Nisan 17, 2016 08:36 Europe/Istanbul

Geçen bölümlerde kıyamet günü hakkında konuştuk ve dedik ki kıyamet koptuktan sonra insan çeşitli merhaleleri geride bırakması gerekiyor.

Bu merhalelere Mevakif veya duraklar adı veriliyor. Mizan durağında insanların amlleri ölçülüyor ve hesap durağında ise her insanın bu dünyadaki amelleri ve davranışlarının hesabına bakılıyor ve ameller tek tek sorgulanıyor. Bu konuya Nahl suresinin 93. Ayetinde şöyle işaret ediliyor:

Yaptıklarınızdan mutlaka sorumlu tutulacaksınız.

Bugünkü sohbetimizde biraz önce de belirtildiği üzere hesap alemi ve sorularını ele almak istiyoruz.

Yüce Allah’ın en bariz sıfatlarından biri adalettir ve Allah teala adaleti ve eşitlik ilkesine göre her insana yaptığı amele göre mükafat veya ceza verir. Kıyamet gününde Allah teala insanların amelinin hesabına bakılması için mahkemeler kurar ve her insanın amelinin mükafatını veya cezasını belirler.

Rivayetlere göre bir gün sahabeden bibri Kur'an'ı Kerim ayetlerinin görece farklılıkları hakkında İmam Ali’den –s– soru sordu ve neden kıyamet ayetlerinde bir yerde hiç kimse konuşmadığını ve bir başka yerde Allah’ın izni ile konuştuğunu söylediğini veya bir başka ayette onlar kendilerini müşrik bilmediklerinden haber verdiğini ve bir başka ayette cehennem ehli olanların kavga ve tartışmasından söz ettiğini sordu. İmam Ali –s– şöyle cevap verdi: Bu ayetlerin her biri, kıyamet gününde bir durakla ilgilidir, çünkü bir yerde Allah teala tüm insanları bir noktada toplar ve onlar da gruplar halinde birbiri ile konuşur ve bazıları diğer bazıları için istiğfarda bulunur ve bazıları da diğer bazılarını lanet eder. Bir başka konumda herkes kendi haline ağlar ve bir başka yerde sorgulanır ve onlar da biz müşriklerden değildik, der. Ardından Allah teala onların ağzını mühürler ve vücudunun organlarından soru sorar. Bir başka yerde kullar birbirinden kaçar ve bu konumda enbiya şahitlik eder vesaire.

Bazı rivayetlere göre kıyamet günündeki bu durakların her biri ilahi görevlerden bir görevi üstlenmiştir. Bir durak kalbi inançlar içindir ve bir başka durak namaz ibadeti ile ilgilenir. Bir durak oruç için ve bir başka durak hac için ve diğer durak hums ve zekat için ve bir başka durak ailevi ilişkiler için ve yine bir durak emanettarlık için ve diğer durak halkın hakkı ve öteki durak hayvanların hakkı vesaire konular içindir.

Rivayetlere göre Allah Resulü –s– bir gün bir yerden geçiyordu ve o sırada üzerine yük yüklenen bir deveyi gördü. Devenin sahibi bir iş için gitmişti ve deve de ağır yükün altında bekliyordu. Allah Resulü –s– şöyle buyurdu: Bu hayvanın sahibine söyleyin kıyamet gününde hesap durağında bu durum hakkında cevap vermeye hazırlansın.

Kıyamet gününde hangi durağın ilk durak olduğu ve esasen durakların nasıl sıralandığı hakkında kesin bir şekilde görüş söz konusu değildir. Rivayetlerde en çok inançlarla ilgili soru sorulan durağın önce geldiğine vurgu yapılar. Nitekim İmam Rıza –s– şöyle buyurur: Kıyamet gününde kuldan sorulan ilk soru, Allah’ın yegane oluşu ve peygamberin –s– risaleti ile ilgilidir.

Bir başka rivayette de Allah Resulü’nün –s– şöyle buyurduğu nakledilir: kıyamet gününde hiç kimse ondan dört soru sorulmadan şuradan şuraya gitmez. Bunlar ömrünü hangi yolda sarfettiği, gençliğini hangi yolda sarf etti, malını nereden kazandığı ve nerede harcadığı ve benim ve ehli beytimle dostluğu sorularından ibarettir.

Bu hadise göre insanın en önemli sermayesi olan ömür sermayesi sorulan ilk sorudur.

İnsan ömrü onun en büyük sermayesidir. Bu sermaye yamaçta akan su gibi hızla gelip geçer ve her geçen günle beraber o gün kadar insanın sermayesi azalır. İranlı büyük fakih ve müfessir Fahr Razi, Tefsir-i Kebir adlı eserinde şöyle diyor:

Sıcak bir yaz günü bir yerden geçiyordum. Baktım adamın biri buz satıyor ve şöyle haykırıyor: Ey insanlar gelin ve buz alın ve sermayesi erimekte olan şu adama acıyın. Bu adamın haykırışı bana Asr suresini hatırlattı ki içinde insanların zarara ve hüsrana uğradığını hatırlatarak şöyle buyuruyor: İnsan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.

