Nisan 18, 2016 08:21 Europe/Istanbul

Geçen bölümlerde hatırlanacağı üzere feministlerin, annelik rolünü tahkir etme çabalarına değindik.

Bu bölümde aşırı feministlerin annelik rolünü ayıpladığını, bunu ise kadınlara karşı bir zulüm ve ayırımcılık olduğunu savunduklarını, bu yüzden erkeklerin de kadınlar ve annelerin rolünü kabul etmelerini istediklerini belirttik. Tabi ki feministlerin bu isteği ailede baba rolünün zayıflamasına sebep oldu. Bugünkü sohbetimizde babalık rolünün zayıflaması ve erkeklerin aileye karşı sorumluluğunun silikleşmesine değinmek istiyoruz. Birlikte dinleyelim.

 

Feministler, erkeklik değerlerinin hem erkekler ve hem kadınlar hakkında geçerli olmasını istiyorlar. Onların sorunu şu, kadın haklarından söz ederken, erkekleri bir insan ölçüsü olarak belirliyorlar, böylece kadınların hakları ve kerametini erkeklerle kıyaslıyor, ona göre bir eksiklik görünce onu kadınlar için de talep ediyorlar. İşte bu konu ailede ve toplumda kadın ve erkeğin rekabete geçmesine sebep oluyor, başka bir ifade ile kadın ve erkek arasında, daha fazla erkek olmak için bir yarış yaşanıyor. Feminizm düşüncesi iki cinsiyetten hangisinin daha erkeksi değerlere sahip olduğu, hangisi daha fazla çalışarak servet üretebileceği ve ekonomi açısından daha güçlü olabileceği, savaş meydanında hangisinin daha güçlü olduğu ve duyguları, zarafeti ve güzelliği daha az olanın peşindedir. Onlara göre söz konusu ölçülerden daha fazla yararlanabilen kişi daha insandır. Erkeklerin işini daha fazla yapabilen ve erkek huylarına daha fazla sahip olan kadın, daha fazla insandır; fakat kadınsı değer ve ölçülere sahip olursa inanlık değerlerinden daha fazla mahrumdur. Bu yüzden kadının tüm bedbahtlıklarından erkeği sorumlu biliyorlar. Bu yüzden bir taraftan kadın olmayı reddederken diğer bir yandan da erkek olmayı nefy ediyorlar.

 

Tüm bu sebepler kadının, erkeğin himaye şemsiyesinden giderek çıkmasına, erkeğin onun sevgi ve samimiyetinden mahrum kalmasına, dolayısı ile birbirini tamamlayan kadın ve erkeğin birbirini rakip görmesine sebep olur. Hiç şüphesiz bu rekabet, kadın ve erkeğin kıyaslanması ve ardından erkeklik ölçülerine sahip olma yarışmasına sebep oluyor. Başka bir ifade ile daha erkek olabilen kadın, yarışmayı kazanıyor. Tabi ki bu yarışmada kaybeden tarafın kim olduğunu açıklamaya gerek yok, zira bu süreçte kadın artık kadınlığından nefret ederek, stres, psikolojik bozukluklar ve depresyon yaşarken, toplumda dengesizlik yaşanır.

 

Günümüzde batı ailelerinde baba rolünün zayıflaması nedeni ile toplumun erkeklik ve sosyal örnekleri zayıflamıştır. Bu yüzden uzmanlar batıda erkek çocukların konumu ve erkeklerin ideal rolünün toplumda zayıflamasını, söz konusu örneklerin eksikliğinden kaynaklandığını savunuyorlar. Aile doktoru, araştırmacı ve Amerikalı psikolog Leonard Sax şöyle diyor: Amerikalı baba, günümüzde değişmiştir ve kendi görev ve sorumluluklarını iyi biçimde yerine getirmiyor. Böyle bir baba, erkek evladını olumlu etkileyemez. Bu yüzden günümüzde batılı erkek çocukları, erkek cinsiyetinden iyi bir adlıya sahip değil. Erkek çocuklar ergenleşmek için bir model arıyorlar fakat maalesef bu modelin batı toplumundaki eksikliği, çok iyi bir şekilde hissediliyor.

 

Amerikalı doktor şöyle devam ediyor: Bir çok kalıcı kültürde, çocukluktan ergenliğe geçiş dönemi, dini geleneklerin eğitimi ile dolduruluyor; fakat biz 21. asır Amerikalıları, söz konusu geleneklere gülerek, onlara ihtiyacımız olmadığını düşünüyoruz. Erkekliğe geçiş sürecinde bizim yaşadığımız bu kültürel gaflet, sevecen, çalışkan ve şefkatli erkeklerin yokluğuna sebep olmuştur.

Sax sözlerinin devamında günümüzdeki batıl filmlerde babalık rolünün bariz bir şekilde azaldığının görüldüğünü, babaların aptal ve dağınık biri olarak tanıtıldığına değiniyor ve son 40-50 yılda Amerikalı ailelerde babalık rolü ve konumunun fahiş bir şekilde gerilediğini ifade ediyor.

