Mayıs 18, 2019 07:53 Europe/Istanbul
  • Allah'ın Ayı Ramazan-12

Bu bölümde Ramazan'ın toplumsal işlevlerini ve bu ayın İslami toplulukların toplumsal ortamına yaptığı etkileri gözden geçirmeye çalışacağız.

Mübarek Ramazan ayı tüm Müslümanlar için kendilerini ve toplumlarını kemale ve yüceltme yönünde hareket ettirmesi için uygun bir fırsattır. Bu ayda farz sayılan oruç farizası ise nefsin tezkiyesi ve tehzibin alıştırması ve insanın nefsine hakim olmasının yanı sıra nefsani hevesler ile mücadele etmesi için uygun bir yöntemdir. Oruç, insan hayatının en önemli hedeflerinin gerçekleşmesi ve hayat felsefesi olan Allah'a yakınlaşmak ve kemale ermek için en önemli etkendir.

Allahu Teala orucu farz kılarak yılın büyük bir bölümünde özellikle de mübarek Ramazan ayında güzel bir fırsat insanlara sunarak onun Allah'a yakınlaşmaya yönelik potansiyellerini hayata geçirmesine fırsat tanımıştır. Oruç tutmaktan güdülen hedef, insanın manevi açıdan eğitilmesi ve daha sonra takva yoluna koyulmasına hazırlıklı hale getirilmesidir.

Oruç tutmak, diğer güzellikleri bir yana, kendini tanıma ve sınamak için de altın bir fırsattır. Oruç tutan birisi, belli bir süre için vücudunun zaruri ihtiyaçları karşısında direnebileceğini aç ve susuz kalabileceğini görünce haramlardan sakınmayı da başarabileceğini anlayacaktır. Böylece oruç tutan insan, takva ve şehvetler ve vesveseler karşısında direnme kapılarını aralayarak farzları ve mustahapları daha rahat bir şekilde yerine getirebilir. Oruç tutmak vücuda olan faydaları gibi ahlaki ve toplumsal etkileri de takva yolunda etkili bir rol oynamaktadır. Nitekim Kur'anı Kerim'in Bakara suresinin 183'üncü ayetinde de bu konuya şöyle değinilmiştir:" Ey İnananlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah'a karşı gelmekten sakınasınız diye, size sayılı günlerde farz kılındı.

Ramazan ayında tutulan oruç ise İslam'ın hayret verici öğretilerindendir. Bu oruç, kendine has özellikleri ve koşulları ile manevi ve fiziksel faydalarının yanı sıra Müslüman biri için farklı bir açlık ve yoksunluk deneyimi kazandırır. Böylece bir Müslüman'ın başka ihtiyaç sahipleri ve fakirler ile dayanışma hissi içerisinde olması ve sinerji kurabilmesi sağlanır.

Ehlibeytin 11'inci halkası İmam Hasan Askeri'den " Neden oruç farz oldu? Diye sordular. İmam Askeri şöyle buyurdu:" Zenginler fakirlerin ve açların halini anlasın ve onlara ilgi duysun diye. "

İmam Sadık as'ın öğrencileri aynı zamanda yarenlerinden olan Hüşam ise bir gün orucun sebebini sordu. İmam Sadık as şöyle cevapladı:" Allahu Teala orucu farz kıldı ki zengin ve fakir eşit olsun, Zenginlerin açlığı ve yoksulluğu yaşamadıkları için fakiri anlayıp ona kıymaması sağlanacaktır. Zengin istediği güce sahip olmasından dolayı Allahu Teala kulları arasında eşitlik oluşması için zenginlerin de açlığı tatmasını istemiştir. Bundan gayrı olsaydı zenginler, açlara ve fakirlere acımazdı."

Mübarek Ramazan ayında oruç tutmanın toplumsal faydalarından biri de savurganlık ve israfın önünün kesilmesidir. Oruç, israf ve savurganlık karşısında büyük bir set misali toplumda, ekonomik açıdan sınıf farklarının açılmasını ve ayrımcılıkları engeller. Çünkü mali yardım, infak ve hibe yapmaktan ötürü Müslüman topluluklarda hiçbir zaman hiç kimse fakir ve ihtiyaç sahibi kalmayacaktır.