Kıyamet gününde ve hesap aleminde söz konusu olan ilginç meselelerden biri, insan ömrünün an be an yeniden canlanması ve o anlarda yaptığı tüm amelleri de an be an görmesidir. Gerçekte hesap günü insanın zuhur ettiği günder ve yaşamının anları da her biri ahirette açılan birer kasa gibidir ve içinde sakladığı şeyleri insana gösterir. Eğer insan o anları iyi bir şekilde değerlendirmişse, kıyamet gününde şad olur ve aksi takdirde sonuç hasret ve hüsrandır.

İslam Peygamberi –s– çok ibret verici bir rivayette bu hakikate işaret ederek şöyle buyurur: Kıyamet günü geldiğinde, insan ömrünün her günü için 24 saate denk gelen 24 kasa açılır. Açılan kasalardan biri Allah tealaya itaat edilen saattir ve kul bu kasanın içini nur ve sevinç dolu bulur. O sırada kul o kadar sevinir ki eğer bu sevinci cehennem ehlinin tümü ile paylaşırsa hiç biri ateşin yakıcı özelliğini hissetmez. Ardından bir başka kasa açılır ve içini karanlık ve kötü kokulu bulur. Bu kasa Allah tealaya karşı günah işlediği saattir ve bunu görünce öyle bir acıya kapılır ki eğer bu acıyı cennet ehlinin tümü ile paylaşacak olursa, hepsi cennet nimetlerini idrak etmekte eksiklik hisseder. Ardından bir başka kasa açılır ve kul onun içini tamamen boş bulur, yani muhtevası ne onu sevindirir ne de üzer. Bu kasa insanın uyuduğu veya dünyada mübah işler yaptığı saatle ilgilidir. O sırada kul hüsrana uğradığını hisseder ve neden kader belirleyen bu anları ve fırsatları kaybettiğine üzülür, oysa o anları iyi amellerle geçirebilirdi. İşte bu yüzden Kur'an'ı Kerim Tegabün suresinin 9. Ayetinde kıyamet gününü zarar günü şeklinde tanımlamıştır.

Bazen insan bir günde hem hayır ve şayeste amellerde bulunur ve hem defterinde kötü ameller kayda geçer ve bir başka ifade ile ömrünün tümü iyi kötü amellerin birbirine karışacak şekilde geçmiştir. Burada akla gelen soru, bu zıt amellerin birbirini etkileyip etkilemediği sorusudur. Acaba hangisi daha fazla olursa ötekini yok eder mi? ya da eğer ikisi de eşit olursa hayır ve şer amelleri birbirini yok edip hiç bir şey geride kalmaz mı? yoksa her biri kendi yerinde durup ötekini etkilemez mi?

Bu sorunun cevabında bazı İslam alimleri ve düşünürler her amelin kendi yerinde saklı olduğunu ve kesinlikle birbirini etkilemediğini savunuyor. Bazı alimler ise tüm amellerin karşılıklı etkileri söz konusu olduğunu ve eğer amellerin toplamı olumlu ise insan cennetlik ve eğer olumsuz ise cehennemlik olacağını belirtiyor.

Ancak bu konuda şöyle diyebiliriz: Her amel ister iyi ister kötü, ister az ister çok, insanın kaderi üzerinde etkili olacaktır, tabi gerçek tevbe durumları bu durumdan müstesnadır. Nitekim Allah teala Furkan suresinin 70. Ayetinde şöyle buyurur:

Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar başkadır; Allahı onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.

İmam Bagır –s– Allah tealanın nasıl kötülüğü iyiliğe çevirdiği hakkında şöyle buyurur: hesap durağında Allah teala tevbe eden münin kulun hesabına kendisi bakar ve hiç kimse Allah’tan başka bu hesaptan haberdar olmaz. Hesap durağında Allah teala amelerin yazanlara şöyle buyurur: onun çirkinliklerini, günahlarını ve kötülüklerini hasenat ve iyiliklere çevirin, iyiliklerini insanlara gösterin. O sırada insanlar şöyle der: Bu kul için bir tek kötülük bile yoktur. Ardından Allah teala onu cennete götürmelerini emreder.

Bu rivayet hesap durağında nasıl günahların sevaplara çevrildiğini beyan ederken, Allah tealanın günahları sadece tevbe eden insanın kendisine gösterdiğini ve onları başkalarından sakladığını da ortaya koyar ki bu da başlı başına yüce Allah’ın merhametlerinden biridir. 015