Nisan 30, 2016 07:33 Europe/Istanbul

Geçen haftaki sohbetimizde feminizm değerlerinin, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi-CEDAW'indeki konumuna değinerek, sözleşmenin İslami ahkam, bazı ülkelerin ahlaki değerleri ve kuralları ile çeliştiğini ifade etti.

Ayrıca bu sebeplerden dolayı bazı Müslüman olan ve olmayan ülkelerin şimdiye kadar bu konvansiyona katılmadığını, veya bazı şartlarla katıldığını belirtti. Şimdi sizleri sohbetimizin devamını dinlemeye davet ediyoruz.

 

Daha önce de belirtildiği üzere Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nde sürekli kadın ve erkek arasında eşitsizliğin giderilmesinden söz ediliyor. konvansiyona göre kadınlara karşı her türlü ayırım yok olmalı ve erkeklerle eşit ve beraber haklara sahip olmaları gerekir. sözleşme kadın ve erkek arasında cinsiyete dayalı her türlü farklılığı, ayırım olarak telakki edip, onları silmeye çalışıyor. Fakat gerçek yaşamda batı dünyasında kadınlar, söz konusu sloganlardan daha fazla hasar görmüşler. Kadın ve erkek eşitliği bahanesi ile, iki cinsiyet arasındaki fiziksel ve psikolojik özellikler gözetilmeksizin ailedeki sorumluluklar, aralarında eşit olarak paylaştırılmıştır. Bu konu, bir çok düşünür ve hatta post modern feministler tarafından da itiraf edilmekte. Söz konusu grup kadın ve erkek arasında eşitliği ve beraberliği sağlamak, onları gerçek konumlarına yerleştirmediğini, hatta bir çeşit adaletsiz ve zulme de sebebiyet verdiği kanaatindeler.

 

İslam dininin kadın ve erkek arasındaki eşitliğe bakışı, liberalizmden farklıdır. Batıyı bu konuda sorgulayan ise, kadın ve erkeğin her açıdan eşit ve yeksan bilmesidir. Fakat İslam'da kadın ve erkek, insani hüviyet açısından eşittirler, sonuçta insani erdemlik, çeşitli manevi ve bilimsel kademelere ulaşmada yeksan şartlara sahipler. Fakat kadın ve erkek yaratılış nizamında değişik rolleri nedeni ile özel özelliklere sahiptirler. Böylece kadın ve erkek, sadece fiziksel değil, çeşitli duygusal, ruhsal, zihinsel ve davranış boyutlarında birbirinden farklıdırlar. Tabi rollerdeki bu farklılıklar, birinin diğerine üstünlüğü anlamında değildir. İslam açısından bu farklılıklar iki cinsiyetler arasındaki ilişkinin temelidir. Onlar birbirini tamamlıyor, zira karşılıklı ihtiyaç, insanların birbiri ile bağlantı kurmanın temel faktörüdür, tabi ki kadın ve erkek de bu kaideden müstesna değil.

 

"Erkekler Mars'tan, Kadınlar Venüs'ten" kitabın yazarı John Gray, kadın ve erkek arasındaki keşmekeşin, ikisinin kendi aralarındaki farklılıkları unuttukları zaman başladığını savunuyor.

İslam inkılabı rehberi Ayetullah Hamenei, kadın ve erkekler arasındaki farkları hakkında şöyle buyuruyor: ...Kadın olmak, kadınlar için Yüce bir değerdir; bir ilkedir. Erkeklere benzemek asla kadınlar için bir değer sayılmaz; nitekim erkeklere de kadınlara benzemek bir değer sayılmaz. Her birinin rolü var, her birinin konumu ve doğası var ve onların özel durumu, İlahi hikmetin yaratılışında dikkate alınmıştır ve bu hedef gerçekleşmeli; bu, önemli bir konudur.

 

Günümüz batı dünyasında görünürdeki eşitliklere rağmen, kadınlar bazı deruni eşitsizliklerden acı çekiyor. Günümüzdeki bu gizli eşitsizlikler, kadının kişiliğini ezmiştir. Şimdi geriye bir soru kalıyor; acaba Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nde bu gizli eşitsizliklere dikkat edilmiş mi? Son on yıllarda kadınlarla ilgili düzenlenen önemli toplantılardan biri olan 1994'teki Pekin oturumunda, kadın ve erkeğin yeksan olması ve eşitliği ile ilgili bir çok itiraz gündeme geldi ve bazı ülke temsilcileri de sözleşme ilkelerine muhalefete kalkıştılar. Bu cümleden Kanada parlamenter heyeti başkanı bayan Sharon Hayes oturumu terk etmenin ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, "Kadın ve erkek arasındaki farkları korumamız gerekir, öyle ki bu farklılıklar, yaratılış aleminde de vardır. Zira bu farklılıklar bizleri koruyacaktır. Biz Kanadalı kadınların en büyük sorunu, yeksanlık ve eşitlik tartışmalarıdır. Zira kadınlar çalıştıkları alanlarda çok kırılıyorlar. Sonuçta benim eşim 8 saatlik çalışma ile eve dönüp dinlenirken ben eşimin iki katı çalışıyorum ve maaşın onun yarısı kadardır.