Emirülmüminin Ali as bu hususta şöyle buyurmuşlardır:" Yoksulluk, çok acı ve büyük bir ölümdür. Çünkü ölümün zorluğu bir kez yaşanmasıdır ancak yoksulluğun ölümü sayısızdır.

Oruç, Müslümanların maddiyata, tamaha ve başka dünyevi heveslere batmaktan ve tüketicilikten kurtaran bir farizadır. Oruç, insana başkalarını da düşünmesi gerektiğini, cismani isteklerin musallat olmasına izin vermemesini ve ihtiyacı olduğu kadar tüketmesini, israf yapmamasını öğretir.

Oruç Müslümana, ihtiyacına uygun bir şekilde harcamasını ve izzetli olmasını öğretir. Bu vasıfların değeri ve onların zühd ve affetme gibi belirgin vasıfların oluşmasındaki öneminin de insan tarafından anlaşılmasına yardımcı olur. Hakkına yetinen, aslında ihtiyaçsız olmasının yanı sıra hor olmaz zillete de düşmez. Hakkıyla yetinen ve gerektiği kadar tüketen ve harcayan bir toplum sırtını kendine dayar ve israftan sakınarak kendi ayağı üzerinde durup yabancılara bağlı olmaz.

Mübarek Ramazan ayındaki orucun bir başka özelliği de ortak toplumsal dini deneyimdir. Oruç, toplumun bireylerinin ortak dini bir deneyime giden yolun köprüsüdür. Dini deneyim ise dindarlığın temelidir. Bu deneyim, kişilerde bakış açılarının değişmesine zemin hazırlamasının yanı sıra toplumsal ilişkilerde de büyük bir etki yapmaktadır. Orucun toplumsal boyutlarının en önemli özelliklerinden biri de toplumsal adaletin yayılmasıdır. Çünkü Ramazan ayında toplum bireyleri hangi kesimden olurlarsa olsunlar günün belli saatlerinde  yoksulluğun tadına varırlar. Bu da zenginlerin toplumun ihtiyaç sahiplerini unutmamalarına yol açar. Böylece toplumsal sinerji ve dayanışma, insan severlik duygusu da güçlendirilir.

Mübarek Ramazan ayının güzel boyutlarından biri de camiler ve kamu alanlarında serilen iftar sofralarıdır. Bu günlerde zengin ve fakir aynı sofra başında oturup orucunu açar ve iftardan sonra da cemaat olarak namazını kılar. Ramazan, toplumun farklı kesimlerini bir birine yakınlaştırıp toplumsal tutarlılığın ve tek vücut olmasının meydana gelmesine neden olur. Bir başka taraftan ise camiler gibi dini mekanlarda toplumsal birlikteliği ve hemfikirliğin düzeyini de arttırır.

Ramazan ayının toplumsal işlevlerinden bir başkası da toplumda toplumsal ve ahlaki normları güçlendirmesidir. Mübarek Ramazan ayı toplumsal sağlık, dürüstlük ve sadakat için zemin hazırlamaktadır. Bu mesele, toplumun aktifleşmesine ve toplumsal güvenin hem aile bireyleri arasında hem toplumsal kurumlar ve hem de toplum bireyleri arasında artmasına yol açar.

Ramazan ayında unutulan çoğu dini normlar yavaş yavaş tekrar hatırlanmaya başlar. Ramazan'ın en önemli ve en güzel özelliği ve etkisi ise toplanmalara yol açarak sonuçta toplumsal vicdanı güçlendirmesidir. Çünkü Ramazan ayında toplumda yeni bir ortam meydana getirilerek toplum bireyleri arasındaki bağlar da pekiştirilir. Örneğin yalan söylemek ve dedikodu yapmak gibi ahlaki kötü normlardan sakınan biri, başka istenilmeyen kötü durumlara karşı da kendini hazırlar ve böylece toplumun gelen ortamı yumuşayarak mübarek Ramazan aynın etkisi altında kalıp daha sağlıklı bir toplumun ortaya çıkmasına ve kişisel tepkilerin iyiye yönelmesine yol açar.

