nın bölgesel ve küresel alanda karşılaştığı farklı sorunlardan dolayı bu ülke kendi milli menfaatlerini koruyucu ve ülkenin konumunu uluslararası arenada daha da belirginleştirici  siyasetlerin belirlenmesi ve uygulanması yönünde ciddi adımlar atmaktadır.

Buna ilaveten Rusya dış siyasetinin en önemli eksenlerinden biri de bölgesel ve küresel anlamda gelişmelere uygun bir şekilde değişiklik yapmasıdır. Bunun örneklerini Rusya'nın ticari ve ekonomik siyasetlerinde izlemek mümkün.

Batı'nın özellikle de Amerika'nın ve Avrupa Birliğinin Rusya aleyhindeki ambargo siyasetinin devam etmesi ile Moskova Doğu'ya yanaşmak sureti ile daha çok Doğu ve Güney Asya ülkeleri ile ilişkileri geliştirmektedir. Bunun yanı sıra Ruslar eskiden beri Latin Amerika'ya da özel bir ilgi duymuş ve Venezuela ile Küba gibi kimi bölge ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmeye gayret etmiştir.

Bir yandan ise Rusya'nın Batı Asya bölgesine olan bakışı ise nüfuzunun ve varlığının arttırılması olmuştur. Bu doğrultuda Rusya Suriye'deki üslerini koruyarak bölgenin önemli ülkeleri İran ve Mısır gibi ülkeler ile de ilişkilerini geliştirmek istiyor.

Toplamda Rusya'nın bölgesel ve küresel alandaki dış siyasetinin 2019 yılında aktif ve hareketli olduğunu söylemek mümkün.