 

Feministler, erkeklerin en temel rolünün kadınları korumak olduğunu unutuyorlar. Hiç şüphesiz bu rolün zayıflaması durumunda kadınlar daha fazla zorluk ve sorunla karşı karşıya kalıp, daha fazla ruhsal ve fiziki sorunlar yaşayacaklar. Yüce Allah Nisa suresinin 34. ayetinin bir bölümünde şöyle buyuruyor: Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar.

Söz konusu ayette Yüce Allah erkeklerin, kadınların koruyucuları olduğunu açıkça vurguluyor.

Şimdi akla bir soru geliyor: neden erkekler kadınları korumaları gerekir? bu sorunun cevabını bulmak için erkeğin kadını koruyup kollamasının kadın ve erkeğin fıtratı ile uyup uymadığını araştırmak gerekir.

 

Şüphesiz her kurum gibi aile de, son kararı verecek ve aile fertlerinin de ona boyun eğecek bir "yöneticiye" ihtiyacı vardır. Fakat aile ile ilgili 3 tarz yöneticilik düşünülebilir: kadın ve erkeğin eşit olması, kadının tek başına veya erkeğin tek başına yönetici olmaları düşünülebilir.

İlk tarzdaki yöneticilik imkansızdır, zira ortak yöneticilik aslında yöneticisiz olmaktır, bu da karar veren ve yöneten kişinin yokluğundan doğan sorunlara sebep olur; ailede ise bu konu ailenin yok olması ile sonuçlanabilir.

İkinci tarzda kadının müdür olması, onun doğası ile çelişmekte. Batılı aile danışmanı ve psikolog bayan Marabel Morgan erkeğin üst ve kadının ise ast olması konusunda şöyle diyor: kadın ve erkek eşit olmalarına rağmen, görev ve işleyiş açısından birbirinden farklıdır. Allah, erkeğin üst, reis olması ve kadının da onun yardımcısı ve vekili olmasına karar vermiştir. Her kurumun bir reis, üstü var ve aile kurumu da bu kuraldan müstesna değildir. Bunu değiştirmeniz için hiçbir yol yoktur. Bazı aileler durumu değiştirmeye çalışıyor ve kadının aile reisi olmasını istiyorlar, fakat yeni düzen kurulduğunda aile nizamı alt üst oluyor ve bu sistem çok çabuk dağılıyor. Kocanıza aile reisi olmasına olanak sağladığınızda, doğru işi yapmışsınız.

 

Aslında feministler, erkeklerin reis olmasının kadınların kölelik anlamında olduğunu kadınlara dayatarak, onları kocalarına karşı haklarını kazanmaya çalışıyorlar, fakat genelde kutsal aile kurumunun dağılmasına sebep oluyorlar. Bayan Morgan bu şüphenin giderilmesi için şöyle diyor: Evlilik hayatı bir kraliyet düzene benziyor, burada koca kral ve karısı ise kraliçedir. Kraliyet evliliklerinde hem ülke ve hem kraliçeye karşı son karar, krala aittir. Hiç şüphesiz kraliçe kralın kölesi değil, zira o, gücünün nerede gizli olduğunu çok iyi biliyor. O da tahta oturabilir, o tüm duygularını rahatça açıklayabilir ve buna hakkı da vardır. Kral kraliçenin yargılarına dikkat edebilir, ama yine de görüş ayrılığında, nihai karar, krala aittir.

 

Resulullah –saa- efendimiz de şöyle buyuruyor: Erkek, ailesinin büyüğü ve seyididir ve kadın seyide ve evin büyüğüdür.

O hazret iş bölme konusunda erkeği aile fertlerin sorumluluğuna sahip olduğunu, ve kadınsı zarafet ve yaratıcılığa sahip olan kadının ise evin işleri ile meşgul olmasını uygun buluyor. Tabi ki bu iş dağıtımı kadının fıtrat ve kapasitesi ile orantılıdır. Söz konusu yöneticilik, kadının söz hakkı olmadığı anlamında değil; ev veya diğer kurumların müdürleri olduğu gibi aile müdür diğerlerinin görüşlerini de alarak onlardan yararlanması gerekir. fakat istişarelerin sonunda müdür ve yönetici, son kararı alır, tabi ki bu kararda herkesin maslahat ve haklarına riayet edilmeli, eğer onların hakkı çiğnenirse, Yaradan nezdinde sorumludur.

 

İslam açısından erkeklerin diğer görevlerinden bir diğeri de çocukların yetişmesinde babalık gibi önemli bir görevdir; fakat sürenin sonuna yaklaştığımız için konuyu bir sonraki programımıza bırakıyor ve hepinizi Yüce Allah'a emanet ediyoruz.009 015