Ramazan Bayramı ise toplumsal ruhun tecelli ettiği bir andır. Çünkü toplumun bireyleri dini mekanlarda toplanarak toplu şekilde ibadet etmesinin ardından bu zaferlerini kutlamaktadırlar. Gerçekte Ramazan Bayramı toplumun ibadetlerini yerine getirmek doğrultusundaki zaferini simgeler. Dinin toplumu birleştirici etkisi oruç farizasında açıkça görülmektedir. Öyle ki Ramazan ayında toplumsal sinerji en üst derecesine varır.

Gelişmiş ve endüstrileşmiş ülkelerde ise tüm maddi gelişmelere rağmen manevi boyutlardan boşluklar ve eksiklikler hissedilip hatta bazı düşünürleri dinin yapıcı etkisinden yoksun kalındığına bile vurgu yapmaktadırlar. Örneğin ünlü Fransız Sosyolog Auguste Comte, toplumsal birliğin ve düzenin temelinin dinde saklı olduğunu düşünüyor.

Toplumsal patoloji açısından bakıp bazı terorileri Ramazan ayı penceresinden ele alırsak çok önemli sonuçlara varırız. Örneğin bir başka ünlü Fransız sosyolog Emile Durkheim "intihar teorisi"nde toplumsal birlik ve intihar arasındaki bağları ele alarak toplumun bireyleri arasında toplumsal birliğin yüksek olması halinde intihar oranının da azaldığını öne sürmektedir. Bu yüzden Ramazan ayında toplumsal birliğin pekiştirilmesinden ve hatta tavan yapmasından dolayı doğal olarak intihar oranında da ciddi bir düşüş yaşanmaktadır.

Araştırmaların sonuçlarına göre mübarek Ramazan ayının gelip çatması ile toplumsal suçların oranı da dikkat çekici derecede azalır. Bu toplumsal gelişmenin köklerini ise toplumun bireylerinin maneviyata sıkı bağlanması ve maneviyat sultası altında yaşamasında aramak gerekir. Bu büyük manevi strateji, toplumun başka sorunlarnın çözümünde de rol oynayabilir. Öyle ki dini ve ruhani meselelerin doğru ve geniş çaplı bir şekilde aydınlatılması ile sapkınlıklar ve kötülüklerden uzak durulabilir.

İslami ülkelerde Ramazan ayının başlaması ile beraber toplumun büyük bir kesimi dine aykırı davranışlarda bulunmamaya gayret ederler. Tam da bu sebepten dolayı İslami toplumlarda mübarek Ramazan ayında suç oranı başka aylara göre çok daha düşüktür. Bu ayda kişilerin öz denetimleri, hatta suça yatkın kişilerin bile kendilerini kontrol etme isteği artar. Bu yüzden sosyologlar bu kontrol türünün her şeyden daha fazla toplum bireylerinin davranışlarını etkileyebileceğini düşünmektedir.

Ramazan'da oruç tutmak toplumsal ibadî bir alıştırmadır. Bu yüzden oruç da başka ibadet türleri gibi kişisel işlevlerinin yanı sıra insanlığın toplumsal boyutlarının ve manevi gelişmesi ve evrilmesinde de büyük etkiye sahiptir. Toplumsal tutarlılık, yardımlaşma ve işbirliği yapma ruhunun kuvvetlendirilmesi, toplumsal suç oranın azalması, kişisel ve toplumsal güvenliğin artması, yoksullar ve zenginler arsındaki farkın azalması, zayıflar ve ihtiyaç sahiplerine yardım edilmesi, başka insanların haklarına saygı duyulup izzetleri ve kerametinin göz önünde bulundurulması, toplumsal, kültürel, ekonomik ve hatta ahlaki güvenliğe yol açacaktır. Bu da Ramazan ayının toplumsal işlevlerinden bir kaçıdır.