 

Kadınlarla ilgili söz konusu sözleşmenin bir diğer eksikliği, aile yapısına oluşturduğu sayısız sorundur. Hiç şüphesi aile, bir toplumun en temel unsurudur ve özel konum ve itibara sahiptir. Fakat hümanizm düşüncesi ve batı ailesi ile uluslar arası konvansiyonlardaki temel ilkeleri, aile yapısı ve temellerini sarsan faktörlerden biridir. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ne hakim hümanizm düşüncesi, kadının ailedeki bağımsızlığına şiddetle vurgu yapılmasına sebep olmuştur. 16. maddenin "c" ve "h" bentleri, ailede reis varlığını nefyediyor. Ayrıca 15. maddenin 4. bendi de " Taraf Devletler, kadın ve erkeğe hukuki olarak ikametgah seçme taşımada eşit yasal hak tanıyacaklardır."deniliyor. böylece erkek bir kentte ve kadın da başka bir kentte bireysel hayatlarını sürdürebilirler.

 

Bu arada 9. madde de " Taraf Devletler, tabiiyetin kazanılmasında, değiştirilmesinde veya muhafazasında kadınlara erkekler ile eşit haklar tanıyacaklar ve özellikle bir yabancıyla evlenmenin veya evlilik sırasında kocanın tabiiyetini değiştirmesinin, kadının da otomatik olarak tabiiyet değiştirmesine, tabiiyetsiz kalmasına veya kocanın tabiiyetini zorla almasına yol açmamasını sağlayacaklardır."deniliyor.

Konvansiyonun söz konusu maddelerinin Avrupa ve Amerika'da aynen gerçekleşmesi sonucu Almanyalı araştırmacılar şöyle bir açıklamada bulunuyorlar: Avrupa'da yapılan araştırmalar sonu resmi nikah olmaksızın beraber yaşamanın artık neredeyse resmi nikahın yerini aldığını, çocukların durumu, aile giderleri ve oturma durumunun sadece taraflar arasında varılan anlaşma ile paylaşılmakta. Bu bağlamda çiftlerin oturdukları mesken bile aynı olmayıp bazen sadece iki arkadaş gibi birbirini ziyaret edebilirler.

 

Günümüzde Almanya hükümeti aile için yeni bir sistem ve aileden yeni bir tarif arayışında. Bu tanımlamada evlilik cüzdanı, ortak soyadı ve hatta aile albümünü bir kriter değil; iki kişi sürekli aile adı ile bir kahvaltı masasına oturdukları zaman hükümetin desteğini alacaklar. Almanya'nın çeşitli eyaletlerinde bu durum az farklarla yasallaşmakta; tabi ki hepsi bireysellik asaleti ve isteğine yönelme sonucu yaşanıyor. Bu yüzden Almanya her yıl daha az evlilik oranları ve artan boşanma istatistikleri ile karşı karşıyadır. Öyle ki Almanya'da her 3 evlilikten bir boşanma ile sona eriyor; bu oran kentlerde ikiye birdir.

 

Sözleşmenin aile ocağında kadınların bireysel bağımsızlığına vurgu yapmasına rağmen, İslam açısından üyelerin bireysel haklarının korunması ile birlikte, üyeler arasında daha sıkı bağların oluşması için geniş çaplı kurallar söz konusu. Bu yasalar aile ocağında kadın ve erkeği başkaların çıkarlarına yabancı olan bağımsız bir birey durumundan çıkarırken, onların ailenin diğer üyelerin çıkarlarına karşı sorumlu tutuyor. Bu yasalardan, kadına ve çocuklara koca veya baba tarafından nafaka ödenmesi, kadın ve kocanın karşılıklı cinsel haklarına riayet edilmesi, kadına mihir parasının ödenmesi, babanın kız evladının evliliğini desteklemesi, boşanmanın ardından kadının iddet süresine uyması, emri bil maruf ve nahy anelmünkere değinebiliriz.

Kur'an Kerim'de, aile fertleri, aile üyelerinin ahlaki sağlığı konusunda sorumlu olduğu açıkça belirlenmiştir.

Tüm bunlar ve diğer birçok örnek, İslami ailede bireyselliğe değil, çoğulcu ruhunun hakim olduğunu gösteriyor. İslami ailede tüm fertler birbirine karşı sorumludur ve bazı görevleri söz konusudur ki hepsi ailenin korunması ve bağlarının güçlenmesini sağlar. 009  015